Yenilikçi ilaç firmaları dile getirdikleri sıkıntılarında haklılar

Yavuz DİZDAR yavuz.dizdar@dunya.com

Araştırmacı İlaç Firmaları Derneği (AİFD) geçtiğimiz pazartesi günü basında yayınladığı bir duyuru ile, "son zamanlarda orijinal ilaç üreticilerini hedef alan kampanyalar" konusunda toplumu bilgilendirme ihtiyacını hissetti. Duyuruda orijinal ilaçların toplum sağlığına olan katkıları detaylı bir biçimde dile getirildi. Biz de burada yeniden vurgulayacak olursak, AİFD ifadesinde tamamen haklıdır; dünyada hastalıklara karşı geliştirilen bütün yeni yaklaşımlar Ar-Ge temelli çalışan bu firmaların ürünleridir. Daha yakın zamanlı örneklerini verelim, kanser konusunda geliştirilen "hedefe yönelik tedaviler", domuz gribi, kuş gribi gibi küresel tehdit oluşturan hastalıklara karşı geliştirilen aşılar, bunların bütünü Ar-Ge temelli firmaların laboratuvarlarının ve klinik araştırmalar departmanlarının çalışmaların ürünüdür. Dolayısıyla dünyadaki tedavi çalışmalarının lokomotifi Ar-Ge temelli firmalardır.

Buna karşılık jenerik (eşdeğer) sanayi de elbette ayrı bir öneme sahiptir. Çünkü yeni geliştirilen ilaçlar yaklaşık 10 yıllık patent korumaları dolduktan sonra, diğer firmalar tarafından da üretilebilirler. Bu durum Ar-Ge yapılmasını teşvik etmekle kalmaz, ilacın fiyatının da ucuzlamasını sağlar. Dolayısıyla Ar-Ge alanında yatırım yapmayan jenerik firma kazanırken, araştırmacı firmayı da dolaylı olarak yenilikçiliğe teşvik eder.

Orijinal ilaçların fiyatları değil, pahalı olmak, muadil ülkelerin bile gerisindedir

Şimdi meselenin Türkiye'deki görünümünü anlatalım. Ar-Ge temelli firmalar bizim ülkemizde de toplumsal sağlığın korunmasında büyük öneme sahiptir. Sadece bununla kısıtlı kalmazlar, Türk bilim çevresinin araştırma yapmasında, uluslararası gelişmeleri izlemesinde çok ciddi destek sağlarlar. Ar-Ge temelli firmalar olmasa ulusal herhangi bir tıp kongresi düzenlemek, uluslararası herhangi bir kongreye katılmak asla mümkün değildir. Ne var ki iş burada da kalmaz, Ar-Ge temelli firmalar tıbbi derneklerden yine de bu destekleri sağlamaları için ciddi baskı görürler. Zira herkeste "Ar-Ge temelli firmalar çok para kazanıyor, bizden kazandıklarını kendi ülkelerine götürüyor" diye ortak bir algı yanılsaması oluşmuştur. Bugün için doktorlara bile sorsanız, orijinal ilaçların pahalı olduğunu söyleyeceklerdir ki, bu yaklaşım yanlıştır. Zira orijinal ilaçlar Ar-Ge yatırımının ve emeğinin ürünüdür, o nedenle geliştirilen her ilaç başına zaten yaklaşık 1 milyar dolar maliyetle çıkarlar. Bu yatırımın geri dönüş garantisi olmadığı gibi, öngörülemeyen yan etkilerin ortaya çıkması durumunda tamamen çöpe atılabilir, yani risk çok yüksektir. Oysa böyle bir risk jenerik ilaçlar için zaten yoktur. Üstelik bu "sömürülüyoruz" lafları nedense en çok da "emeğin kutsal olduğu" düşüncesini bayrak edinenler tarafından dile getirilir, peki Ar-Ge emeği emek değil midir?

Gelişmiş ekonomilere sahip ülkelerle bile karşılaştırıldığında açıkça görülecektir ki, Türkiye'de yenilikçi ilaç fiyatları pahalı değildir. Hatta şunu da açıkça söylemek mümkün, Türkiye'de kişi başına yapılan ilaç harcaması AB ülkelerinin çok gerisindedir. Bizde sağlık harcamalarının maliyet ağırlığı giderek tanı işlemlerindeki harcamalara kaymaktadır, ilacın tedavide aldığı yüzde, olması gerekenin çok altındadır.

Ruhsatlandırma ve eczane aşamasında yaşanan baskılar

Bütün bu hatalı yaklaşımlara eklenen bir de devlet bürokrasisi ve korumacılık vardır ki, işte bu Ar-Ge temelli firmalar için gerçekten ağır yaptırımlar getirmektedir. Şöyle söyleyelim, Avrupa Birliği'nde bir ilacın ruhsatlandırılması için gereken süre kesin olarak bellidir ve aylar mertebesindedir. Bizim ülkemize bakıldığında ise, yeni yönetmelikler sayesinde biraz düzelme sağlansa da, bu sürenin pratik olarak belli bir kuralı yoktur. İlacın ruhsatlandırılması yeri geldiğinde iki yıla kadar uzayabilir, bunun üzerine bir de fiyat pazarlığı eklenirse, vatandaşın tedavi avantajı sağlayan yenilikçi ilaçlara erişimine genellikle ömrü vefa etmez. Türkiye ekonomisi sözümüz ona serbest piyasa ekonomisidir, ancak iş uygulamaya gelince aşırı korumacı davranabilir. İşte bu durum en kötüsüdür, ne öyle, ne böyle, tam bir belirsizlik hakimdir.

Çok önemli bir diğer konu ise reçete edilen ilacın eczane aşamasında kalfa tarafından jenerik ürünle değiştirilmesidir. Bu durum sadece "ama bu yazılmamıştı" diyen vatandaş tarafından bilinir. Eczacı kalfaları doktorun tercihini, hastanın ödeyeceği payın azalacağı uyarısıyla değiştirme hakkını kendilerinde neden görürler? Çünkü işin eczane basamağında "mal fazlası" olarak adlandırılan pazarlama baskısı bulunmaktadır. Eczacıya fazladan verilen mal, ilacın satışını bile değiştirebilir. Bu yaklaşım genellikle jenerik şirketlerin acar pazarlama elemanlarının çabalarıyla gerçekleştirilir. Sözün özü şudur, Ar-Ge temelli yenilikçi endüstri, bizim ülkemizde de bilimsel araştırma, sağlık ve tedavi uygulamalarının lokomotifidir. Jenerik endüstrinin önemi asla yadsınamaz, Ar-Ge'nin teşviki ve ilaç fiyatlarının kontrolü için son derece önemlidir, ancak bütün mesele dengenin doğru biçimde kurulmasındadır.

Tüm yazılarını göster