Yeni yılda performans testi

Adnan NAS ASLINA BAKARSANIZ adnan.nas@stfa.com

Yeni yılın ilk haftası, genç ve enerjik bir toplum olduğumuzu kanıtlarcasına, hızlı ve gürültülü geçti. Türkiye'nin uzun vadeli kredi derecelendirme notu Fitch'ten sonra Moody's tarafından da arttırılırken, Hazine'nin 30 yıllık tahviline hem de makul bir faiz oranında dünya piyasalarında büyük talep geldi. Ayrıca Vergi Barışı'nın ikinci döneminde oldukça yüksek bir beyan gerçekleşti. Ancak bu olumlu gelişmeler yanında tekel işçilerinin protestoları ya da dolaylı vergi artışı ve zamların doğurduğu hoşnutsuzluk gibi moral bozukluğu görüntüleri de var. Sınai üretimde ve işsizlik rakamlarında henüz umut verici bir iyileşme olmadığı için hükümetin 5084 sayılı eski Teşvik Kanunu'nun süresini uzatması konusundaki beklenti sürüyor. Küresel ekonominin temel dengesizliklerinin ne zaman çözüleceği üzerindeki soru işaretleri ise muhtemelen 2010 yılı boyunca asılı kalacak. Yani herkesin, her ülkenin pay aldığı bolluk dönemlerinin aksine özel performansların öne çıkacağı, risk yönetiminin ve rekabet stratejilerinin önem kazanacağı bir dönem yaşamaktayız.

Bütçe dengesi ve borçlanma kritik

Özel performans göstermenin ön koşulu da mutfağı düzenli ve temiz tutmak. Bu bağlamda, 2009'da fazlasıyla bozulan bütçe dengesine dikkat etmek zorunlu. Çünkü yapısal olarak değil, krizin yol açtığı daralma sonucu küçülen cari açık, özlemle beklenen üretim canlanması sürecinin demirbaş tehlikesi olmaya devam ediyor. Buna bir de büyüyen bütçe açığını ekleme lüksümüz fazla yok, çünkü ikiz açık ile hep şiddetle muhtaç olduğumuzu söylediğimiz stratejik program uygulama yeteneğimiz kalmaz.

Üstelik bütçe açığını finanse etmek için arttırılacak olan kamu borçlanması, faizleri yukarı doğru iterek açığı kartopu etkisiyle büyütebilir. Böyle bir gelişme ise hem işletmelerin ve hane halkının finans kaynaklarını daraltıp pahalılaştıracağı, hem de ülke riskinin en önemli göstergelerinden biri olan borç ödeme kapasitesini zayıflatacağı için istenmeyen ve kaçınılması gereken bir durum olmalıdır.

Nitekim kredi derecelendirme kuruluşlarının not artırımları da, kendi açıklamalarına ve geçmişteki tutumlarına bakılırsa, kamu maliyesinin şokları atlatma ve borç ödeme kapasitesindeki güçlenme algısına dayanıyor. Yine de halen "yatırım yapılabilir düzey"in altında değerlendiriliyoruz. Bunun için Fitch'in bir Moodys'in iki ve S&P'nin üç not artırımına ihtiyaç var. Kamu borcunun düzeyi, faizi ve vadesi ülkedeki ekonomik dengelerin sürdürülebilirliği ve dolayısıyla yatırım cazibesi açısından en fazla önem atfedilen unsurlardan biri. Krizde ciddi darbe yiyen Doğu Avrupa ülkelerinin notlarının hala bizden açık bir şekilde iyi olduğunu da not etmek gerekiyor. Son zamanlarda siyasal istikrarın da giderek daha fazla önemsendiğini görüyoruz.

Potansiyelin yönetimi ve IMF kaynağı

Buna rağmen Türk ekonomisinin gelişme potansiyeli ve elde edilen getirilerin nisbi yüksekliği, Türk hisse senetlerine ve tahvillerine yabancı ilgisinin yoğun bir şekilde devam etmesini sağlıyor. Ekonomide çarkların dönmesine ve tansiyonun azalmasına katkısı açık olan bu durum, stratejik bir çözüm olarak nitelendirilmediği ve büyüme politikaları için bir kaldıraç olarak kullanılabildiği ölçüde yararlı da. Türkiye'nin büyüme ihtiyacı ve kaynak sorunu bu aşamada Tobin vergisi gibi caydırıcı tedbirleri desteklemiyor, ancak TL'nin aşırı değerlenmesi ile verebileceği zararı asgaride tutacak telafi mekanizmalarının da ihmal edilmemesi, öncelikle de faiz oranlarında yükselmenin mümkün mertebe önlenmesi gerekiyor.

Şu var ki küresel konjonktür ne kadar problemli ve en azından bir süre için her ülke ne kadar kendi gücüne dayanmak zorunda olursa olsun, politikaların hiçbir zaman içe kapanma eğilimi taşımamasına özen gösterilmesinde yarar var. Çünkü Dünya Bankası Büyüme ve Kalkınma Komisyonu'nun yaptığı bir çalışmada da ortaya konduğu gibi, çeşitli dönemlerde çok hızlı büyüyerek örnek performans sergileyen Çin'den Brezilya'ya, Hindistan'dan İrlanda'ya, Japonya'dan Malezya'ya bütün ülkelerin arge, rekabetçilik ve stratejik tercihler gibi ortak özelliklerinin dışında ve daha önemli ortak paydası, küresel ekonomiye entegrasyon düzeylerinin yüksekliğidir. Zaten diğer özellikler ile ilgili gelişmeler de, bu entegrasyon arttıkça anlam ifade eder.

Bu çerçeve içinde ele alınırsa, şimdi gerçekleşme ihtimali yeniden artan IMF ile stand-by düzenlemesi de yarar sağlayacaktır. Açıkçası, IMF konusunun eskisi gibi hayat memat sorunu değil, böyle teknik bir araç olarak görülmeye başlanması da ciddi bir ilerlemedir. Uygun maliyetli bir kamu finansmanı ve yapısal iyileşmenin bir göstergesi olduğu sürece, böyle bir anlaşmanın Türkiye'nin borçlanma dinamikleri yönünden olumsuz değil olumlu bir sinyal olarak algılanması şansı daha yüksek görünmektedir. Faizler üzerindeki baskının azalması ve reel kesimin finansman erişiminin kolaylaşması, önümüzdeki hassas dönemin stratejik öncelikleri ile örtüşüyor.

Varlık Barışı'nda Başarı

Varlık Barışı'ndaki ikinci denemenin başarılı sonuçlanması ve 32.5 milyar TL düzeyinde bir beyana ulaşılması da kriz ortamında gerçekleşmesi ve kendi kontrolümüzde bir hamle olması bakımından sevindirici. İlk dönemde gündemde olmayan iki faktör bunda etkili olmuş görünüyor: Küresel saydamlaşma baskısının bir uzantısı olarak İsviçre ile bilgi paylaşımını öngören bir anlaşmanın (henüz onaylanmasa da) parafe edilmiş olması ve vergi idaresinin (mükellef haklarını zorlayarak da olsa) yoğunlaştırdığı "kod listesi" uygulaması. İlk dönem beyan edilen yaklaşık 15 milyar TL ile birlikte toplam 47 milyar TL'nin kayıtlara girmesi, sonbaharda İtalya'nın ulaştığı 80 milyar dolar ile kıyaslandığında bile, aradaki gelir farkı düşünülürse, amaçlanan faydayı sağlamış görünüyor. Üstelik altın ve menkul kıymet beyanı da yastık altının çözülmeye başladığına işaret.

Bu olumlu sonuç, hareketsiz tasarrufların yatırıma yönelmesi ve vergi idaresinin giderek etkinleşeceğine dair beklentinin oluştuğu anlamına geliyorsa daha da memnuniyet verici. Kendi stratejilerimizi kurma hevesini arttırması ve uygulama becerimize güveni pekiştirmesi de cabası.

Tüm yazılarını göster