Yeni yıl sorusu

Faruk ŞÜYÜN ODAK kitap@dunya.com

Geçtiğimiz günlerde üç arkadaş buluşup bir lokantaya gittik, her defasındaki gibi yine keyifli bir gece geçirdik... Laf lafı açtı, sohbet koyulaştı, son dedikodularla da renklendi! Eh, bizim her zaman gittiğimiz mekânlardan biri olduğu için, doğal olarak yemekleri de, mezeleri de zaten çok güzeldi. Yedik, içtik ve hesap ânı geldi, borcumuzu sorduk, 260 liralık bir fatura çıktı.

Burada hesabın yüksekliği ile ilgili cümlelerle devam edeceğimi düşünüyorsunuz değil mi? Hayır, bence makul bir rakamdı yiyip içtiklerimize göre...

O halde?!

Arkadaşlarla "Alman hesabı" yaptık, yani rakamı bölüştük. Bozuk paramız olmadığı için de hepimiz 100'er lira, yani toplam 300 lira vererek hesabı ödedik... Yıllardır bize hizmet eden sevgili garson arkadaşımız, "herhalde bahşişi de düşünmüş olmalı ki" kalan 40 lirayı 10'ar lira olarak getirdi...

Doğal olarak her birimiz birer 10 lirayı aldık, kalan son 10 lirayı da bahşiş olarak bıraktık...

Çakırkeyif bir halde eve dönüş yolunda caddede yürürken o "korkunç" soruyu sordum:

"Arkadaşlar," dedim. Yağmur, sulukara dönüşmüş, rüzgâr kuvvetini artırmıştı. Sesimi zorlukla duyuyorlardı, ama mutlaka o soruyu sormalıydım...

"Arkadaşlar, lokantadaki hesapta problem vardı! Farkına varabildiniz mi?"

"Nasıl yani?" dediler, "aldığımız belli, verdiğimiz belli..."

Konuşurken ağzıma dolan damlacıklara aldırmadan devam ettim:

"Bozuk paramız olmadığı için 100'er lira vererek hesabı ödedik. 300 liranın üstü olan 40 lirayı garson 4 tane 10 lira olarak getirdi. Birer 10 lirayı kendimize aldık, bir 10 lirayı da garsona verdik. Doğru mu?"

"Evet, tuhaf bir şey yok ki bunda."

"Sonrasını dinleyin de öyle karar verin" dedim...

"Şurda oturup birer kahve içelim de öyle anlat bari" dediler, rüzgârdan ve ıslanmaktan yorulmuş bir halde. Tam önünden geçtiğimiz kahve zincirlerinden birini işaret ediyorlardı. İçeri girdik...

"Ee sonra?" dediler hafif alaycı bir biçimde.

"Hele kahveleri söyleyin, daha sonra aklınız epey karışacak" dedim meraklarını biraz daha uyandırabilmek için. Doğrusu ne seslerinde, ne yüzlerinde öyle bir emare vardı...

"Eee?!"

Dedim ki:

"100'er lira verip 10'ar lira geri aldığımıza göre ceplerimizden 90'ar lira çıktı. Yani toplam 270 lira. 10 lira da bahşiş, 280 lira ödedik. Doğru mu?"

"Evet, ne var bunda?" diye sordular kahvelerinden ilk yudumu alırken...

Devam ettim:

"Peki, 280 lira harcamışsak eğer, 300 lira verdiğimize göre 20 lira nereye gitti o zaman? Hiçbirimiz ve garson da almadığına göre?!"

Bir sessizlik oldu... İşte, zafer ânının sessizliği!

"Bu kadar basit bir sorunun yanıtını niye gecikiyor acaba?" diye kinayeli kinayeli sordum...

Yorumları biribiri ardından gelmeye başladı, ama öyle diyorlar, böyle diyorlar bu 20 lirayı açıklayamıyorlardı...

"Yeni yıl ödeviniz bu olsun" dedim. "Çözebilirseniz bana yılbaşı hediyesi olarak yanıtı verirsiniz."

Onlar düşünedursunlar kayıp paralarla ilgili haberleri okuyarak büyümüş birisi olan bu satırların yazarı, böyle denklemlere alışıktı. Uzun yıllardır duyduğumuz devlet hazinesinden şu kadar trilyonlar, bu kadar milyarlar işte böyle kaybolmuştu! Ekonomide hâlâ matematiksel olarak formüle edilemeyen teoriler vardı. Herhalde bu da onlardan birisiydi... Bizim 20 lira iyi bir örnekti... Sanki buharlaşmış, uçmuştu... Ve ben uyarmasaydım, hiçbirimiz bunun farkında bile olmayacaktık!

Lütfen bu 20 liranın hesabını siz yılbaşı üzeri yapmaya kalkışmayın...

Yeni yılda çook günler var önümüzde o 20 lirayı araştıracak...

Nereye gittiğini bulsanız da bulmasanız da mutlu yıllar!

Tüm yazılarını göster