Yeni ekonomik program: Ne yapmalı?

Gündüz FINDIKÇIOĞLU GLOKAL BAKIŞ debrovian@gmail.com

GLOKAL BAKIŞ / Gündüz FINDIKÇIOĞLU findikcioglu@tskb.com.tr 2001 krizi sonrasında Türkiye ekonomisinin nitelik değiştirdiği, "yapısal stabiliteye" kavuştuğu ve siyasi stabilitenin bu durumu desteklediği, verimliliğin arttığı ve potansiyel büyüme hızının yüzde 6'yı aştığı defalarca söylendi ve yazıldı. Ama bu görüşe karşı görüşler de ortaya kondu: Mesela bollaşan likiditenin asıl mekanizmayı sağladığı -hatta cari açıkta bile nedenselliğin likiditeden açığı ve büyümeye doğru olduğu, tersine değil- ve özelleştirmelerle, portföy yatırımlarını yüksek faizlerle ve ülkenin (geçici?) "hikayeleri" ve (geçici?) büyüme performansıyla cezbederek dış finansman açığını kapattığımız, sonunda dış açığı giderek artan ölçüde borç yaratan finansmanlarla kapatmaya başlayarak kısır döngüye girebileceğimiz söylendi. Cari açığın adeta programın zayıf halkası gibi göründüğü ve enerji fiyatlarındaki dışsal dalgalanmanın/artışın da etkisiyle ciddi boyutlara yükseldiği de görülüyor. Son aylarda kamu maliyesindeki disiplinin ve enflasyon hedeflemesindeki başarısızlığın da etkisiyle, para politikasındaki sıkılığın ve artmaya başlayan etkinliğin kaybedilmeye başlandığı düşünülüyor. 2001 tarihli Kemal Derviş/IMF programının 2005 yılının ikinci yarısında fiilen bittiği ve son 2.5-3 yılın kaybedildiği de artan sıklıkta dile getiriliyor. 2001 sonrası aslında ne oldu ve şu anda ne yapılması gerekiyor? Konular uzun bir liste oluşturuyor. (1) Verimlilik artışını ölçmek zor çünkü bu iş zaten literatürde de zor. Yayınlanan kısmi (özel sektör imalat sanayii) verimlilik serileriyle iddialı sonuçlara ulaşmak zor ve zaten son yılların artan taşeronlaşması mevcut verilerin de dikkatli yorumlanmasını gerektiriyor. (2) Toplam faktör verimliliği de tartışmalı konu (3) Yine de muhtemelen 2007 ve 2008 yıllarında potansiyelin altında büyümekte olduğumuz doğru (4) Makine üretemiyoruz ve sermaye malı ithalatına bağımlıyız ama son 6 yılda artan ölçüde ara malı ithalatına da bağımlı hale geldik (5) Sermaye ile büyüyoruz ve sermayenin getirisi gelişmiş ülkelere göre yüksek -ki doğrudan yabancı sermaye yatırımlarının en önemli nedeni bu- fakat tasarruf oranı çok düşük. (6) Sermaye ile büyümemiz -işgücünün sermaye ile tam bir tamamlayıcılık ilişkisi içinde olmayıp, ikame edilebilmesi- otomatik olarak dış ticaret açığı demek. (7) Eninde sonunda her stabilizasyon çabası zaman kazandırmaya (da) yöneliktir. Önemli olan kazanılan zamanı ve restore edilen makro dengeyi ne şekilde sağlamlaştırıp kalıcılaştıracağınız ve vergi, hukuki altyapı, kayıtdışılık, KOBİlerin yeniden tasarımı, tarım, eğitim gibi konulara bu arada hangi ölçüde el atacağınızdır. Yoksa, geniş tanımlı ödemeler dengesi -cari açığın portföy yatırımları ve doğrudan yatırımlar (FDI) haricinde finanse edilen, borç yaratarak finanse edilen bölümü- sürekli artan ölçüde açık verirken ve FDI ile finansmanın devam etmesi hiç de garanti değilken büyümenin daha da yavaşlaması ciddi bir olasılık. Deniz bile kuruyabilir. Ama normatif sorular da var: (a) Nereye kadar, hangi alanlarda yabancı sermaye istiyoruz? (b) Teknoloji getirecek mi? Kârını transfer edince ve bu da cari açık finansmanını olumsuz etkileyince ne olacak? (c) Mikroreform yapılsın denirken bu reformların reforme edilecek aktör ve firmaların aktif katılımını gerektirdiği ve makroreformlardan çok farklı, siyasi, kültürel ve hatta daha doğrudan ideolojik boyut taşıyabilecekleri, bunun dışında en yakıcı ekonomi politik ve iktidar soruları olan vergi, teşvik, hukuk gibi terimlerin yatağı oldukları anlaşılıyor mu? Söz gelimi çok düşük düzeyde olan kadınların işgücüne katılım oranının en az 2 katına çıkarılması gerekiyor. Mikroreformlar son tahlilde zihniyetle de yakından alakalı olabilir.

Tüm yazılarını göster