Yeni ekonomik program çerçevesinde mali kural

Fatih ÖZATAY EKONOMİDE UFUK TURU dunyaweb@dunya.com

2001 krizi ile birlikte Türkiye deyim yerindeyse 'komaya' girmiş, komadan çıkması için acil ameliyat edilmesi gereken bir hasta konumundaydı. Daha sonra yoğun bakıma girecek, yoğun bakımdan çıkınca da hastanede bir süre tutulacaktı. İzleyen dönem de nekahet dönemi olacaktı. Yoğun bakım sonrasındaki sürede ise boş durmaması gerekiyordu. Hem hastanede, hem de nekahet döneminde bir daha komaya düşmemesi için yapması gerekenler vardı ve bu gerekenler uzun bir liste oluşturuyordu.

Yukarıdaki ameliyat kısmını "bankacılık sektörünün çürüklerden temizlenmesi, kalanlara acil Hazine-Merkez Bankası desteği, bütçe açığına ani bir fren ve çöken kur rejiminin terk edilmesi" olarak alabilirsiniz. Yoğun bakımda IMF'nin kredi desteği geldi, bütçe açığı freni sağlamlaştırıldı, bankacılık sektörü operasyonu devam etti, dalgalı kur rejimini vücudun reddetmemesi için çalışıldı. Yoğun bakım sonrası dönem ise ağırlıklı olarak yapısal reformların gerçekleştirildiği dönem oldu. Para politikası örtük enflasyon hedeflemesi ile rayına oturtuldu. Mali disiplin artarak sürdü.

Buraya kadar yazılanları bir daha aynı hatalara düşülmesi ihtimalini azaltmaya çalışan yapısal reformlarla desteklenmiş bir istikrar programı olarak okuyabilirsiniz. Bu program, kesin bir tarih vermek güç olsa da 2007 gibi miadını doldurdu. Artık sıra Türkiye'nin kişi başına gelir düzeyini yukarıya doğru sıçratacak ve dolayısıyla gelişmiş ülkelerle arasındaki refah farkını azaltacak bir programa gelmişti.

İşgücü talebini artıracak, işgücünün beceri düzeyini yükseltecek, küçük şirketlerin finansmana erişim olanaklarını artıracak, vergi tabanını genişletecek, yatırım ortamını iyileştirecek, haksız rekabeti engellemek üzere kayıt dışı ile mücadele edecek, daha fazla araştırma yapılmasını teşvik edecek ve bunlara kaynak aktaracak bir program.

Dünya gazetesinde ayda bir yazdığım dönemde, 'mikro reformlar' ya da benzeri başlıklar altında bu reformların neden gerektiğini çeşitli kereler ele almıştım. Elbette tüm bu reformların aynı anda gerçekleştirilmesi mümkün değildi; bir öncelik sırası gerekiyordu.

Böyle yeni bir ekonomik program hala tasarlanabilir ve uygulanabilir. Bu program içinde son zamanlarda çok tartışılan 'değerli lira' sorununu hafifletecek önlemler de olur. Merkez Bankası'nın reel kura da ağırlık veren bir enflasyon hedeflemesi rejimi uygulamasından ve başka ülkelerle işbirliği içinde çok kısa vadeli sermaye hareketlerini caydırıcı önlemlerden söz ediyorum.

Tüm bunları yapabilmenin çok önemli bir önkoşulu var: İstikrarlı bir ekonomiye sahip olmak. Yani, 2001 krizinden sonra elde edilen kazanımları korumak. Bu çerçevede 'mali kural' önemli bir adım oluşturuyordu. Önemli eksikleri olmasına karşın Meclis'e sevk edilen mali kural yasa taslağı bu açıdan olumlu bir adımdı.

Bu nedenle mali kural konusu çok ciddiye alındı. Üzerinde önemli tartışmalar yapıldı. Bu tartışmaların bir kısmında söz konusu eksikler dile getirildi. Bu eksikler, rakamlara ilişkin şeffaflık ve 'zamanında' denetim ile ilgiliydi. Mesela TEPAV tartışmaya katkı yapmak amacıyla iki rapor yayınladı. Biri Emin Dedeoğlu, diğeri de Ümit Özlale tarafından kaleme alınan bu raporlar ideal bir mali kuralın nasıl olması gerektiğine ilişkindi (ilgili internet sayfasında var).

Oysa geçen hafta içinde mali kural yasa taslağının görüşülmesinin ertelendiği açıklandı. Bu, bir şansızlık oldu. Elbette işe olumlu tarafından bakıp, eksiklikler üzerine biraz daha çalışılacak diye düşünmek de mümkün. Ama erteleme açıklaması sanki 'mali kural olmasa da olur' gibiydi. O zaman akla "Peki, o zaman neden ortaya attınız?" sorusu geliyor. Bu soruyu da "Demek ki mali kural çok önemli değilmiş" yargısı izleyebilir. İşte bu can sıkıcı olur. Zira ekonomide algılamalar önemlidir. Bekleyişleri şekillendirir. O bekleyişler de dönüp risk primi yoluyla reel faizlere etki yapar mesela.

Tüm yazılarını göster