Yeni bir küresel resesyona doğru mu?

Tuğrul BELLİ GÜNDEM tugrulbelli@gmail.com

Bu sene küresel piyasaların son 20 yılın en kötü başlangıcını yaptığı herkesin malumu. 20 gün geçmiş olmasına rağmen henüz piyasalarda bir normalleşmeden söz etmek de imkansız. Aksine giderek artan bir oynaklık ve satış dalgası görmekteyiz. Bu durumda piyasalardaki algoritmik alış-satışların yarattığı trend takibi ve sürü hareketinin önemli bir etkisi var. Ancak bu, fiyatların gerilemesinde, bazı temel ekonomik gerekçelerin olmadığı anlamına da gelmiyor. 

Zaten geçen sene hızlı bir düşüş göstermiş bulunan petrol fiyatları bu senenin ilk 3 haftasında yüzde 25 daha gerileyerek son 13 yılın en düşük seviyesine geldi. Petrol fiyatlarındaki gerilemenin etkisi piyasalarda iki şekilde kendini göstermekte. Birincisi başta Arap ülkeleri olmak üzere petrol ihracatçısı ülkelerin hızla bozulan ekonomik durumları ve bunun sonucunda doğal olarak para birimleri ve borsalarında görülen satışlar. İkincisi gelişmiş ülkelerdeki petrol sektöründe faaliyet gösteren şirketlerin (ABD’deki kaya petrolü şirketleri ve çokuluslu petrol üreticisi/dağıtıcısı şirketler gibi) gerileyen kârlılıkları nedeniyle, bu şirketler öncülüğünde borsalara gelen satışlar. 

Son dönemde piyasalardaki oynaklık ve satış dalgasına etki eden diğer bir unsur da Çin ekonomisinin durumu. Bu hafta açıklanan geçici rakamlara göre Çin ekonomisi 2015’de yüzde 6.8 büyüme sağlamış. Bu 25 yıldan beri Çin’de görülen en düşük büyüme hızı. Ayrıca bu rakamın doğruluğu da tartışılır nitelikte. Milli hasıla artışını dolaylı olarak gösteren elektrik kullanımı, üretim artışı ve ihracat hacmi gibi veriler gerçek büyümenin daha da düşük olabileceğini göstermekte. Öte yandan, Çin ekonomisindeki toplam borçluluk oranı 28 trilyon dolarla milli gelirinin yüzde 250’sine ulaşmış vaziyette. Bir de “gölge bankacılık” denilen ve esasen tefecilerden oluşan bir ikincil borç piyasasının varlığını da eklersek, durumun ciddiyeti daha iyi anlaşılabilir. 

Hatırlanırsa petrol fiyatlarındaki (100 dolarlardan 50’lere) ilk düşüşü tetikleyen (ABD’nin kaya petrolü üretiminin artması ile birlikte) Çin ekonomisindeki göreceli yavaşlama olmuştu. Ancak son satış dalgasında etkili olan ise daha çok arz tarafındaki gelişmeler olmakta. Suudi Arabistan’ın pazar kaybetmek korkusuyla Aralık sonundaki OPEC toplantısında kotalarda bir daraltmaya gitmemiş olması fiyat kaybını iyice hızlandırdı. Geldiğimiz noktada fiyatlarda kolay kolay bir artış beklemek çok zor. Petrol yüksek miktarda stoklanabilir veya üretimi kolayca durdurulup başlatılabilir bir ürün olmadığı için arz-talep dengesindeki ufak değişiklikler bile fiyat üzerinde çok etkili olmakta. Öte yandan, Irak’ın petrol üretimini ciddi miktarda artırmış olması ve yaptırımların kaldırılmasıyla İran’ın da devreye girmesi, fiyat üzerinde daha da aşağı yönlü baskılar oluşturuyor. Gelinen bu noktada OPEC’in (1970’ler benzeri) bir arz kısıtlamasına gitmesi de imkansız gözüküyor çünkü OPEC üyelerinin hiçbiri böyle bir üretim azaltılmasına razı gelecek durumda değil. 

Bugünlerde Davos’ta gerçekleştirilen Dünya Ekonomik Forumu’nda (WEF) dünya ekonomisindeki bu son gelişmeler ister istemez önemli bir gündem oluşturuyor. WEF’ten hemen önce IMF Dünya ekonomisiyle ilgili tahminlerini revize eder. Artık alışılageldiği gibi, bu seneki revizyonlar da aşağı yönlü. 2016 için Dünya büyüme hızı yüzde 3.6’dan 3.4’e indirilmiş. Bu düzeltme daha çok Rusya, Latin Amerika ve Orta-Doğu ülkeleriyle ilgili büyüme tahminlerinin aşağı çekilmesinden kaynaklanıyor. Açıkçası bu haliyle bile bu tahminleri çok iyimser buluyorum. (Nitekim, 2015 Ocak’ında İMF dünya büyüme hızını yüzde 3.5 tahmin ediyordu, gerçekleşme yüzde 3.0 civarında olacak.) Bu sene dünya büyüme oranı yüzde 3’ün bile altında kalabilir. 

Peki küresel piyasalardaki keskin düşüşler ve zayıf büyüme ortamı yeni bir topyekün global krizin habercisi olarak görülebilir mi? Ben pek öyle düşünmüyorum. Evet, Çin yavaşlıyor ve hatta krize de girebilir, ama bu durumun küresel bir resesyon yaratma ihtimali düşük. Uluslararası yatırımcıların Çin riskleri çok yüksek değil. Öte yandan, bir ihracat pazarı olarak da Çin çok küçük bir pazar. (Mesela ABD ihracatının sadece yüzde 2’si Çin’e.) Ayrıca, 1998’de de Uzak Doğu’da ciddi bir finansal kriz yaşanmış, ancak bu durum gelişmiş ülkeleri hiç etkilememişti. 

Petrol ihracatçısı ülkelere gelirsek. Bunların resesyona girmesi (bugüne kadar girmedilerse) kaçınılmaz gözüküyor. Bu ülkeler kemerlerini ciddi şekilde sıkmak zorunda kalacaklar, bu da gelişmiş ülkelerin onlara olan ihracat talebini menfi yönde etkileyecektir. Ancak buna karşılık, petrol fiyatlarının düşmesi ile birlikte Dünya ekonomisinin asıl motoru olan gelişmiş ülkelerdeki tüketici kesimin elinde önemli bir harcanabilir kaynak oluşacak. Bu da bu ülkelerin iç tüketim yoluyla büyümelerini sağlayacak. (Geçenlerde UBS’in eski başekonomisti George Magnus da bugüne kadar petrol fiyatları düşerken küresel bir resesyonun hiç görülmediğinin altını çizmiş.) 

Sonuçta topyekün bir küresel resesyon riski henüz çok düşük, ama Dünya büyüme hızının da arzu edilen seviyelerin altında kalmaya devam edeceği muhakkak.

Tüm yazılarını göster