Yeni bir Bretton Woods ve krizden çıkış için üç senaryo

DİDEM ERYAR ÜNLÜ YAKIN PLAN didem.eryar@dunya.com

"Yeni Bretton Woods zamanı geldi. Zaman değiştikçe, masaya yeni aktörlerin oturması gerekli" diyen Atlantic Dinners kurucusu Marquardt'ın önerisi,  borçların bir kısmının silinmesi ve farklı para birimleri arasındaki paritenin sıfırlanması.

2009 yılında kurulan Atlantic Dinners, düşünce, siyaset, iş dünyası, medya, kültür, sanat, bilim ve sivil toplum kuruluşları liderlerini bir araya getirip, temel sorunlara küresel bir perspektif getirmeyi amaçlayan bir platform.

Atlantic Dinners'ın kurucusu Felix Marquardt, Standard & Poor's'un ABD'nin kredi notunu kırması sonrasında, "Borçlarınızı küresel bir ölçekte ve uyumlu bir şekilde yeniden yapılandırın" diyerek, yeni bir Bretton Woods çağrısında bulundu.

İkinci Dünya Savaşı sonrasında dünyada uygulanacak para sistemini ve dünyanın önde gelen devletleri arasındaki ticari ve finansal işlemlerde uyulması gereken kuralları belirleyen Bretton Woods, dünya tarihinde ilk kez, bağımsız ulus-devletlerin kendi aralarında ortak bir parasal düzen üzerinde anlaşmaları sonucunda uygulamaya kondu. Anlaşma kapsamında, altına dönüştürülebilen tek para biriminin dolar olmasına, diğer para birimlerinin değerlerinin de dolara göre ayarlanmasına karar verildi. Tüm para birimlerinin dolara endeksli olması zamanla piyasalarda gerilim yarattı ve 1971'de ABD'nin doları altına endekslemekten vazgeçtiğini açıklamasıyla sistem çöktü.

"Kral çıplak"

ABD'nin artık dünyanın en büyük gücü olmadığını ifade eden Atlantic Dinners kurucusu Felix Marquardt, S&P'nin not düşürmesinin ardından, "Kral çıplak" benzetmesini yapıyor. Yaşanan sorunların ABD'li siyasetçileri aştığına değinen Marquardt, "Gabriel Garcia Marquez'in romanında olduğu gibi, ABD'nin ekonomik bir güç olarak sembolik ölümü S&P tarafından açıklandı. ABD ekonomisi küresel ekonomiye çok pahalıya patlayacak. Gelinen durumun sorumlusu Amerika. Subprime krizi onların eseri. Lehman Brothers'ın batmasına ABD hükümeti karar verdi. Büyümelerini senelerdir borçlanma sayesinde sürdürüyorlar. Büyümenin, borçlanma karşısında son derece zayıf kalması, tüm bu dengesizlikleri yarattı" yorumlarında bulunuyor.

Vizyonsuz AB, ABD'nin durumundan fırsat yaratamadı

Marquardt'a göre gelinen durumun en büyük sorumlusu ABD; fakat Avrupa da, vizyonsuzluğu ve kendi içindeki farklılıklar yüzünden, ABD'nin bu durumundan euroya fırsat yaratmayı başaramadı: "Euro, dolardan kaçanlar için güvenli bir liman oluşturabilirdi, fakat AB, bunu sağlamak bir yana dursun, euronun geleceğini tartışma düzeyine geldi" diyen Marquardt, bu gelişmeler karşısında küresel büyümenin motoru olan Çin'in, hayatında ilk defa batıya ders vermeye başladığını söylüyor. Çin'in en büyük korkusu ise, tabii ki doların değer kaybı.

Herkes tehlike çemberinin içinde

Şimdilik krizden etkilenmemiş gibi görünen Brezilya, Rusya ve Hindistan dahil, hiçbir ülkenin bu kısır döngünün dışında olmadığına dikkat çeken Marquandt'ın sunduğu çözüm son derece net: "Radikal bir çözüme ihtiyaç var. O da borçların küresel ölçekte, uyumlu bir şekilde yeniden yapılandırılması. Borçların bir kısmının silinmesi ve farklı para birimleri arasındaki paritenin sıfırlanması gerekiyor. Yeni Bretton Woods zamanı geldi. Zaman değiştikçe, masaya yeni aktörlerin oturması gerekiyor."

Krizden çıkış için üç senaryo

Her kriz zamanında olduğu gibi, yaşanan süreçten çıkışa yönelik farklı senaryolar, farklı çözüm önerileri gündeme geliyor. Bu senaryolara kısaca bakarsak:

1. İyimser senaryo: Durum korkulduğu kadar kötü değil

ABD çok kolay bir şekilde finansmana ulaşabiliyor. Dolayısıyla ABD hükümeti, diğer hükümetlere kıyasla çok daha yüksek bir borç oranını kaldırabilir. Moody's bardağın yarısını dolu görmeye devam ediyor. Her ne kadar altına yönelim hızlansa da, dolar çökmeye hazır değil. Petrolün fiyatı 80 doların altına indi, gelişmekte olan ülkeler ise dinamizmlerini koruyorlar. Uzmanlara göre, 2008 krizinin tersine, bankalar arası operasyonlar normal bir şekilde devam ediyor. Ekonomist Alain Minc'in iyimser senaryoyu destekleyen sözleri şöyle: "Bu kriz, Almanların büyük bir adım atmasını sağlayacak. Merkel için Yunanistan'ı kurtarmak, siyasi bir karardı. İtalya'yı kurtarmak ise, ölüm kalım meselesi gibi. Almanya, Yunanistan'dan vazgeçebilir; fakat İtalya, Avrupa'daki ikinci ticaret ortağı. Eğer İtalya batarsa, Almanya batar."

2. Ilımlı senaryo: Avrupa, ipin ucunda

OFCE (Fransız Ekonomik Konjonktür Gözlemevi) Direktör yardımcısı Jerome Creel, "Avrupa'nın büyük merkez bankalarının yöneticileri bir araya gelip, yabancı hisse senetlerini satın almaya karar verdiklerini açıklamalılar. Çin, ABD hisselerini satın almaya devam ederek, doların rezerv parası olmaya devam ettiğini göstermeli.  Avrupa Merkez Bankası ise euroyu korumak için İtalyan hisselerini satın almalı. Sonuçta piyasalarda güvenin yeniden oluşması için, uluslararası boyutta bir diyalog olduğunu göstermek gerekiyor" yorumlarında bulunurken, 2012'de ABD ve Fransa'daki seçimler sayesinde, liderlerin piyasalardaki spekülatif eğilimleri ortadan kaldırmaya çalışacaklarını söylüyor. Creel, "Obama ve Sarkozy için önemli olan ülkelerini kurtarmak değil, dünyayı kurtarmak olacak" diyor. Avrupalı bankacılar ise, Avrupa'nın ABD'den çok daha kötü durumda olduğunu düşünüyorlar. "ABD kendi parasını basıyor. Ödeme sorunu yaşamaz. Asıl sorun Avrupalı liderlerin bir türlü ortak bir karara varamamaları: Euro kalksın mı?Yoksa dayanışma sürsün mü?" yorumlarını yapan bankacıların, birleştikleri konu, son sözü Almanya'nın söyleyeceği.

3. Karamsar senaryo: Resesyon ve sosyal kargaşa

Karamsar ekonomist Nouriel Roubini, "Gelmekte olan resesyonu durdurmak mümkün değil" diyor. Bugüne kadar ülkelerin şapkalarından tavşan çıkarmayı başaramadıklarını düşünen Roubini'ye göre tek bir çözüm yolu var: Faiz oranlarını sıfıra çekmek ve borçların yeniden yapılandırılması. Birçok ekonomist Roubini gibi düşünüyor ve borçların ödenmesinin tek yolunun bütçe kısıntısı olduğunu savunuyor. Peki Avrupalı halk, sistemi kurtarmak için,  kemer sıkma politikalarına ne ölçüde katlanabilecek? Uzmanlara göre, bugün Yunanistan'da yaşanan tepkiler, kısa bir süre içinde Avrupa geneline yayılabilir ve Avrupa genelinde sosyal kargaşa ortamı oluşabilir.

Tüm yazılarını göster