Yavaşlarken yapıyı onarmak

Adnan NAS ASLINA BAKARSANIZ adnan.nas@stfa.com

Türk ekonomisi, şimdiye kadar dönüştürmeyi başaramadığımız yapısıyla, içsel dinamiklerden çok konjonktür fırsatlarına ve dış kaynağa endeksli büyüme performansına, küresel krizin bu faktörler üzerinde daraltıcı etkisi nedeniyle, birkaç yıl için ara verecek gibi görünüyor. Hoş, sık sık belirttiğimiz gibi, böyle bir köklü dönüşüm için ortaya güçlü bir toplumsal irade koyduğumuz da söylenemez. Bu nedenle yapacağımız en doğru şey, kısır ve muğlak tartışmaları bir yana bırakıp, içinde bulunduğumuz 2009 yılından başlayarak 10 yıllık bir dönemi kavrayan stratejik planımızı oluşturmak ve kaderimizi tümüyle kendi inisiyatifimiz dışındaki faktörlere ve konjonktüre bırakmamak olacaktır.

Reel kesim ve istihdam

Sınai üretim ve işsizlik verilerindeki vahim kötüleşme üzerine eylem planlarına yoğunlaşmasını arttıran hükümetin "altıncı ve yedinci paket" adını verdiği yeni düzenlemelerle bir yandan nihayet reel sektörün güçlendirilmesini ve bu amaçla banka bilançolarının reel sektöre yönelik aktif kalitesinin düzeltilmesini sağlayacak, diğer yandan ağırlaşan işsizlik sorununu hafifletecek ciddi tedbirler öngördüğü anlaşılıyor.

Aslında özellikle reel sektörün finans erişimindeki tıkanıklıkları gidermek ve bunu yaparken uygulanacak titiz denetim süreci ile firmaların ölçek ve kurumsal saydamlık yönünden yeniden yapılanmalarını sağlamak, daha baştan ihtiyaç duyulan ve bu sütunlarda eylül ayından beri vurguladığımız bir öncelik. Umarız bu yöndeki politika tasarımı, amacın gerçekleşmesine elverişli nitelikte olur. Yani hem yeterli kaynak tahsisi, hem de bu kaynağın etkin kullanımı güvence altına alınır. Bu konuda gecikmenin zaten bir maliyet oluşturmuş bulunduğunu, daha fazla gecikmenin yükselme sinyalleri veren güven üzerinde yaratacağı tahribatın sadece bu yılda değil, gelecek yıllardaki performansımız üzerine de ipotek koyacağını unutmayalım.

İstihdam ile ilgili tedbir paketinde de krize karşı düşünülen geçici istihdam projesi dışında atıl kadın işgücünü aktifleştirme ve bağımsız iş kurmak isteyenlere kredi desteği gibi unsurlar olduğu söyleniyor. Tabii gönül, bu alandaki yapısal zaaflarımızın da uzun vadeli rekabet gücü açısından ihmal edilmemesini ve işgücü piyasasına esneklik getirecek düzenlemelerin kısmen de olsa devreye girmesini arzuluyor.

KOBİ'lerin birleşmesine vergi teşviki

Yeni tedbirlerden söz etmişken bir başka önemli tasarıya da değinmekte yarar var. Maliye Bakanlığı'nca yine sonbahar aylarında Vergi Konseyi'nin önerisiyle hazırlanan ve şimdi parlamentoya sevk edilmiş vergi tasarısı içinde yer alan bir hüküm ile, "küçük ve orta büyüklükteki işletmelerin 2009 yılı sonuna kadar birleşmeleri halinde bilançoların rayiç bedel esasıyla değerlenmesi suretiyle doğan kurum kazancının, sermayeye eklenmesi ve istihdamda azaltma yapılmaması kaydıyla, kurumlar vergisinden müstesna kılınması, ayrıca hem birleşen şirketin son hesap dönemindeki kazancına hem de yeni şirketin üç yıllık kazançlarına yüzde 75'e kadar indirimli kurumlar vergisi uygulanması" öngörülüyor.

Türkiye'deki işletmelerin pek çoğu, tasarıda belirtilen KOBİ tanımına uyacağı (250 kişilik istihdam ve 25 milyon TL net satış veya aktif toplamı sınırını aşmayacağı) için, genellikle öz kaynağa dayalı olan yani kendi yağıyla kavrulan fakat ekonominin omurgasını oluşturan çok sayıda şirkete yeniden yapılanma yönünde önemli bir destek sağlanmış oluyor. Böylece hep temel yapısal zaaflarımız arasında saydığımız şirketlerimizdeki ölçek ve kurumsal altyapı sorunlarının daha kolay çözülmesine imkan verecek ortaklıklar ve konsolidasyonlar özendiriliyor.

Bu tasarı, zamanlama açısından da çok isabetli görünüyor. Çünkü küresel kriz, dünyadaki doğrudan yatırım akımlarının büyük bölümünü oluşturan satın almaların 2008'den itibaren ciddi şekilde azalmasına yol açtı. Bu dönemde Türkiye'nin çekebileceği dış yatırım, daha çok ortaklık ve stratejik işbirliği alanlarındaki arayışlara cevap verme kapasitesi ile belirlenecek. Yönetim, raporlama altyapısı ve ölçekleri itibariyle işletmelerimizin pek çoğu, rekabet güçlerini ve vizyonlarını büyütecek yapılanmalara hazırlıklı değiller. Bu ve benzer düzenlemelerle kamu otoritesinin şirketlerin kendilerini dönüştürmelerine rehberlik etmesi gerekiyor. Ancak şu da var ki salt vergi teşviki, yapılanın gerçek anlamda bir birleşme ve rekabet gücü artışı olmasını garanti etmez; belki kriz koşulları bu ihtimali güçlendirir.

On yıllık perspektif

Baştaki sözlerimize dönersek, IMF anlaşması ve güven artırıcı diğer tedbirler ile yeni bir mali disiplin dengesi ve yapısal reform sürecinde kararlılık sağlandığı takdirde, önümüzdeki yıldan itibaren düşük bir tempoda da olsa ekonominin büyütülmesi ve birkaç yıl sonra istihdam ihtiyacının zorunlu kıldığı yüzde 5'in üzerinde bir tempoya ulaşılması mümkün. Ama bunun tesadüfe kalmaması için bütün değişkenleri ve konjonktür senaryolarını dikkate alan; temelde de yaşanan musibetin yani krizin dirençleri azaltmasından yararlanarak yapısal zaaflarımızın giderilmesini esas alan kendi stratejik perspektifimizi şekillendirmemiz şart.

İlke kararını vermekte ve sadece kriz ile sınırlı olmayan bir dönüşüm programını uygulamakta gecikmenin maliyetini artık herkes görmüş olsa gerektir.

Tüm yazılarını göster