Yaşar Kemal

Faruk ŞÜYÜN ODAK kitap@dunya.com

Dünya Kitap, 1 Kasım 2009 Pazar günü 19. yaşına basıyor. Geride kalan 18 ciltin yüksekliği, üstüste koyunca yarım metreyi buldu. Bu sabah, ilk cildi elime aldım, birinci sayıyı açtım. Kapakta, kedisi Blondie kucağında Yaşar Kemal'in bir fotoğrafı var. Daha sonra çeşitli yayın organlarında kullanılan bu resmi, ilk kez ben yayınlamıştım Dünya Kitap'ın kapağında. "Yaşar Kemal'in gerçek yaşamında bir gün" başlığını atmıştık. Onunla bir gün boyunca beraber olmuş, gezdiği yerlerde birlikte dolaşmıştım. Yeşilköy Yeşilyurt arası 3.5 kilometrelik sahilyolunu gidip gelmiştik. Bana, yürüyerek düşündüğünü anlatmıştı:

"Gençliğimden bu yana roman yazmaya, hikâye yazmaya başladığımdan beri yürüyerek düşünüyorum. Onun için yürüyecek yer lâzım. Bu nedenle Abant'ı seçmiştim. Sabahları yedi kilometre gölün kıyısında yürüyordum. 25-30 yıla yakın kaldım orada, 9-10 roman yazdım. Örneğin İnce Memed'i yazarken, 4 aydan fazla bir süre, Abant'taki oteldeydim."

Evinde, çalışma odasında sürdürmüştük daha sonra sohbeti. Masasında bir kavanoz bilya vardı:

"Bilyaları severim, eskiden çok iyi bilya oynardım, renkleri de çok güzeldir" demişti.

Edebiyat, sanat, devlet sanatçılığı, yaşam ve her şey üzerine konuşmuştuk. Bu kapsamda bir söyleşi, ilk kez yapılıyordu Yaşar Kemal'le...

Onun kapak olduğu 1991 yılı sayısı uğurlu gelmiş, 18 yıl geçivermişti işte. Beni o günlere götüren, Yaşar Kemal'e Çukurova Üniversitesi tarafından fahri doktora unvanı verilmesi üzerine yapılan törenden çekilmiş fotoğraf oldu.

Törende, konuşmaların ardından Yaşar Kemal'e verilecek fahri doktora unvanına ilişkin belge ve cübbe, iki öğretim görevlisi tarafından seremoni eşliğinde sahneye getirilmiş ve Yaşar Kemal'e takdim edilmişti. Bu kez, üzerinde öğretim üyesi cübbesi, kucağında doktora beratı vardı...

O Blondie'li fotoğrafı nasıl anımsamam...

Edebiyat bölümü bulunan bütün üniversitelerin yapması gereken bir şey ona doktora vermek; ama doğup büyüdüğü Çukurova'nınki bir başka anlamlı olsa gerek...

Yaşar Kemal de kişinin kendi toprağında onurlandırılmasının ödüllerin en değerlisi olduğunu söylemiş törende ve katılan tüm yetkililere; doğduğu Osmaniye'ye bağlı Hemite köyünden gelen arkadaşlarına teşekkür etmiş.

Her zaman olduğu gibi yine çok güzel bir konuşma yapmış Yaşar Kemal. Çukurovalılığın bir yazar için çok önemli olduğunu, ancak hayatında Adana'daki Ramazanoğlu Kitaplığı'nın da önemli yer tuttuğunu vurgulamış ve devam etmiş:

''O kitaplıkta çok okudum. Birkaç yıl boyunca sürekli okudum orada. Çok da büyük yazar olduğumu sanmıyorum ve söylemiyorum zaten. Eğer biraz biraz yazmasını öğrendiysem Ramazanoğlu Kitaplığı sayesindedir''.

Yaşar Kemal, daha sonra şunları söylemiş:

''Türkiye'nin, Çukurova'nın nasıl değiştiğini, insanların nasıl değiştiğini yazdım. Avrupa'da 300 yılda olmuştur ama ben bunu seneler içinde gördüm. Yaşar Kemal değişmenin romancısıdır, derler. Dünyada çok az yazara nasip olur bu. Türkiye'nin topyekûn değişimini gözümle gördüm, yaşadım. Bu değişmeyi yaşamak ve üzerinde düşünmek, tarihimdir.

Bir kitabımda öyle bir şey yazmıştım: Umutsuzluk umudu yaratır. Umutsuzluktan umudu öğreneceğiz. Umudum şudur ki Türkiye kendine gelecek. Ne savaş olacaktır, ne başka bir şey. Bizim halkımız başka halklardan daha yumuşaktır. Hemite köyü gibidir yani. 12 sene kasaba kasaba dolaştım Türkiye'yi. Bu halkın müthiş güzel bir halk olduğunun şahidiyim.''

Yaşar Kemal, Çukurova'nın doğasını korumanın önemine de değinmiş ve şöyle devam etmiş:

''Ama bir sedir ormanı yok oldu. Dünyada sedir ormanı çok azdır, onlardan biri Çukurova'daydı. Yok olduğunda neredeyse intihar edecektim. Neden doğayla bu kadar uğraştım? Bir sebebi olmalıydı. Türkiye Kurtuluş Savaşı'nda Türk'ü, Kürt'ü, Laz'ı ve Çerkez'i ile Yunanlılar'a karşı savaştı, hep beraber yendiler. Ama erozyonla topraklar gittiği zaman, onu hiç kimse geri getiremez. Bu nedenle eğitilmesi lâzım Türkiye'nin.''

Onun sözleri üzerine söyleyecek başka bir şey yok... Yalnızca düşünmek ve yapmak lâzım...

Tüm yazılarını göster