Yararsız böbürlenmeden gerçekçi açılıma

Adnan NAS ASLINA BAKARSANIZ adnan.nas@stfa.com

Hep yakınıp duruyoruz ya analitik düşünme alışkanlığımız olmamasından ve bunun temelde eğitim sistemimiz ile ilgili bir zafiyetten kaynaklandığından, büyüme kaygılarının yoğunlaşmasıyla acil durumlarda hızlanma reflekslerimiz yine çalışmaya başladı. Sözgelişi, her zaman dinamik vizyonu ve açık sözlülüğüyle farklı bir profil çizen Mustafa Boydak'ın yurtiçi kara taşımacılığının aşırı ölçüde pahalılığına dikkat çeken konuşması, ulaşım politikalarındaki stratejik tercih yanlışlıklarından firmalarımızın daha geniş kapsamlı rekabet gücü zaaflarına kadar bir dizi sorunun yaygın bir şekilde tartışılmasına yol açtı. Öte yandan son zamanlarda gereksiz ve daha önemlisi yararsız biçimde girdiğimiz özellikle Avrupa'ya karşı böbürlenme havasından sıyrılıp kriz sonrasındaki göreli rahatlığımızı gerçek bir güç ve konum yükselişine dönüştürmeye yönelik pragmatik toplantı ve yaklaşımların arttığı gözleniyor.
İsviçre de yatırım yeri arıyor
Bu bağlamda benim de katılma fırsatı bulduğum üç farklı toplantıda üzerinde durulan konuların çeşitliliği ve içeriği umut verici. Son haftalarda buna benzer pek çok toplantı yapıldığı gözden kaçmıyor. Hepsinde ortak nokta, Türk özel sektörünün geleneksel içe dönük ve ürkek tutumunu bırakıp daha özgüvenli ve dinamik bir bakış açısıyla küresel oyuncu ve bölgesel güç olma hedeflerini içselleştirdiğini, bu arada ülkenin ekonomik öncelikleri ile ilgili sorunlarda aktif rol üstlendiğini göstermesi.
DEİK'in ve TÜSİAD'ın ortak organizasyonuyla düzenlenen İsviçre Ekonomi Bakanı eşliğindeki geniş özel kesim delegasyonuyla çeşitli sektörlerden Türk şirketlerinin temsilcilerinin bir araya geldiği toplantı hem konuşmaların, hem birebir görüşmelerin canlılığı yönünden önceki yıllarda çokça rastladığımız benzerlerinden farklıydı. Bankacılık ve sigortacılıktan enerjiye, imalattan inşaata İsviçre firmalarının da tıpkı bizimkiler gibi arayış içinde olması ilginçti. Anlaşılan batı ekonomilerindeki sıkıntılar, daha önce de öngördüğümüz gibi Avrupalı firmaları büyüyen gelişmekte olan ülkelere yönlendiriyor. Üstelik bu defa sadece Türkiye pazarı için değil, Türk girişimciler ile ortak olarak Orta Asya, Ortadoğu ve Afrika gibi pazarlarda iş yapmak istiyor ve birbirini tamamlayıcı özelliklerimiz olduğunu düşünüyorlar. Sadece Pazar olarak görülmekten ortak olarak algılanmaya geliş, bir bakıma son on yılda Türkiye'nin kaydettiği ilerlemenin de bir göstergesi.
TÜSİAD'dan dış yatırım stratejileri
Daha çok ekonomi dışı alanlardaki görüşleriyle kamuoyuna yansıyan TÜSİAD'ın stratejik iş geliştirme birimi TÜSİAD International'ın basın mensupları ile sohbet toplantısı, iş dünyamızın belli bir ölçeğin üstündeki kesimini temsil eden derneğin yatırım ve ticaret alanında dış dünya ile ilişkilerini güçlendirmek ve stratejik olarak yönlendirmek amacına yoğunlaşan kolunun hem gelişmiş batı ülkeleri, hem de BRİC ve yakın coğrafya odaklı farklılaştırılmış stratejilerini paylaşmasına fırsat verdi.  Sadece gelişmiş ülkeler değil, BRİC  ile de ciddi bir dış ticaret açığı ve cari açık veren ülkemizin yatırım stratejilerinde bu açığı da kapatmaya destek olacak akıllı bir rota izlemesi gerektiği, bazı ülkelerden sermaye ya da know-how ithalinin, bazılarında ihracat artışının, bazılarında ise ortak yatırımın öncelik taşıdığı konuşuldu.
Bu arada TÜSİAD üyeleri iç pazara hakim olma hedefini artık yeterli bulmadıklarını, elverişli koşullar bulunduğunda yurtdışında yatırım yapmayı küresel rekabete ayak uydurmak ve daha fazla katma değer üretebilmek için tercih edebileceklerini ifade ediyorlar. Önümüzdeki aylarda ABD, İtalya ve Rusya ile Türkiye'de ya da dışarıda birlikte yapılacak konferanslar da stratejilerin derinleştirilmesine vesile olacak.
Yunanistan örneği ve gerçekçilik
Yine DEİK'in Yunan Özelleştirme İdaresi ve Tanıtım Ajansı ile birlikte düzenlediği toplantı da Türk firmalarının büyük ilgi gösterdiği, bunu hem akıllı bir yatırım fırsatı hem de bir süredir odağımızın dışında bıraktığımız Avrupa ile, üstelik katkı yaparak ilişkileri arttırmanın bir yolu olarak gördüğü bir platform oldu.
Ancak bütün bu olumlu yaklaşımların, başta teknoloji ve verimlilik konusunda olmak üzere zaaflarımızın bilincinde gerçekçi ve işbirliğine yatkın bir zihniyetle geliştirilmesi gerektiğini de unutmayalım. Bize çok doğal gelen "Türki Cumhuriyetler" ya da "tarihsel ve kültürel bağlarımızdan dolayı büyük avantaja sahip olduğumuz Kuzey Afrika ve Ortadoğu" gibi tanımlamaların muhataplar açısından çok da sempatik ve doğal görünmemesi, en azından işleri kolaylaştırmaması buna bir örnek.

Tüm yazılarını göster