Geçen hafta “X’te Mahremiyet Bitti mi?” başlığı ile bir yazı yazmıştım. O yazıda Elon Musk’ın X platformunda yaptığı bloklama değişikliklerini tartışmıştım. Şimdi bu meseleyi tekrar ele almanın tam zamanı çünkü X, dijital sınırlarımızı yeniden tanımlıyor.
Birini engelliyorsunuz ama o kişi hâlâ gönderilerinizi görebiliyor. Nasıl mı? Musk’ın dediğine göre, bu “daha fazla etkileşim ve özgürlük” demek. Ancak ben bunun özgürlük değil, mahremiyetin erozyonu olduğunu düşünüyorum.
Düşünsenize, sizi rahatsız eden bir kişiyi engelliyorsunuz ama onun size uzaktan da olsa bakmasına izin vermek zorunda kalıyorsunuz. Beni rahatsız eden birinden uzaklaşmak kadar doğal olan bu hakkımız neden dijital dünyada elimizden alınıyor? Daha önce de belirttiğim gibi, mahremiyetimiz yalnızca bir tercih değil, temel bir hak olmalı.
Bir yanda mahremiyet tartışmaları sürerken, diğer yanda YZ hayatımıza yeni kolaylıklar sunmaya devam ediyor. Elon Musk’ın X’teki Grok chatbot’u, herkes için erişilebilir yapay zekâyı vaat ediyor. Ancak YZ’nin gerçek sihri, Berlin’de tanıtılan DeepL Voice gibi araçlarda saklı. Bu sesli çeviri teknolojisi, dil engellerini ortadan kaldırarak hem iş dünyasında hem de günlük hayatta iletişimi kolaylaştırıyor.
DeepL Voice sayesinde bir toplantıda, farklı diller konuşan insanlar kendi ana dillerinde iletişim kurabiliyor. Ben bu teknolojiyi heyecan verici buluyorum çünkü iletişim her şeydir. İş dünyasında “Acaba doğru mu anladım?” endişesi olmadan konuşmanın ne kadar rahatlatıcı olduğunu düşünün. Belki de bu tür yeniliklerle, daha önce mümkün olmayan iş birlikleri kuracağız. Özellikle hizmet ve ürün ihracatı yapan ancak dil bariyerleri ile karşılaşanlar için yenilik paha biçilmez bir deneyim sunuyor. Abartmıyorum, gerçek olan bu!
Teknolojiyi yalnızca görmek yetmez, hissetmek de gerekir. Los Angeles’ta açılan Meta Lab tam da bunu sunuyor. Ray-Ban akıllı gözlüklerini denemek için açılan bu mağaza, sadece bir satış alanı değil, aynı zamanda bir deneyim merkezi. İnsanlar burada gözlükleri kişiselleştirip deneme fırsatı bulurken, ünlülerin katıldığı etkinliklere katılıyor.
Ben bu tür mağazaların, teknolojiyi günlük hayatımıza nasıl entegre ettiğini gösterdiğini düşünüyorum. Sıradan bir alışverişin bir deneyime dönüştüğünü görmek gerçekten ilham verici. Artık markalar yalnızca ürün değil, bir hikaye, bir deneyim sunuyor. Bize dokunan bu hikayeler, teknolojiyi daha anlamlı kılıyor.
Yayın platformlarında yeni bir trend var: İptal etmek yerine duraklatmak. Yeni bir içerik bulamayan kullanıcılar, aboneliklerini tamamen kapatmıyor, sadece ara veriyor. Max kullanıcılarının %31’i, Netflix’in ise %11’i bu yöntemi tercih ediyor.
Ben de bazen bir platformda izlemek istediğim içerik bitince ara vermeyi tercih ediyorum. Bu, geri dönmek için bir kapı aralık bırakıyor. Şirketler için bu trend, müşteri sadakatini artırırken, biz kullanıcılar için daha esnek bir eğlence deneyimi sunuyor.
Borusan Holding, dijital dönüşüm ve global büyüme hedefleri doğrultusunda Amazon Web Services (AWS) ile stratejik bir iş birliğine imza attı. Bulut teknolojilerinden yapay zekâ ve IoT uygulamalarına kadar geniş bir yelpazede sunulan bu ortaklık, Borusan’ın hem operasyonel süreçlerini modernize etmesini hem de global pazarlarda rekabet gücünü artırmasını sağlayacak.
Bu iş birliği sayesinde Borusan, AWS’in sunduğu yenilikçi çözümlerle esnek ve güvenli bir dijital altyapıya kavuşuyor. Özellikle bulut bilişim ve veri analitiği gibi alanlarda yapılan yatırımlar, Borusan’ın global başarısını daha da ileriye taşıyacak gibi görünüyor. Dijital dönüşümün gücünü kullanan bu gibi örnekler, Türkiye’deki diğer şirketlere de ilham veriyor.
Teknoloji hızla hayatımızı dönüştürüyor. Mahremiyetten yapay zekâya, yeni alışkanlıklarımızdan dijital deneyimlere kadar pek çok konuda teknolojiyle iç içeyiz. Ancak bu dönüşümde insani değerlerimizi unutmamakta fayda var. Teknolojiyi bir araç olarak görmeli, ona doğru yönde şekil vermeliyiz.
Ben bu değişimin içinde heyecanlanıyorum ama aynı zamanda endişeleniyorum. Sizce bu hızla değişen dünyada biz insanlar nereye doğru gidiyoruz? Teknolojiyi doğru kullanmayı başarabilecek miyiz? Yoksa onun bizi yönetmesine mi izin vereceğiz? Bu soruları hep birlikte düşünmeye devam etmeliyiz. Çünkü teknoloji sadece bir araç değil, aynı zamanda geleceğimizin anahtarı.
Apple, M4 MacBook Pro’da kuantum nokta ekran teknolojisi kullanmış. Bu yeni ekranlar daha hızlı piksel yanıtı ve daha net hareket sunuyor. Dikkat çekici bir yenilik ama fark edilmeden geçilmiş gibi görünüyor.
Ukrayna, savaşta yapay zekâ destekli İHA’lar kullanmaya hazırlanıyor. Bu araçlar, hem uygun maliyetli hem de gelişmiş teknolojileriyle dikkat çekiyor. Teknoloji gerçekten savaşın yüzünü değiştiriyor.
Avustralya’daki bankalar ve telekom şirketleri, Meta ve Apple gibi devlerin altyapı maliyetlerine katkı yapması gerektiğini söylüyor. Haksız da değiller; büyük kullanıcı trafiği yaratıp faturayı başkalarına bırakmak pek adil değil.
AST SpaceMobile, sıradan telefonları uydu telefonlarına dönüştürmeyi hedefliyor. Bu, iletişimde devrim yaratabilir ama maliyetler ve teknik zorluklar işleri yavaşlatıyor gibi.
Teknoloji devleri, yapay zekâ altyapısına bu yıl 200 milyar dolardan fazla yatırım yapacak. Nvidia ve Oracle gibi şirketler bundan büyük kazanç sağlıyor. Görünen o ki, yapay zekâ her şeyin merkezinde.