Yanlış teşhis

Alaattin AKTAŞ EKO ANALİZ ala.aktas@gmail.com

Nasıl ki bir kapıyı kapatmanın olmazsa olmaz şartı o kapının açık olmasıysa, bir sorunu çözebilmenin olmazsa olmaz şartı da doğru teşhis koymaktır. Yanlış teşhis, çözüme gidişi önleyen en belirgin etkendir. Herhangi bir sorun için yanlış teşhisle yola çıkarsanız, çözüme yaklaşmak yerine tümden uzaklaşırsınız.

Örneğin, hastaya yanlış teşhis koyar; öldürür, sakat bırakır, en azından tedavi edemezsiniz…

Örneğin trafik sorununun çözümü için ehliyet kurslarının ıslah edilmesinin yeterli olacağını zanneder, sanki trafikteki sürücüler içinde en kötü ve kural dışı araç kullananlar yeni sürücülermiş gibi yaklaşarak deneyimli ama en çok kural ihlal edenleri, özellikle de en deneyimli olan ticari araç sürücülerini görmezden gelirsiniz. Ayrıca, trafikteki temel sorun yalnızca sürücülermiş gibi yaklaşır, sorunun denetim ve cezalandırma yönünü ikinci plana atar, trafik polislerinin görevlerini gereği gibi yerine getirip getirmediklerini sorgulamazsınız. Yolların durumunu neredeyse hiç önemsemezsiniz, kör noktalar, yanlış eğimler hiç önemli değildir. Hukuk sisteminiz bile trafik suçu işleyenleri "masum" görme eğilimindedir, yasalar hep o yönde yorumlanır, bunu düzeltmeyi düşünmezsiniz. Sonra da sorunu ehliyet kurslarını ıslah ederek çözeceğinizi sanırsınız. Yanlış teşhis koyarak, en azından eksik teşhisle yola çıkmışsınızdır ve o yol çıkmazdır, hiçbir yere varamazsınız.

Örneğin eğitim, örneğin spor; doğru teşhis koyamamanın sıkıntısı yüzünden yıllardan beri alınan mesafeyi bir arpa boyunun ötesine taşıyamazsınız.

Ve de, ekonomi… Üstelik bu kez ekonomideki yanlış teşhisler, yalnızca bize özgü de değil, hatta tam tersine büyük ekonomilerden gelen yanlış teşhislerle karşı karşıyayız.

Dünyanın sözüm ona en "baba" iktisatçılarını barındıran ve uyguladığı politikalarla tüm ülkelere yön veren ABD'de yanlış teşhisle ortaya çıkan ekonomik hatalar, nelere yol açtı, hep birlikte gördük, daha da beteri yaşadık ve yaşıyoruz. Gerçi ABD'de olanlara yalnızca yanlış teşhis demek doğru sayılmaz; biraz da göre göre ipin ucu kaçırıldığı için bu noktaya gelindi. Şimdiki tablo da öz itibariyle çok farklı sayılmaz aslında. Birçok ülke, içine düştüğü bataklıktan kurtulmak uğruna debeleniyor ve şimdilik bu sayede daha aşağılara inmemeyi sağlayabilir. Bu durum daha ne kadar korunabilecek, bilinmiyor.

Farkındasınızdır, tüm dünya sanki diken üstünde. Yeni bir kriz dalgasının gelebileceği kaygısı son dönemde daha çok yaşanıyor. Çünkü biliniyor ki, sağlanan görece iyileşme çok büyük ekonomik ödünler verilerek elde edildi ve bunu devam ettirmek pek kolay değil. Başta ABD olmak üzere Batı, trilyonlarca dolarlık ve euroluk likidite pompasıyla ekonomileri ayakta tutmaya çalışıyor. Bu daha ne kadar sürdürülebilecek, kimse bilmiyor, bilemiyor. Ama bunun sonsuz olamayacağı kesin, bu para gün gelecek bir şekilde etkisini göstermeye, şimdilik tümüyle unutulmuş olan enflasyonu azdırmaya başlayacak. O zaman olacaklar da belli, neredeyse sıfıra indirilmiş faizler ufak ufak kıpırdanacak demektir.

Gelişmiş ülkelerde faizin sıfıra yakın olduğu şu dönemde bile Türkiye'ye gelmek için nazlı davranan sermaye, faizler biraz da olsa arttığında öncelikle bizim gibi ülkeleri terk etmeye başlayacaktır.

Peki, bizim böyle bir senaryoya karşı B planımız var mı? Yoksa yanlış ekonomik teşhislerle kendimize aşırı güven duygusu içinde hareket edip yeni sorunlara, bir bilinmeze yelken mi açıyoruz?

Tüm yazılarını göster