Yabancıya $ bazında bir yılda %98 kazancı hangi ülke sağlamış olabilir

Alaattin AKTAŞ EKO ANALİZ ala.aktas@gmail.com
"Türkiye ne güne duruyor" diyenler sınırız çoğunluktadır. Ne oran yanlış, ne ülke! Türkiye, yabancı yatırımcılara 2004 yılının mart ayında yıllık bazda net tam yüzde 98 getiri sağladı. Bu konuda elimizde uluslararası ölçekte bir çalışma yok, bir kıyaslama yapma olanağına sahip değiliz. Ama gelişmişlik düzeyi Türkiye ayarında olan ve bu orana erişebilen, hele hele son on yıl içinde bu oranda kazanç sağlayan ülke herhalde yoktur.
 
2004-2012 dönemini kapsayan son dokuz yılda aylık bazda en yüksek getiri biraz önce belirttiğimiz gibi 2004'ün mart ayında oluştu. Bu dönemde yıllık bazda en yüksek kazanç da zaten 2004'te ortaya çıktı. 2004 yılının ortalama kazancı dolar bazında yüzde 61 olarak gerçekleşti.
 
Hesaplama nasıl yapıldı? 
 
Gerek herhangi bir ay itibariyle oluşan yıllık kazanç olsun, gerek yıllık ortalamalar itibariyle elde edilen yıllık kazanç; ikisinde de hareket noktası şu: Yatırımın, örneğin bu yıl yapıldığını, getirinin ise bir yıl sonra oluştuğunu varsayıyoruz. 
 
Faiz olarak Hazine'nin aylık ortalama borçlanma faiz oranını, dolar kuru olarak Merkez Bankası'nın belirlediği ortalamayı kullandık. 
 
Yabancıların aldıkları Hazine kağıtlarının ortalama vadesinin bir yıl olduğunu varsaydık. Kuşkusuz kamu kağıtları bir yıldan kısa vadeli olduğu gibi, daha uzun vadeli de olabiliyor.
 
Yıllık oranlara ilişkin hesaplamada herhangi bir ağırlıklandırma kullanmadığımızı da belirtelim.  
 
Hesaplamanın yöntemine ilişkin birkaç örnek verelim:
 
Hazine 2003 yılında ortalama yüzde 52.91 faizle borçlandı. O yılın ortalamasında dolar kuru 1,4967 düzeyinde bulunuyordu. Yani 2003 yılında Türkiye'ye 1.000 dolar getirip bunu TL'ye çeviren bir yabancının eline 1.497 lira geçti. Bu yabancı 1.497 lirasını yüzde 52.91 faizli Hazine kağıdına yatırdığında parası bir yıl sonra, yani 2004'te 2.289 liraya çıktı. 
 
2003'te 1,4967 olan dolar kuru, artmak bir yana 2004'te 1,4218'e inmişti. Şu durumda yabancı 2.289 lirasını 1.4218'den dolara çevirdi ve eline 1.610 lira geçti. Böylece, bir yıl önce 1.000 dolar getiren yabancı, bir yıl sonra dolar bazında yüzde 61 kazançla Türkiye'den çıkma fırsatı elde etmiş oldu.
 
Ay bazında en yüksek kazancı oluşturan rakamlara gelince… 2003'ün mart ayında Türkiye getirilen 1.000 dolar, mart ortalamasında 1.6554 olan kurdan TL'ye çevrilince 1.655 lira oldu. Bu tutar, o ayın yüzde 57.41'lik ortalama faizinden Hazine kağıdına yatırıldı ve böylece bir yıl sonra ele geçen para 2.605 liraya çıktı. Aradan bir yıl geçmiş, 2004'ün martına gelinmişti, ama kur artmak bir yana hızla gerilemiş ve 1,3159'a inmişti. 2.605 lira 1,3159'dan dolara çevrilince ele geçen tutar tam 1.980 dolar oldu. Bu, dolar bazında yabancı yatırımcının bir yılda yüzde 98 kazanç sağladığı anlamına geliyordu.
 
2004-2008 döneminde yüksek kazanç 
 
2004 yılında yüzde 61 oranında kazanç oluştuğunu ve bunun yıl bazındaki en yüksek getiri olduğunu belirttik. 2004'te başlayan dolar bazında yüksek getiri dönemi 2006'da göreli olarak biraz azalmakla birlikte 2008 sonuna kadar sürdü.
 
Yıllık reel getiri, tabii ki yabancılar açısından, 2005'te yüzde 32.5 oldu. 2006'da yüzde 10.1'e inen yıllık kazanç, izleyen iki yıl yine yüksek gerçekleşti. Yabancı yatırımcıların yıllık reel getirisi, 2007 yılında yüzde 26.8, 2008 yılında yüzde 19.5 oldu.
 
Yabancılar için 2009 yılında o yüksek kazanç dönemi birden kapanıverdi. Yabancıların tek riski olan kur riski kendini göstermişti çünkü. 2008 yılında faiz yine yüksekti, yüzde 17.99 olarak gerçekleşmişti. Belli ki dolar fazla artmazsa yine yüksek bir reel getiri söz konusu olacaktı. Ama bu kez hesaplar şaştı. Yüzde 17.99 faiz geliri elde edilen 2009 yılında dolar TL'ye karşı yüzde 19.18 değer kazandı. Bunun sonucu olarak da elde edilen faiz geliri sıfırlandığı gibi yüzde 1 gibi bir oranda da reel kayıp oluştu.
 
2009'da nominal faiz yüzde 13.59'a düştü. Ama yabancıyı nominal faizden çok TL'nin dolar karşısındaki değer değişimi ilgilendiriyordu. Yüzde 13.59 nominal getirinin ele geçtiği 2010 yılında dolar yüzde 3.13 oranında gerileyince reel kazanç yüzde 17.3'ü buluverdi. 
 
2011 ve 2012 tatsız! 
 
Tabii ki bu "tatsız" olma durumu yabancılar açısından. Hazine'nin ortalama borçlanma faizi 2010 yılında nominal bazda yıllar sonra tek basamağa indi. "Yıllar sonra" diyerek somut bir yıla işaret edemiyoruz, çünkü daha önce tek basamaklı borçlanmanın ne zaman gerçekleştiğine ilişkin sağlıklı bir istatistik bulunmuyor.
 
Hazine 2010 yılında ortalama yüzde 8.69 faizle borçlandı. Bu faiz gelirinin elde edildiği 2011 yılında ise dolar yüzde 11.52 oranında değer kazandı. Bunun sonucunda nominal getiri sıfırlandığı gibi yüzde 2.5 oranında da zarar ortaya çıktı.
 
2011 yılındaki yüzde 2.5 zarar, yabancı yatırımcıların Hazine kağıtlarına yatırım yaptıkları ve istatistik oluşturabildiğimiz dokuz yılda ortaya çıkan en yüksek zararı gösteriyor. Kapsadığımız dönemin dokuz yıl olması da Hazine'nin açıkladığı verilerin bu dönemle sınırlı olmasından kaynaklanıyor. 
 
Ve geliyoruz son yıla, 2012'ye… Hazine'nin ortalama borçlanma faizi 2011'de yüzde 8.41'e kadar geriledi. 2012'deki dolar kuru artışı yüzde 7.26 oldu ve geriye yüzde 1.1'lik bir reel getiri kaldı. 
 
Hazine'nin bu yılın ilk iki ayındaki ortalama borçlanma faizinin yüzde 6.38 olduğunu da belirtelim.
 
Rekor kazançlar 2004'te…
 
Yabancılar rekor kazancı yıl bazında yüzde 61 ile 2004'te elde etti; aylık bazdaki rekor da daha önce de belirttik yüzde 98 ile 2004'ün martına ait. 2004'ün rekorları bunlarla da sınırlı değil.
 
2004'ün ilk dört ayı, dolar bazında yüzde 80'in üstünde yıllık reel getiriyle geçildi. Ocakta yüzde 93.3, şubatta yüzde 91.4, martta yüzde 98, nisanda yüzde 89.6 reel getiri oluştu. Mayıs ayındaki yıllık getiri yüzde 54.7 oldu; yabancılar 2004'ün kasım ve aralık aylarında da dolar bazında yıllık olarak yüzde 49.4 ve yüzde 49.2 gibi çok yüksek getiriler elde ettiler. 
 
Zarar da var!
 
Yabancı yatırımcı, nominal faizler geriliyor olmakla birlikte TL'nin kimi dönemlerde değer kazanmasına bağlı olarak nominal faizi de aşan reel getiriye sahip olabiliyor. Ancak bazen bu durumun daha ılımlı olmak üzere tersi de yaşanabiliyor. Doların değer kazandığı dönemlerde bu değer artışının nominal faizin üzerine çıkması, yabancı yatırımcının zarar etmesi sonucunu doğurabiliyor.
 
Yıllık bazda zarar iki yıl oluştu; 2009'da yüzde 1, 2011'de yüzde 2.5. Aylık olarak en belirgin zarar ise 2009 yılının ilk çeyreğinde ortaya çıktı. 2008'in ilk çeyreğinde aylara göre yüzde 16-17 dolayında oluşan nominal faize karşılık, dolar bir yıl sonra 2009'un aynı döneminde yıllık olarak yüzde 36-39 aralığında değer kazandı. Böylece nominal getiri eridi ve 2009'un ilk çeyreğinde yıllık bazda yüzde 14-16 arasında zarar oluştu.
 
Bu hesapta bir yanlışlık var!
 
Türkiye sanki bir yerde yanlış yapıyor gibi gelmiyor mu size de… Hiç kimse "Dövizin fiyatı serbestçe belirleniyor, bu konuda yapılacak bir şey yok" diyemez. Belli ki bu bir tercih. Döviz kurlarının düşük seyretmesi isteniyor; haydi istenmese de "yan cebime koy" deniliyor. 
 
Ama bakın kurlar görece düşük seyredince neler oluyor:
 
Yabancılara dünyada eşi benzeri görülmemiş ölçüde para kazandırıyoruz. Yabancı para getirdikçe daha çok kazanıyor, kazandıkça getiriyor. Çok döviz geldikçe TL değerli kalmaya devam ediyor. Her ne kadar reel efektif döviz kuru endeksi herhangi bir tehlikeye işaret etmiyorsa da, TL'nin değerli olduğu biliniyor. Oran tehli boyutunda ya da değil, ama bir değerlilik söz konusu, bu kesin.
 
Yabancıya rüyasında göremeyeceği parayı kazandırma pahasına bir anlamda kendi ayağımıza kurşun sıkıyor, ithalatı cazip hale getirirken, ihracatı cezalandırmış oluyoruz.
 
Enflasyon, ithal girdi maliyetinin artmaması ya da az artması sayesinde daha ılımlı seyrediyor. Ama öbür tarafta da üretim az arttığı için işsizlik konusunda kayda değer bir gelişme sağlanamıyor.
 
Yani sonuçta ortada bir yanlışlık var gibi görünüyor. Her ne kadar artık IMF ile bağlarımızı kopardık, hatta borcumuzu da bitirmek üzereyiz, hatta ve hatta IMF'ye kredi açar duruma bile geldik ama, biz sanki hala IMF programı uyguluyor gibiyiz. 
 
 
 
Tüm yazılarını göster