Yabancı sermaye, ama nasıl?

Alaattin AKTAŞ EKO ANALİZ ala.aktas@gmail.com

Yabancı sermaye doğrudan yatırım yapmak için iki yöntemle geliyor. Klasikleşmiş ilk yönteme göre, yabancı sermaye uzun araştırmalardan sonra belki yalnız başına, belki yerli ortak ya da ortaklarla bir tesis kuruyor. Yani kazma toprağa vuruluyor, yeni bir tesis yaratılıyor. Bu şekilde oluşturulan tesis artı üretim demek, artı istihdam demek, artı vergi geliri demek...
İkinci ve son yıllarda daha yaygın rastlanan yönteme göre ise yabancı sermaye parayı bastırıp kurulu bir tesisi satın alıyor. Ancak, bu yöntemde ne artı üretim var, ne istihdam, ne vergi geliri... Hatta kimi durumlarda bunlar geri bile gidebiliyor; özellikle de istihdam.
İkinci yöntem, yalnızca kamuya ait tesislerin el değiştirmesini akla getirmemeli. Hem zaten kamunun elinde yabancılara satılacak, onların ilgisini çekebilecek çok varlık da kalmadı. O yüzden son yıllardaki bu varlık satışlarına ya da kısmi satışı gösteren hisse senedi satışlarına özel sektörde daha çok rastlanıyor. Özel sektör, sahip olduğu tesislerin bir kısmını satmak suretiyle yabancılarla ortaklıklar kuruyor. Gazetelerin ekonomi sayfaları da bu şekilde kurulan ortaklıkların haberleriyle dolu zaten.

Yalnızca döviz girişi


İster kamu, ister özel sektöre ait olsun bir varlığın yabancılara satışı esas itibariyle ülkeye döviz girişi sağlamanın ötesinde fazla bir anlam ifade etmiyor. Ancak; işletmeciliğe yeni bir yaklaşım getiriliyorsa, üretim kalitesi artıyorsa, pazar çeşitlemesi sağlanabiliyorsa, elbette bunlar olumlu gelişmeler. Ötesi, ülkeye döviz giriyor, hepsi o...
Üstelik, bu şekilde gerçekleşen doğrudan yatırım girişlerinin yararı da tartışılmıyor değil; en azından portföy yatırımları yoluyla gelen dövizle bir kıyaslama içine giriliyor. Bir görüşe göre, mevcut varlıklara yatırım için getirilen ve doğrudan yatırım sınıfında görülen bu dövizler, portföy yatırımları için getirilen dövizden daha az yararlı. Bu görüşü dile getirenler, kamu menkul kıymetlerine bağlanan portföy yatırımlarının bir yılda ortalama yüzde 10 getiri elde ettiğine, varlık hisselerine yatırılan dövizin yıllık temettü oranının ise çok daha yüksek olabildiğine dikkat çekiyorlar. Tüm varlıklar için değilse de, en azından bir kısmı için bu görüşün doğru olduğu ortada. Yani doğrudan yatırımlar için getirilen dövizin önemli bir kısmı birkaç yıl içinde temettü geliri olarak bir anlamda geri alınıp tekrar yurtdışına çıkarılabiliyor.
Dolayısıyla en makbul yabancı sermaye, sıfırdan bir tesis ortaya koyan yabancı sermaye. Ama yabancı sermaye de kendi açısından haklı. Bugün başlayarak yıllar sürecek yatırımla bir tesis yaratmaya uğraşmaktansa, biraz fazla verip, pazarı olan, bir marka değerine sahip, kurulu bir tesisi almak çok daha akıllıca. Zaten yaygın olarak yapılmakta olan da bu...

Üçte ikisi hizmetlere


Doğrudan yabancı sermaye girişinde rekor 19.1 milyar dolarla 2007 yılında kırıldı. 2006'daki giriş de 17.6 milyardı. 2008'de 14.7 milyara inen giriş, krizin etkisiyle 2009 ve 2010'da 6.2 milyar dolarda kaldı. Doğrudan yabancı sermaye girişi geçen yıl ise yeniden artış gösterdi ve 15.9 milyar dolar oldu.
Son 10 yılın ortalama eğilimi, toplam doğrudan yabancı sermayenin üçte ikisinin hizmetler, üçte birinin sanayi yatırımları için geldiğini gösteriyor. Tarım için gelen yabancı sermaye ise yok denecek kadar az.

Yabancı sermayenin üçte ikisi hizmetlere (Milyon $)
  Tarım Sanayi Hizmetler TOPLAM
2002 0 165 406 571
2003 1 539 156 696
2004 6 329 855 1.190
2005 7 829 7.699 8.535
2006 6 2.100 15.533 17.639
2007 9 5.116 14.012 19.137
2008 41 5.174 9.532 14.747
2009 49 3.780 2.423 6.252
2010 82 2.861 3.295 6.238
2011 31 7.771 8.085 15.887
Ocak 11 1 178 283 462
Ocak 12 5 176 486 667
Tüm yazılarını göster