Weber ve hakkındaki yanlış anlaşılmalardan biris

Gündüz FINDIKÇIOĞLU GLOKAL BAKIŞ debrovian@gmail.com

Weber, Türkiye'de yaygın olarak bilinen kısa çalışmasında, Protestanlığın Avrupa ve Kuzey Amerika'da modern kapitalizmin gelişiminin katalizörü olduğunu iddia etti. Bunu yaparken, Protestanlığın dini bir azınlık konumunda olmasının gelişimi hızlandırdığı tezini reddetti. Almanya'da Katolikler azınlık olmalarına rağmen Almanya'nın Katolik bölgeleri göreceli olarak daha az gelişmişti. Protestanlığını kapitalizmi geliştirmesinde ana etken azınlık dini olması değildi. Asıl etken sosyal statü ve ekonomik başarıyı ilişkilendirmede ilgili iki dinin-mezhebin farklı dünya görüşlerine sahip olmasıydı. Asıl etken Kalvinist teolojinin vülger versiyonlarında ve bazı protestan tarikatlarında görülen kurtuluşa -veya tersine- önsel olarak sahip olmak (predestination) ve önsel olarak sahip olunan kurtuluşun (salvation, ruhun ölümden sonra kurtuluşu) bazı işaretlerinin kişinin mesleğinde mükemmele ulaşmasında görülebileceğiydi.

Weber taraftarları Reform sonrası oluşan dini etiğin (protestanlığın) kapitalizme yol açtığını iddia ettilerse de Weber asla bu kadar ileri gitmedi. "Kapitalizmin bir sistem olarak sadece dini etiğin veya Protestanlığın sonucu olduğunu öne sürmek aptalcadır" diyen de Weber'dir. Aslında Weber'in söylediği sadece "dini ahlakın evriminin sosyoekonomik gelişme üzerinde bağımsız bir değişken olarak etkileri olacağını" iddia etmek miydi? Bu kadar da hafife almamalıyız.

Weber'in tam olarak ne söylediğinden bağımsız olarak bazı görüşleri modern kalkınma iktisadıyla ilişkilendirilebilir. Örneğin, 1960'larda işaretleri görülen beşeri sermaye (human capital) yaklaşımı eğitimin ve okulda geçirilen yılların iktisadi performansı artırdığını, nitelikli işgücünün sermaye gibi önemli bir faktör olduğunu ifade ediyor. Protestanlık eğitimi öne çıkararak dolaylı yoldan kapitalizmin gelişmesine katkıda bulunmuş olabilir mi? Veya eş zamanlı, ama birbirinden bağımsız olarak, hem Protestanlık yayılmış, hem de eğitim yaygınlaşmış olabilir mi? 

1800 ve 2000 yıllarında GSYH ve okuma-yazma oranları

Ülkelerin bugünkü kalkınmışlık seviyelerinin modernitenin başlangıç yüzyıllarına dayandığını iddia etsek ve sanayi devrimi sırasında eğitim ve fert başına gelir seviyeleriyle 2000'lerin refahını ilişkilendirmeye çalışsak nasıl bir sonuç elde edilebilir?  Yukarıda Andrey Korotayev, Artemy Malkov ve Daria Khaltourina'nın yazdığı Introduction to Social Macrodynamics, Moscow 2006 isimli kitabın 6. bölümünden alınan tablo yer alıyor. Veriler 2005 World Bank ver itabanından alınmış.

1800 yılındaki okuma-yazma oranları 2000 yılındaki fert başına gelir sıralamasıyla neredeyse birebir örtüşüyor. Fert başına gelir rakamlarıyla mukayesede 1800 yılında ülkeler arasında büyük farklar yok; ama eğitim seviyeleri farklı. Okur-yazarlık ve fert başına gelir arasında güçlü bir ilişki var. Başlangıçta eğitim seviyesi yüksek olan ülkeler 200 yıl sonra bundan faydalanmış durumda.

Furada Protestanlığın katkısı İncil'i ana dilden okuma gereğini dile getirerek okur-yazarlığı özendirmiş olmasında. Weber özellikle Alman kadın işçilerde okuyamamanın makineleri ve iş sürecini anlatan dokümanları anlayamama sonucunu verdiğine dikkat çekmişti.

Ülke Kişi başı GSYİH           Kişi başına GSYİH 1800
 

2000 (1995 satın alma 

1800 (1980 satın alma Okur yazarların 
  gücü paritesine göre)     gücü paritesine göre)  nüfusa oranı
       
Amerika 31338.3 690 58
Büyük Britanya 22652.5 1030 55
Almanya 23913.6 790 55
Fransa 23225.2 750 38
İsrail 18894.5   -35
Japonya 23828.1 420 33
İtalya 22874.8 670 30
Çin 3547.4 500 20
Meksika 8182.2 690 11
Brezilya 6780.7 580 8
Rusya 6643.6 488 8
Hindistan 2229.3 440 5
Endonezya 2807.3 425 5
Mısır 3253.4 325 3
Alt Sahra Afrikası 1557.3   1
Tüm yazılarını göster