Vücudumuz büyürken, elimiz ayağımız küçük kalsaydı!

Ferit Barış PARLAK AYRINTI ferit.parlak@dunya.com

Geçmişe gittik yine dün.
Yüzyıllarca savunmada kalmış bir toplumun, varını yoğunu ortaya koyduğu ilk taarruzunu/hücumunu hatırladık.
Birliktelikle nelerin yapılabileceğini bir kez daha anladık.
Bayramı yaşadık.
***
Yazımıza dönersek...
Firma büyüklüğü ile rekabet gücü arasındaki doğru orantıyı anlamak için iktisatçı olmaya gerek yok.
Dünyayla rekabet için firmanı kendi başına büyütemiyorsan, birleşmelerle/bir araya gelmelerle bunun başarılabileceğini de bilmeyen yok.
Uluslararası marka değerine sahip firmaların arkasında devlet desteğinin olduğunu gösteren somut örnekler ise çok.
***
Ankara Sanayi Odası Başkanı Nurettin Özdebir anlattı:
"250'den fazla işçi çalıştıran bir firmanın ortalama verimliliğine 100 dersek, 10'dan az işçi çalıştıran firmalarda ortalama verimlilik 60'ın altına düşüyor.
50 ile 249 işçinin verimlilik ortalaması ise 70'e kadar çıkabiliyor."
***
Özdebir ekledi:
"Apple'ın piyasa değeri 600 milyar dolar...
İMKB'de işlem gören şirketlerimizin değeri 265 milyar dolar...
Bu karşılaştırmayı ekonomide dünya 10'unculuğu hedefi için yapıyorum.
Bu hedefe ulaşmak için sadece büyüme hızımızı yüksek tutmak yetmeyecektir.
Firmalarımızı da büyütmemiz, onları küresel ölçekte oyuncular haline getirmemiz gerekmektedir."
***
Özdebir bunları anlatırken, OSTİM Başkanı Orhan Aydın'ın söyledikleri geldi aklıma.
"Ankara Metrosu'nun tamamını yerli firmalar yapabilir.
Ama şimdilik yarısını yapacak.
Bu alanda, bu deneyimle, daha sonra milyarlarca dolarlık Asya ve Afrika pazarında da söz sahibi olabiliriz değil mi?
Ve birlikteliği sağladığınız bu alanda uluslararası bir marka çıkarabiliriz değil mi?" diye sormuştum Aydın'a...
***
Ne demişti Aydın?
"Şu anda 25 civarında firmamız kümelenmenin içinde.
Ankara, Bursa ve Kayseri'den 3 ana oyuncumuz var.
Bunlar fiilen metro aracını yapmış firmalar.
Mesela firmalarımızdan biri en son toplantımızda, "Bütün Ar-Ge çalışmalarını bitirdim, aracı tamamladım. Aracı Ankara belediyesine hediye edeceğim." dedi.
Biz, "TÜBİTAK desteği alalım" dedik ama...
"Hayır.
Ankara Metrosu'na koyacağım, çalışsın.
Baksınlar, test etsinler.
Tamam derlerse yapmaya başlayacağım" dedi.
Üretmek için büyümek için, büyütmek için tek başımıza mücadele ediyoruz yani.
Elli kere devletin kapısına gidiyoruz.
Orada bürokratla görüşüyoruz/görüşemiyoruz.
Azarlanıyoruz.
Yoruluyoruz ama yorulmuyoruz!
Yılmıyoruz, yılmamalıyız."
***
Aydın'ın, her biri farklı bir kitaba konu olacak yüzlerce analizi arasında şöyle bir tespiti de vardı:
"Diyorlar ki, 'Şu alanda para varsa, zaten birisi gelir onu yapar.'
Yapmaz. Yapamaz.
Bunların hepsini öbür adam 150 yıl önce yapmış, ticarileştirmiş, pazara hakim olmuş, başkalarının gelmesine de engel koymuş.
Adam üst kata merdiveni tırmanarak çıkmış.
Ve merdiveni de atmış.
Şimdi de diyor ki gücü yeten gelsin.
Çıkamıyorsun ki.
O merdiveni tekrar dayarsa çıkabiliyorsun.
Yalvarıyorsun.
Ne diyorsun? Geleceğim oraya senin elindeki ekmeği alacağım.
İyi olur!!!
Verir mi adam.
Rüzgar santralindeki direğin montajını yaparken dahi sokmuyor yanına.
Görürsün öğrenirsin elinden alırsın diye.
Direği satın alan adam, yani sahibi, anahtarı elinde, 'Direğe bakayım...' diyor, bakamıyor. Teknoloji böyle bir şey.
Bizimkiler de zannediyor ki, 'Bunlar sokakta satılır, paramla gider alırım.'
Alamazsın. Hadi al.
Kendin, yeri tırmalayarak onu bulacaksın.
Birlik olacaksın, kazıyacaksın ve oraya çıkacaksın.
Çıkamazsan, böyle 'pazar' olarak kalacaksın.
Bütün çoluğunun çocuğunun geleceğini başkasına ödeyeceksin.
Bir tır dolusu malzeme göndereceksin, bir tane telefon alacaksın!"
***
Özdebir ve Aydın, neleri yapabileceğimizi anlatıyor.
Her ikisi de, belki de, kutlanacak yeni bayramlarımızın temelini atmaya çalışıyor.
Başta söyledim ya:
"Geçmişe gittik yine dün.
Yüzyıllarca savunmada kalmış bir toplumun, varını yoğunu ortaya koyduğu ilk taarruzunu/hücumunu hatırladık.
Birliktelikle nelerin yapılabileceğini bir kez daha anladık.
Bayramı yaşadık."

Tüm yazılarını göster