Vicdan muhasebesi yapmaktan aciz bir toplum!

İlter TURAN SİYASET PENCERESİ dunyaweb@dunya.com

Profesör Binnaz Toprak'ın Açık Toplum Enstitüsü desteğiyle yaptığı araştırma son günlerde kamuoyunu fazlasıyla meşgul etti. Böyle bir gelişmeye sevinelim mi? Öyle ya, bilimsel araştırmalara karşı genelde bir hayli mesafeli olan toplumumuz (buna basınımızın da dahil olduğunu eklemezsek haksızlık etmiş oluruz) birdenbire bir siyaset sosyolojisi araştırmasına yoğun ilgi gösteriyor. Maalesef, bu ilginin araştırmanın bilimsel boyutuyla ilgili bir  yanı yok. Siyasi ayrışmamızın bir kanadında yer alanlar, kendilerinin işine gelen malzeme üretildiği için araştırmadan çok memnun kalmışlar, sitayişle bahsediyorlar. Diğer kanadın mensupları ise araştırmanın gerçek bir araştırma olmadığını, kasti olarak bazı iddialarda bulunduğunu ileri sürüyorlar. İşin ilginç yanı da şu: Meslekdaşımızın bir önceki araştırmasında ulaştığı bulguları bugün onu eleştirenler beğenmişler, araştırmayı yetkin bulmuşlardı. Yeni araştırma ise (siyaseten işlerine gelmediğinden) kötü bir araştırmaydı, kasıtlıydı, ısmarlamaydı. Bir kısım sütun yazarları araştırmayı metodolog edasıyla eleştirirken, diğerleri finasmanı yapan kuruluşu sorgulayarak, art niyetin varlığını kanıtlamaya çalıştılar.

Bugünkü durum ile bir önceki araştırmadaki durum aslında birbirinin aynı. Birinci araştırmayı beğenmeyenlerin o dönemde söyledikleri ile, ikinci araştırmayı beğenmeyenlerin bugün söyledikleri, yaptıkları değerlendirmeler arasında fark yok. Sadece söyleyenler farklı. Siyaseten işine gelen herşeyi beğenen, işine gelmeyen herşeyi de kötüleyen bir zihniyetin topluma egemen olması hepimizi endişeye sevketmeli. Bir ülkenin toplumsal barışının sürmesi, demokrasisinin sorunsuz işlemesi için, toplumda muarızlarının sözlerini, düşüncelerini, hislerini anlamaya çalışan, beğendiklerini  sorgularken, beğenmediklerinin doğru olabileceğini benimseyen zihniyete sahip kadrolara gerek var. Bu kişiler siyasi çıkar hesabı yapmadan toplumun ayrıştığı konular üzerinde vicdan muhasebesi yapmaya, ortak bir değerler bütünü geliştirmeye, bunu savunmaya  çalışacaklardır. Toplumumuzda bu görevi yerine getirecek kesim yok denecek kadar dar ve zayıftır.  Örneğin, son olayda toplumun daha mütedeyyin kesimine yakın düşünürler, akademisyenler ve gazete yazarları arasında "Araştırmanın ortaya koyduğu sonuç önemli rahatsızlık belirtisi olabilir, araştırılmalı, kendini baskı altında hisseden insanların dertleri anlaşılmaya çalışılmalı" diyenlere hemen hemen hiç rastlanmadı.

Sizin de gözlemlemiş olabileceğiniz gibi, söylediklerim şu veya bu olaya inhisar etmiyor, muhtelif nedenlerle her zaman karşımıza çıkıyor. Kimi zaman bir taraf, pedofili belirtileri sergileyen yaşlı bir gazetecinin ardında birleşiyor ve eylemine bakmaksızın onun savunmasını üstleniyor, kimi zaman yargının Anayasa'yı zorlayan yorumlarına arka çıkıyor, kimi zaman intihalden mahkum bir profesörü destek veriyor, bir başka defasında yolsuzluk yaptığı aşikar bir kişinin kamu görevinde kalmasına hoşgörüyle yaklaşıyor. Siz de düşününce, başka  örnekler aklınıza gelecektir. Düşünce kampları arasında da davranış açısından pek fark  bulunmuyor. Üzülerek belirtelim, vicdan muhasebesi yapmaktan aciz bir toplum görüntüsü veriyoruz. Bunu yapamayan toplumların varlıklarını geliştirmeleri, barış ve huzur bulmaları ne kadar mümkün, bilemiyorum. Siz biliyor musunuz?

Tüm yazılarını göster