Vergide radikal öneriler

Adnan NAS ASLINA BAKARSANIZ adnan.nas@stfa.com

Küresel finans sisteminde koordinasyon ve yeni düzenin şekillenmesi geciktikçe, ülkelerde kendi başlarının çaresine bakma ve likidite bolluğunun tehlikelerinden korunma çabaları artıyor. Bu, sadece sıcak sermaye akışının ulusal paralarının değerlenmesine, böylece rekabet güçlerinin ve dış ticaret dengelerinin zayıflamasına yol açmasından şikayet eden yükselen ekonomiler açısından değil, durgunluğu aşmak için çabalarken büyüyen bütçe açıklarının ve filizlenen enflasyon baskısının tedirgin ettiği gelişmiş ülkeler açısından da geçerli. Bu durum, para politikasında manevra alanı daraldığı için, maliye politikası araçlarını, özellikle vergi ile ilgili tedbirleri öne çıkarıyor. Yükselen ülkeler için kuşkusuz bir de büyüme dinamiklerine zarar vermeme ve yapısal darboğazları aşma kaygıları da sözkonusu.

Tobin vergisi ve ötesi

Son on yılın flaş ekonomileri arasında yer alan Brezilya, vergi politikalarına sıkça başvurması ve bu alandaki radikal kararlarıyla dikkat çekiyor. Sıcak para girişini sınırlamak için başta tahvil olmak üzere sabit getirili finans araçlarına yapılan portföy yatırımlarının getirilerine ilk defa vergi koyan ve daha önce bu vergiyi yüzde 2'den yüzde 4'e yükselten Brezilya, bu ay da hem bu vergiyi, hem de daha önce yüzde 0.4 gibi düşük  düzeyde olan türev teminatları üzerinden alınan vergiyi yüzde 6'ya çıkardı. Parası değerlenen bazı Uzakdoğu ülkelerinin de çeşitli para veya vergi politikası tedbirleri ile benzer pozisyonlar alacağı bekleniyor.

Ancak aynı Brezilya'nın hükümet yetkililerinin salt vergi düzenlemeleri ile istedikleri sonuca ulaşamadıklarını ifade ettiklerini ve kurlar konusunda dünya çapında bir uzlaşmaya ihtiyaç olduğunu vurguladıklarını da unutmayalım. Büyüme potansiyelleri ve yapısal özellikleri nedeniyle yüksek getiri fırsatları ve yüksek reel faiz sunan, iyileşen makroekonomik göstergeler nedeniyle risk düzeyi de düşen bu gibi dinamik yükselen ülkelere kısa vadeli fon akımları, piyasa koşulları değişmedikçe, öyle kolay yön değiştirmiyor. Yapılacak iş, tekil tedbirlerin yerine, ayrıntılardaki stratejik tercihlerin yapıldığı genel ekonomik politikası çerçevesinin çizilmesi ve onunla uyumlu para ve maliye politikası tedbirlerinin birlikte yürütülmesidir.

Türkiye için uygun mu?

Kısaca "Tobin Vergisi" diye anılan bu düzenlemeler, dış ticaret ve ödemeler dengesi açığı kronik bir niteliğe bürünen Türkiye için de öneriliyor. Kamu yönetiminin ise buna pek sıcak bakmadığı görülüyor ve bunu anlamak mümkün. Bir defa, daha önce de yazdığımız gibi, yükselen ülkeler grubu içinde olmamız koşullarımızın onlarla aynı olduğu anlamına gelmiyor. Sözgelişi Brezilya, geniş doğal kaynakları ve üç katımıza varan milli geliriyle bizden çok daha büyük ve seçenekleri daha fazla olan bir ekonomi. Rekabet gücü ve teknolojik üstünlüğü bulunan çok sayıda büyük ölçekli şirketi de var. Buna karşılık, akılcı politikalar uyguladıkları son on yıldan önce dünya ekonomisinde bulundukları yer açısından, potansiyellerine oranla belki bizden de kötü performans gösterdiklerini söylemek doğru olur.

Türkiye'nin ise bir yandan rekabet gücü yüksek, başta ölçek büyüklüğü ve verimlilik olmak üzere yapısal sorunlarını aşmış bir ekonomi yaratmak gibi uzun vadeli, diğer yandan da öteki lider gelişen ülkelerden daha büyük olan işsizlik ve yatırım ihtiyacı için mümkün olduğu kadar küresel sermaye çekmek gibi kısa vadeli öncelikleri aynı zamanda gerçekleştirmek gibi bir hedefi var. Hükümetin uzunca bir süre büyüme ve yatırım için cari açık gerçeği ile birlikte yaşanması gerektiği yolundaki açıklamaları da genel ekonomi politikası çerçevesine kısa vadeli önceliklerin hakim olacağını, yapısal dönüşüm sürecinin hızı konusunda pek de ümitli olunmadığını gösteriyor. Bu nedenle, hem de önümüzdeki üç yılın seçimli konjonktüründe, büyüme tercihinden vazgeçilemeyeceğini düşünürsek, dış sermaye girişini ürkütebilecek radikal değişikliklere gidilmeyeceği, aksine diğer ülkelerden pay kapmanın amaçlanacağı, risk yönetiminin ise mali disiplin ile sağlanacağı öngörülebilir. Kaldı ki amaç sadece sıcak parayı caydırmaksa, rezerv biriktirme gibi para politikalarını bir kere  daha gözden geçirmek ya da bankacılık kurallarında bazı değişiklikler yapmak daha isabetli olabilir.

Tek oranlı gelir vergisi yine gündemde

Geçtiğimiz günlerin bir başka ilginç vergi önerisi de ana muhalefet partisinden geldi. Önemli bir yapısal reform alanı olan Gelir Vergisi konusunda "düz oranlı bir sistem" düşüncesinin sosyal demokrat kimlikli bir siyasal partiden gelmesi ilk bakışta şaşırtıcı. Eski doğu bloku yeni AB üyesi ülkelerin 15 yıl önce uygulamaya koymasıyla batıda tartışılan, bizim de bu köşede 3,5 yıl önce irdelediğimiz bu alternatifin dolaylı yararlarından biri olarak da kayıtdışının aşağı çekilmesi zikrediliyor. Gelirin kaynakları ve düzeyi itibariyle bir ayırımın yapılmadığı, verginin müdahale ve geliri yeniden dağıtma işlevinin kalmadığı böyle bir sistemin esas itibariyle yükü orta sınıfa yıkacağı ve vergi adaletine aykırı olacağı düşüncesiyle batı ülkelerinde kabul görmeyen bu öneri, yine de bazı akılcı nedenlere dayandırılarak seslendirilmiş olabilir. Sözgelişi daha eğitimli ve yüksek gelirli bir seçmen tabanına yaslanan bir partinin, genellikle kayıt içinde bulunan bu kesimdeki vergi baskısını azaltıp özel tasarrufları arttırmak istediği düşünülebilir.

Aslında sosyologları ve siyaset bilimcilerini de ilgilendirebilecek böyle bir düşünce tarzı, vergi dışı kazançları kavramak ve vergi tabanını genişletmek için başka çare olmadığını kabul etmek anlamına da gelir. Kaldı ki hiç vergi ödememe yollarını tıkamamışsanız, düşük bir vergi bile kayda girmeyi özendirmez. Bu durumda sadece vergi hasılatını düşürmekle kalabilirsiniz.

Kısacası stratejik tutarlılığından ve genel politika öncelikleriyle uyumundan emin olmadıkça radikal vergi değişiklikleri ters tepebilir; azami dikkat gerekir.

Tüm yazılarını göster