Vergi teşviki yetmez, bazen de gerekmez

Adnan NAS ASLINA BAKARSANIZ adnan.nas@stfa.com

ASLINA BAKARSANIZ / Adnan Nas adnan.nas@tr.pwc.com Çok önemli konular bile, fazla kitabi anlatıldığı zaman, yeterince dikkat çekmeyebiliyor; ya da insanların günlük hayatta karşılaştıkları somut olaylarla ilişkilendirilmedikleri zaman. Küresel şirket yöneticilerinin, uluslararası düzenleyici kuruluşların, zaman zaman da hükümetin ve çok ender de olsa iktisatçıların üzerinde durduğu "yatırım ortamı" ya da "yatırım iklimi" gibi kavramların önemi de kısmen bu nedenle iş dünyasının ve halkın öncelikli gündeminde hak ettiği yeri alamıyor. Bugün bu konuyu başka bir perspektiften irdelemeye çalışacağım. Van'daki fabrika Geçen yılın ilkbahar aylarında bu sütunlarda yayınlanan (24 Nisan 2007 tarihli DÜNYA) "Yetersiz yatırım ortamı ve serbest bölgeler" başlıklı yazıda, gelişme yarışında zaman yitirmiş ve doğal kaynak zengini olmayan Türkiye'nin büyüme ve yatırım hedeflerine ulaşmak için köklü ve fakat uzun vadeli yapısal reformlarını sürdürürken, kısa vadede de, ülkenin ortalama yatırım dinamiklerinden daha ileri ve güvenli koşullar taşıyan yatırım adaları oluşturmak gibi katalizör politika araçlarını kullanması gerektiğini belirtmiştik. Geçtiğimiz pazar günü Mahmut Övür'ün Sabah Gazetesi'ndeki köşesinde Van Organize Sanayi Bölgesi'nde kurulu 60 bin ton yıllık kapasiteli bir madeni yağ fabrikasının, çok yakınındaki komşu ülkelerden tedarik edebileceği hammaddeyi Gebze'deki ithalatçılardan almak zorunda kalması nedeniyle, yüzde beş kapasiteyle ve ancak 30 kişiye istihdam sağlayarak çalışabildiğini aktarması, bu konunun ülkemizin başka sorunları açısından da hayati bir önem taşıdığını hatırlattı. Anlaşıldığına göre Van'da "ihtisas gümrüğü" bulunmaması, nakliye maliyetlerinin üretimi rekabetçi düzeyden uzaklaştıracak kadar yükselmesine yol açıyor. Aslında bu ve benzeri sorunlar, kuşkusuz, devletin ilgili birimlerince de biliniyor. Eksik olan, stratejik politika alternatiflerine yeterince önyargısız yaklaşılmaması ve mevcut idari ve bürokratik yetersizlikler değişmez kabul edilerek kontrol kaygısı ağır basan ve sorumluluk riskini asgariye indiren, maliyet ve rekabetçilik gibi unsurları ise gözardı eden kolay seçimlerin tercih edilmesi. Yetersiz bölge dinamikleri Türkiye küçük ve homojen bir ülke olsaydı bile mevcut statik ve vergi teşviki odaklı, istismara açık bu nedenle de ciddi bir karşıt lobi yaratan, kural dışı bir serbestlik görüntüsü veren serbest bölge politikalarının alternatifi, böyle politikalardan vazgeçmek değil, aksine amacı ve çerçevesi tartışmaya yer bırakmayacak açıklıkta belirlenmiş, etkin yönetilen, yatırım odaklı sistemler kurulması olurdu. Oysa bir de bölgesel gelişmişlik farkları gibi önemli bir sorunumuz var; başta doğu ve güneydoğu illeri gibi bölgelerde yoğunlaşan ve büyük ölçüde güvenlik zafiyetlerine, siyasal risklere de yol açan bu sorun, onlarca yıldan beri değişik paketlerle devreye sokulan şablon teşvik paketlerine rağmen, giderilemedi. Çünkü hiçbirinde bölgenin kendi dinamiklerini, dolayısıyla yatırım ortamını geliştirmeye yönelik politika tedbirleri yer almıyordu. Enerji ve ulaşım altyapısı, eğitimli insan kaynağı olmayan, hammadde kaynaklarına ve pazara bağlantıları zayıf bir bölgede sadece vergi teşvikleri verilmesi, doğal olarak yatırım iştahını uyandırmadı, yatırımcı çekmeye yetmedi. Bu açıdan 2003 yılında Gümrük Kanunu'nda yapılan değişiklikler ile uygulamaya konan "sınır ticaretini geliştirici düzenlemeler" daha gerçekçi bir yaklaşımın ürünü. Esas itibariyle doğu ve güneydoğu bölgesindeki 13 sınır ilinde ve 7 mücavir (komşu) ilde ekonomiyi canlandırmak, mal tedarik maliyetini düşürmek, bürokrasiyi ve kayıtdışını azaltmak, girişimciliği özendirmek amacıyla anlaşmalı komşu ülkelerle yapılan kendine özgü bir dış ticaret rejimi olan sınır ticaretinde il özel idareleri, ticaret, sanayi ve esnaf odaları ve ihracatçı birliklerinin katılımıyla "sınır ticareti merkezleri" kurulmuş ve bu merkezler TC gümrük sınırları dışında sayılmıştır. Ancak sözgelişi Van-Kapıköy merkezinde 2007 yılı sonu itibarıyle yıllık 8.5 milyon dolar ihracat, 350.000 dolar ithalat gibi beklentilerin altında bir sonuç veren uygulama, bir yandan kaçakçılık ve kayıtdışı korkusuyla sürdürülen idari zorluklarla, diğer yandan yararlanan kişi ve şirketlerin kotaları gereğince kullanamadığı eleştirileriyle karşılaşmaktadır. Ayrıca sınır ticaretinde KDV iadesinin ve kambiyo rejiminin netleştirilmesi ihtiyacı vardır. Yukarıda sözü edilen fabrikanın sorunuyla ilgili olarak, "ihtisas gümrüğü" bulunmasa da üretici şirketlere hammadde ve girdi tedariki ile ilgili kolaylıkların sağlanması, mevcut gümrük rejimi çerçevesinde dahi, kanaatimce mümkündür. Engel olarak zikredilen AB kuralları da, AB'nin özellikle bölgesel farkların giderilmesine olumlu baktığı düşünülürse, büyük ölçüde esnetilebilir. Devlete düşen Sonuç olarak, gerek geri bölgelerin geliştirilmesi, gerekse özel ekonomik gelişme bölgeleri oluşturulması stratejik olarak kararlaştırılmışsa, devletin suiistimal kaygısı ve kontrol zorluğu bahanesiyle bu stratejiyi fiilen ortadan kaldırması yanlıştır. Hele Kürşad Tüzmen gibi sorunlara piyasa ve girişimci açısından bakmaya özen gösteren bir Dış Ticaret Bakanı'nın, serbest bölgeler konusunda da, sınır ticareti konusunda da klasik bürokratik reflekslere değil, yatırım iştahını artırmaya, katma değer ve istihdama yönelik yaratıcı modeller arayışına öncülük etmesi beklenir. Kabul edilmelidir ki yatırımın artması istenen bölgelerin dinamikleri olumlu yönde değişikliğe uğratılmazsa, mevzuat teşvikleri bir işe yaramaz.

Tüm yazılarını göster