Vatandaş bu getiriyle mi tasarruf edecek?

Alaattin AKTAŞ EKO ANALİZ ala.aktas@gmail.com

Orta vadeli program açıklanırken, Türkiye’nin tasarruf oranının yüzde 12’lere kadar gerilediği dile getirildi ve bu oranın artırılmasının zorunluluğu üzerinde duruldu. Tasarruf oranının artmasında bireysel emekliliğe bel bağlanmıştı; ama göründüğü kadarıyla bu sistem de pek çare olmadı, olacak gibi de değil.

Tasarruf oranını artırmanın basit olarak söylersek, birkaç yolu var. Bunu, ya vatandaşı tasarrufa özendirerek, yani tüketmekten kaçınmasını sağlayarak yaparsınız ya da harcamalarını kısmak zorunda bırakarak.

Öyle anlaşılıyor ki biz soruna yalnızca harcamaları kısma cephesinden yaklaşıyoruz.

Daha az harcama yapmayı sağlamanın yolunun da vatandaşı “kötü yola sürükleyen” kredi kartlarından geçtiğine karar verilmiş olacak ki, şimdi gündemde bu kartlara dönük önlemler var. Taksit sayısının sınırlandırılması gibi, borcun asgari tutarının bir takvim yılında üst üste üç kez ödenmemesi halinde kartın kullanıma kapatılması gibi, asgari ödeme tutarının artırılması gibi… Bunlar uygulamaya konulunca hiç kuşku yok ki harcamalar kısılacak. Böylece tasarruf oranı da bir miktar artacak.

Ama öbür tarafta vatandaşa, “Niye tasarruf edeyim ki” dedirten bir tablo daha var. O işte biraz görmezden geliniyor.

Reel getiri negatif

TÜİK dün, eylül ayı itibariyle finansal yatırım araçlarının nominal ve reel getiri oranlarını açıkladı. TÜFE artışından arındırılmış reel getiri oranlarına bakıyoruz, tasarrufunu TL cinsinden bankada mevduat olarak tutmayı tercih edenler enflasyon kadar bile kazanamamış. Yani reel anlamda kaybetmiş. Son üç ay ve son altı aydaki getiri pozitifse de, onlar da önemsenmeyecek düzeyde, sıfıra yakın. Kaldı ki bu oranlar brüt getiriyi gösteriyor, elde edilen faizden vadelere göre farklılık gösteren stopaj kesintisi de yapılıyor.

Mevduat faizinin son bir yıllık brüt getirisi negatif yüzde 1.32, yıllık ortalama getiri ise yine negatif yüzde 1.67 düzeyinde.

Diğer finansal yatırım araçlarının getirisi üzerinde fazla durmak istemiyoruz. Ama yalnızca şunu belirtelim; son bir yılda yalnızca döviz kazandırmış; yıllık ortalamada ise kazanç sağlayan tek yatırım aracı hisse senedi olmuş.

Niye tasarruf edesiniz ki!

Elinizde bir miktar paranız; ya da borçlandığınız takdirde bu borcu ödeyebileceğiniz düzeyde geliriniz var. Bir tarafta da yenilenmeyi bekleyen örneğin beyaz eşya, örneğin daha büyük ekranlı bir televizyon, örneğin daha güzel bir otomobil var. Paranızı bankaya yatırıp, bu ihtiyaçlarınızı gidermeyi sonraya bıraksanız sizi bekleyen tablo çok açık. Bugün 100 liraya alacağınız, seneye belki 110 liraya çıkacak. Ama sizin paranız, değil 110 liraya, hatta daha yukarıya çıkmak, belki 99’a, 98’e inecek.

Şimdi söyleyin; harcamak, tüketmek, tasarruf yapmaktan daha akıllıca değil mi?

Hükümetin en yetkili bakanları altını çize çize reel faiz olmaması gerektiğini dile getiriyorlar. Hatta, reel faizin negatif olması gerektiğini söyleyenler bile var. Ama öbür tarafta da tasarruf oranının düşüklüğünden ve bu oranın artırılması gerekliliğinden söz ediliyor.

Tasarruf edenin adeta cezalandırıldığı böyle bir ortamda tasarruf oranını artırmak mümkün olabilir mi? Hele hele tasarrufa yönelmeyi, gönüllülük esası diyebileceğimiz “parasal teşvik” niteliğindeki reel getiriye dayandırmayıp, yalnızca harcamayı sekteye uğratacak önlemlerle sağlamak… Bu uzun soluklu olabilir mi ve oranın çok artması sağlanabilir mi?  

Tüm yazılarını göster