Vasatistan olmaya özenmeyelim

İlter TURAN SİYASET PENCERESİ dunyaweb@dunya.com

Yükseköğretim Kurulu, Sabancı Üniversitesi'nin bölümlere değil, fakültelere öğrenci kabul etmesini, öğrencilerin iki yıl ortak dersler gördükten sonra bölüm tercihi yapmasını yasaklamış. Gerekçesi, bu uygulamanın eşitliğe aykırı olması. Üniversite sorunu hükümet ve devlet  başkanı katına çıkararak, şikayetçi oldu. Sorunun çözülmesine çalışılacakmış. Bakalım öyle olacak mı? Benim bildiğim kadarıyla, YÖK, Türk yüksek öğretimini tek tip bir cendereye sokmak konusunda bir hayli yoğun istek sahibidir. Dolayısıyla, uzun süredir sistemden sapma olarak gördüğü Sabancı Üniversitesi'nin durumunu tam düzelttiğini düşünürken, verdiği kararı geri alması kolay olmaz.

Biz toplum olarak eşitlik değerine pek bağlıyızdır. Fakat eşitliğin ne olduğunu, nasıl hayata geçirileceğini fazla düşünmeyiz. Şekilde eşitliği özde eşitlikmiş gibi ele alarak, aslında eşitsizliklerin devam etmesine göz yumarız.  Örneğin üniversiteye giriş sisteminde bir müsabaka sınavı var. İlk bakışta, "herkes aynı sınava giriyor, iyi yapan daha yüksek puan alıyor, eşitlik böylece sağlanmış oluyor" diyebilirsiniz. Tekrar düşünün. Sınava giren öğrenciler, kalitesi birbirinden farklı liselerden mezun. Kimi öğrenciyi sınava hazırlayan dershanelere gitmiş, kimi özel ders almış, kimi imkansızlıklar dolayısıyla bunlardan hiçbirini yapamamış. Sonra öğrencinin okulu, şubesi, başarısı da hesaplamaya katılıyor. Seviyesi birbirinden çok farklı okullar sanki eşitmiş gibi yapılan bu değerlendirme sizce ne derece doğru? İyi liselerde yetişen, iyi kurslara gidenlerin, fıtri kabiliyetleri eşit olsa bile, üniversite girişlerinde diğerlerinden daha şanslı olduklarını inkar edebilir miyiz? Yanlış anlaşılmasın, sadece şekilde sağlanan eşitliğin özde eşitliği sağlamadığını örneklendirdim. YÖK'ün çare bulacağı bir işten söz etmiyorum.

Çoğu zaman tekdüzeliği de eşitliğin sağlanması olarak değerlendiriyoruz. Ortaya çıkan durum ise sadece ortalamanın korunmasından ibaret kalıyor. Yine bir örnekle ilerleyelim. Hatırlayacaksınız, 12 Eylül yönetimi, yükseköğretimi "adam etme" sevdalarına düştüğü dönemde, tüm kurumları üniversiteleştirmiş, aynı adı taşıyan tüm bölümlerde aynı isimli derslerin aynı içerikle okutulmasını öngörmüştü. Anlaşılan, bütün sistemde tek müfredatın uygulanması sonucunda üniversite sistemimiz "eşit" mezunlar verecekti. İktisadi ve sosyal yapısı giderek karmaşıklaşan, binlerce tür mesleğin icra edildiği dünyada ve toplumumuzda, bir alanda öğrenim gören tüm kişileri aynı içerikli bir programa tabi kılmak olacak iş değildi ama, vasatlık manasında eşitliği sağladığı tartışılmazdı. Yükseköğretimimiz "vasatistan" ülkesine yaraşır bir kalıba sokulmak isteniyordu. Bu tekdüzelik anlayışının izleri sistemimizde süregelmektedir.

Daha önce de dile getirmiştim. Yükseköğretimimiz toplumsal ihtiyaçlara cevap vermekten uzak. Birçok gencimize ne işe yaradığını açıklamakta zorlanacağımız bir yükseköğrenim olanağı sunuyoruz. Halbuki, esnek, kişinin ihtiyaç ve tercihlerine yer veren; hızla değişen iktisadi, toplumsal ve teknolojik koşullara uyum sağlamaya elverişli bir yükseköğretime gerek var. Üniversitelere geniş serbesti tanımamız, kurumları tekdüzeliğe itmememiz, yenilik arayışlarına cesaretlendirmemiz lazım. Vasatistan olmaya özenmekten bir vazgeçebilsek.

Tüm yazılarını göster