Uyum başarısından köklü tedaviye

Adnan NAS ASLINA BAKARSANIZ adnan.nas@stfa.com

Bunca deneyimden sonra artık iyice belli ki kısa vadeyi aşıp uzun vadeye, konjonktürden başımızı alıp yapısal sorunlara odaklanmaya toplum olarak pek gönlümüz yok. Bu, kısmen ortak çıkarlar ve hedefler belirlemekteki isteksizliğimizden, kısmen de başarı için katlanılacak maliyetin bileşimi ve yükün dağılımı ile ilgili kararsızlıktan kaynaklanıyor olmalı. İpleri elimize alıp etken oyuncu olmaktansa, kontrolümüz dışında gelişen koşullara uyum gösterip krizleri atlatmayı yeterli görüyor, koşullar yeniden kötüleşinceye kadar aktif dinlenmeye geçiyor, tabiri caizse vitesi boşa alıyoruz. Geçmişte bu "uyum ve konjonktür ile baş etme" sınavında defalarca sınıfta kalmamız da böyle bir alışkanlık yaratmış olabilir. Ancak, 2007'den sonraki duraksamaya ve küresel kriz sonrasındaki sarsılmaya rağmen son on yılda gösterdiğimiz sıradışı istikrar başarısı, dünyadaki belirsizlik sürecinin uzaması ve son seçimlerin siyasal tartışmaları sona erdirmesi ile birleşince, önümüzde bu defa gerçekten kaçırılmaması gereken bir fırsat penceresi açıldığını düşündürüyor.

Aspirin değil yapısal ilaçlar

Artık enerjimizin daha azını konjonktür yönetimine, daha fazlasını stratejik nitelikte bir yapısal dönüşüm programına ayırmamız gereken bir aşamaya geldiğimizi kabul etmeliyiz. Birinci görevimizi istikrar ile sınırlı tutup, toplumsal üretim ve değer yaratma kapasitemizin artışının kendiliğinden gelişmesini beklersek, bugüne kadar çoğu alanda olduğu gibi yapısal nitelikli inisiyatiflerimizi başlangıç aşamasında bırakıp ikircikli bir tavırla askıya alırsak, er ya da geç yeni krizler ile karşılaşmak kaçınılmaz.

Nasıl 2001 krizinde kamu borçlanma düzeyi ve faiz ile ilgili hastalığı görüp bankacılık sistemini köklü bir yapısal iyileştirme programı ile sağlamlaştırmak gerektiyse, şimdide kriz potansiyeli kronik cari açık konusunda yine yapısal bir reçete hazırlığına ihtiyaç olduğu açık. Üstelik sadece kur politikası ya da sıcak paranın vergilendirilmesi gibi önlemlere bel bağlamak da aspirin tedavisi ile hastalığı atlatmayı ummak anlamına gelecek. Çözüm işgücü niteliği ve verimliliği, üretimde yerli girdi ve teknoloji düzeyinin yükseltilmesi, ölçek ve finans erişimi, arge yatırımları gibi bir dizi yapısal parametrede gelişme sağlanmasında yatıyor. Yani sadece bankacılık reformunu gerçekleştirmeye oranla biraz daha karmaşık ve çok boyutlu, üstelik sadece kamu kesimi ile değil, özel kesim ve eğitim sistemi ile ilgili bir reform çabası gerekecek.

Bütçe dengesinin geleceği

Türk ekonomisinin geçmiş performansı, başarılı olduğumuz dönemlerde dahi, ne büyümenin ne de cari açığın sürdürülebilir bir düzeyde tutulamadığını gösteriyor. Aslında bunlara son on yılda en başarılı olduğumuz konuyu, bütçe dengesini de eklemek mümkün.

Gerçekten son yıllarda genellikle bütçe açığını kontrol altında tutmamıza, bu yılın ilk çeyreğinde de yok etmemize rağmen bunu ya dolaylı vergilerde ölçüsüz artış ve bir defalık vergiler, vergi afları ya da bugün olduğu gibi dış ticaret açığı benzeri olumsuz faktörlere bağımlı hasılat artışı ile sağlıyoruz. İstikrarlı kamu finansmanının temel kaynakları olan gelir vergisi ve yurtiçindeki KDV uygulamasında ise, yüksek düzeyde seyreden kayıtdışının da etkisiyle, ciddi yetersizlikler var. Ülkenin orta ve uzun vadeli stratejileri çerçevesinde vergi sisteminin bu temel ayaklarının sağlamlaştırılması şart. Bu, yasal olmasa da fiili bir mali kural uygulamasının hakim kılınmasının, bütçe dengesine süreklilik kazandırılmasının, dolayısıyla reel sektöre daha fazla kaynak bırakılmasının da tek yolu.

Hem ekonomik politika öncelikleriyle, hem de etkin ve verimli bir vergi sisteminin teknik özellikleri (beyanname kapsamının genişletilmesi, tarifenin yumuşatılması, vergi dışı bırakılan alanların kavranması, güvenlik tedbirleri vb) ile uyumlu bir gelir vergisi reformu, bilişim teknolojisinin yaygın kullanımına dayanan bir denetim fonksiyonu ve şekle değil öze ağırlık veren usul hükümleri eşliğinde, artık daha fazla ertelenmeden hayata geçirilmelidir.

Dönüşüm olmadan işbirliği işe yaramaz

Yeni hükümetin görev dağılımı ve bakanlıkların sorumlulukları, sonuç ve eylem odaklı bir döneme girildiği konusunda umut veriyor. İşsizlik, altyapı ve ihracat konusunda açık taahhütlerin seslendirildiği yeni program, umarız ki,eğitim ve vergi sistemi gibi temel yapısal sorunlarda da stratejik kurgusu olan uygulamaların başlatılmasını sağlar.

İş dünyasından bakan yardımcıları gibi yeni bir uygulama da, kamu kesiminde özel sektör yaklaşımının geliştirilmesi yönünden olumlu. Aynı şekilde üniversite -sanayi işbirliğinin arttırılmasının hedeflenmesi de isabetli.

Ancak unutulmaması

Tüm yazılarını göster