Uluslararası Para Fonu ile anlaşmaya niçin mecburuz?

Serhat GÜRLEYEN GENİŞ AÇI sgurleyen@isyatirim.com.tr

Küresel sermaye gelişmekte olan ülke sermaye ve borçlanma piyasalarında aldığı pozisyonları azaltıp merkeze dönmeye devam ediyor. Yabancı yatırımcıların satışları nedeniyle artan döviz kuru ve faiz oranlarının kendi kendini besleyen olumsuz bir döngüyle yol açarak gelişmekte olan piyasa ekonomilerindeki yapısal dönüşüm sürecini sekteye uğratacağından endişe ediliyor.

Küresel krizin gelişmekte olan piyasalardaki yıkıcı etkisinin artması üzerine ilk yardım önerisi ABD Merkez Bankası ve Uluslararası Para Fonu'ndan geldi. ABD Merkez Bankası ve Uluslararası Para Fonu ekonomileri güçlü olduğu halde küresel kriz nedeniyle finansman eksikliği çeken, gelişmekte olan ülkelere kısa vadeli döviz likiditesi ve borçlanma imkânı sağlayacağını açıkladı.

ABD Merkez Bankası, gelişmiş ülke merkez bankalarına kullandırdığı swap imkanını Brezilya, Meksika, Güney Kore ve Singapur merkez bankalarına da tanıdığını açıkladı. Swap işlemi gelişmekte olan ülke merkez bankalarına ellerinde tuttukları uluslararası borçlanma senetlerini kullanarak ABD Merkez Bankası'ndan dolar alma imkanı sağlayacak. 

Gelişmekte olan ülkelerdeki kaynak sıkışıklığının aşılması konusunda ikinci adım Uluslararası Para Fonu'ndan geldi. Uluslararası Para Fonu doğru ekonomi politikaları izledikleri halde geçici olarak likidite ihtiyacı olan gelişmekte olan ülkeler için "ağır yaptırımlar" istemeden kotasının 5 katı ile sınırlı olmak kaydıyla kısa vadeli borçlanma imkanı sağlamaya karar verdi.

ABD Merkez Bankası ve Uluslararası Para Fonu'nun tanıdığı yeni borçlanma imkanlarının Türkiye'ye doğrudan bir etkisi olmayacak. Türkiye'nin Uluslararası Para Fonu'na borcu 8.8 milyar dolar ile zaten ülke kotasının yüzde 495'ine ulaşmış durumda. Kısa vadeli borçlanma limitinin mevcut kotalar içinde kullandırılması durumunda Türkiye bu imkandan yararlanamayacak. Türkiye Uluslararası Para Fonu'ndan kaynak sağlamak için yeni bir stand-by yapmak durumunda.

Uygulanmakta olan sıkı Maliye ve para politikaları sayesinde Türkiye küresel piyasalardaki dalgalanmalara karşı eskisine göre çok daha dirençli. Bu nedenle ekonomi yönetimi Uluslararası Para Fonu ile anlaşma konusunda işi ağırdan alıyor.

Ancak Kamu borçlarındaki azalmaya karşı özel sektörün döviz borcu ciddi boyutta arttı. Avrupa ekonomisi'ndeki yavaşlama ve küresel bankacılık sistemindeki daralma 2009 yılında Türkiye ekonomisi için önemli bir risk oluşturuyor.

2009 yılı küresel mali sistemin daraldığı ve özel sektörün kaynak bulmakta zorlanacağı bir yıl olacaktır. Uluslararası Para Fonu ile yüklü bir stand-by programı üzerinde anlaşmaya varılmaması durumunda rezervlerin 15-20 milyar dolar azalması ve Türkiye ekonomisinin küçülmesi riski var.

Bu zorlu süreçten nispeten az hasarla çıkmamız için,  AKP hükümetinin politik kaygıları bir yana bırakıp, Uluslararası Para Fonu ile bir "stand-by" imzalaması ve reform programını hızlandıracak bir paket açıklaması zorunlu. Bunu ne kadar erken yaparsak "ümüğümüzü o kadar az sıktırırız".

Tüm yazılarını göster