Ülkemizin yeni gündemi

Rüştü BOZKURT BUZDAĞININ DİBİ rustu.bozkurt@dunya.com

Bir toplumun geleceği iki bileşen üzerinde inşa edilir: İlki, fiziki sermaye, insan kaynağı ve teknoloji bileşenlerinin koordinasyonudur. Diğeri de, zihni modellerin temelini oluşturan varsayımları türeten ve karar çerçevelerini kurgulamamasını kolaylaştıran değerler sistemi.

On yıla yaklaşan bir zaman aralığında, değerler sisteminin, fiziki sermaye ve insan kaynaklarından daha az tartışıldığını, bu tutumun bütünsel yaklaşımdan uzak, indirgemeci bir algı yarattığını, o nedenle kaynak veriminin bir türlü istenen düzeye çıkarılamadığını da yazıp duruyoruz. Durum, radikal bir değişime uğramış değil. Ülkemizin, insan ve sermaye kaynaklarını verimli ve etkin kullanmaya ihtiyacı var; "kaynak verimini" odak alan bir bakış açısıyla iş yapma özenini öne çıkarmak gerekiyor. Tarihin önümüze serdiği "1000 yılın fırsatını" bu nedenle iyi kullanmamız gerekiyor. Bazılarının biraz da küçümseyerek söyledikleri, "Türkler fırsat kaçırma fırsatını asla kaçırmaz" sözünü anlamsızlaştırmak hepimizin ortak sorumluluğu.

Öyle ise ülkemizin "yeni gündemini" nelerin oluşturması gerektiğini tartışmalıyız: Bizim algımıza göre, daha önce başlatılan "reform çalışmaları derinleştirilmeli." Bilim ve teknolojinin üretimin iç örgütlenmesinde, endüstri-devlet ilişkilerinde ve devletlerarası ilişkilerde yarattığı "köklü dönüşümün fırsatları" netleştirilmeli. Yaşanan büyük kriz sonrasında "üretimde yeni işbölümünün yarattığı gelişme alanlarının farkına varılmalı." Büyümenin temel teşvik aracı olan "siyasi ve ekonomik istikrarın potansiyeli" iyi değerlendirilmeli ve "aşırı özgüvenin ekonomide yaratabileceği tehlike" karşısında uyanık durulmalı.

Reformla derinleştirilmeli

Bir ülkenin zenginlik üreterek insan yaşamını kolaylaştırması üç temel beceri gerektirir: Her zaman değişken olan "eğilimlerin" iyi gözlenmesi, kişilerin "uyumu" için insana yatırım ve "örgütlenmenin" etkinliğini artırma…Yakın geçmişte, bu üç alanda da görece başarılı örneklerimiz var: "1980'li yıllarda mikroekonomik liberazisyon reformları" ile "dışa ve dünyaya açılma" konusunda ciddi bir dönüşüm sağlardı. "İthal ikameci dönemin tutucu birikimi"ni tasfiye eden bu reformlar, girişimci insanları "rekabet-odaklı iş yapma süreciyle" yüzleştirdi. Enformasyon-odaklı, küresel ve ağ kurumuna dayanan yeni birikim sistemiyle birlikte, yeni "eşdeğerlilik ölçüleri" üretimin ve ticaretin belirleyici ilkesi olarak daha da öne çıktı.

Bugün ülkemizin temel sorunu, rekabet edebilirliği derinleştirmedir. İş yapma tarzını günün koşullarına uyumlu hale getiren, insan ve sermaye kaynaklarını üretim sürecinde etkin kullanan ve uzun dönemli rekabet gücünü güven altına alan "verimlilik düzeyini" yakalama ivedi sorunlarımızdan sadece biridir.

Dinamik bir envanter sistemin, kayıt dışı uygulamaları en aza indiren yaptırımlar, dönüşüm maliyetlerini düşüren satın alma süreçlerinin geliştirilmesi, işgücü profilleri ile verimlilik dengelerini kuran eğitim-öğretim reformları, fiziki sermaye araçlarına erişebilirliğinin artırılması, gözetim ve denetimin etkinleştirilerek kendini yeniden üreten kurumsal yapıların oluşturulması vb. onlarca öngörü ve önlemi birlikte kotarabilmemiz gerekiyor.

Dönüşümlerin fırsatı

İnsanlık çok köklü bir dönüşüm sürecinden geçiyor. Bu süreç, Sanayi Devrimi'ni kaçırmış gelişmekte olan ülkeler için yeni fırsat kapıları açıyor. Bu fırsatların ilki, gelişmekte olan ülkelerin "genellikle temiz bir noktadan başlıyor ve sıçrama stratejileri uygulayabiliyor" olmasıdır. İkincisi, yeni üretim süreçlerinin dayandığı iletişim olanakları eskisi gibi büyük yatırımlar gerektirmiyor. Mobil iletişim, bilginin derlenmesi, saklanması, işlenmesi ve kullanılması bakımından, eskisine göre çok daha düşük sermaye ile ulaşılabilir hale geliyor. Örneğin "bulut iletişim" yakın gelecekte birkaç basamak daha sıçramanın işaretleri olarak değerlendiriliyor. Üçüncüsü, yazılım protokolleri geliştirme maliyetinden sonra kullanıldıkça ek maliyet gerektirmiyor; ekonominin ana dayanağı olan "kıtlık ilkesi" ciddi bir yapı değiştiriyor. Dördüncüsü, erişebilirlikle birlikte "ulaşabilirlik" kolaylaşıyor; akışlar hızlanıyor o nedenle nerede üretim yapılırsa yapılsın "küresel pazara" erişebilirlik mümkün oluyor. Beşincisi, yeni birikim sisteminin "sınırsız şeffaflığa" dayanmasının dikkate alınması gerekiyor.

Yeni oluşumun farkına varılması, kavramlarının netleştirilmesi, varsayımlarının üretilmesi, öngörülerin yapılması ve önlemler alınarak hayata taşınması "tartışma boyutu" gerektiriyor. Yönetişim ilkelerini uygulayarak, insan ve sermaye kaynağını üretim sürecinde etkin kullanma özgür tartışmalardan besleniyor. Siyasi iradenin giderek netleşe sorumluluklarından biri de tartışmaların önünü açarak "yönetişim ilkelerinin" hayata taşınmasını kolaylaştırıcı rol üstlenmesi.

Yeni iş bölümünü yönetme

Yeni siyasi iktidar bir öncekinin devamı. Uzun süreli görevlerin evrensel hastalığı "işimizin körü" haline gelmedir. Her insan ve kurum zaman içinde alışkanlıklarının uyuşturucu etkisinde kalır. Sanayi Toplumu aşamasından Bilgi Toplumu aşamasına geçiş sürecinin yarattığı, yaşanan ekonomik krizin derinleştirdiği üretimdeki yeni iş bölümünün fırsatları, alışkanlıkları kırmayı, ezberi bozmayı ve aklı bir şeye emanet etmemeyi gerektiriyor. Eğer farklı noktalardan bakabilirsek, makine-yedek parça üretiminden, mobilyaya, seramik ve sağlık gereçlerinden turizm işletmelerine, sağlık hizmetlerinden yaşlı bakımına, karbon elyaf üretiminden, tasarıma dayalı hazır giyime kadar standartlaşmış ürün alanlarında "rekabet edebilir alan keşfi" öncelikli sorunlarımızdan bir diğeri. Yeni iş çevresinin koşullarını dikkate alarak, girdilerin ortak satın alınmasından, makine-donanım satın alma sözleşmelerine kadar, sadece parasal değil entelektüel zenginliğin önemini kavrayan bir tutum geliştirebilirsek, önemli bir fırsat kapısından içeri gerebiliriz.

Siyasi irade, Yeni Büyüme Modeli bağlamında "teşvik mekanizmalarını" tasarlarken, ekonominin bütün aktörlerini katarak, fırsat alanlarının bir dökümünün yapılması, önceliklerinin belirlenmesi, çerçeve modellerin projelere taşınması konusunda çok önemli işlevleri yerine getirebilir.

Siyasi ve ekonomik istikrar

Sağlıklı bir ekonomi, siyasi istikrarın ayak izlerine basarak ilerler. Ülkemizde son seçimlerden sonra "siyasi istikrar beklentisi" güçlenmiş, güven ortamı için yeni bir fırsat yakalanmıştır. Bu, iyi değerlendirilmesi gereken potansiyeldir.

Siyasi iradenin gerçek ihtiyaçlara yanıt veren reformları yapması, büyüme modelleri ortaya koymasında önemli bir adımdır ama tek başına yapacağı bir iş değildir. Siyasi iradeye, ne istediğimizi, neden istediğimizi, yaratmak istediğimiz sonucu iyi tanılamamız gerekir ki, sonucu birlikte belirleyerek, ortak yararlarımıza ulaşabilelim.

Ekonomide aşırı özgüven nasıl bir araçtır?

İnsanoğlu tarih boyunca gücünün sınırlarını koyma, gücünü kullanma zamanını belirleme ve gücünü kullandıktan sonra kendisine nasıl geri döneceğini hesaplama konusunda zaaf göstermiştir. Bu zaafla ilgili bazı göstergeler netlik kazanmış olmalı ki, açık ya da kapalı biçimde "ekonomide aşırı öz güvenin tehlikesine" üst düzey değinmeler artıyor.

Siyasette haklı haksız olmadığını, güçlü ve güçsüz olduğunu, kim güçlü ise onun haklı gibi göründüğünü hepimiz biliyoruz…Yine hepimiz, güçlü olanların ilkelerden, kurallardan ve yasalardan kendilerine sınır çizmedikleri zaman, kendi güçleri içinde boğulduklarının da sayısız örneğine tanığız.

Ülkemizde siyasi irade, gücün sınırlarını bilme, gücü kullanma zamanını hesaplama, kullandıktan sonra olası geri dönüşlerini tartmaya ihtiyacı olduğu bir dönemden geçiyor. Bu değerlendirmeyi, siyasi iradenin yanında yer alan girişimci grupları ve sivil inisiyatiflerin de yapmasının tam zamanı…

Özel İhtisas Organize Sanayi Bölgeleri'nden, Teşvik Sistemi'nin etkinliğine, kayıt dışılığın yarattığı haksız rekabetten, proje-odaklı teşvik mekanizmalarına geçişe, il bazında kasaba kültürü taleplerinden havza ölçeğine büyük dengelere; faizler, kurlar, döviz hareketleri ve borsa endeksi iniş çıkışları kadar, "işletmecilik sorunlarına" dönmeliyiz… Tartışan, çok sesliliğin erdeminden yararlanan ortak çabalara ihtiyacımız var.

Tüm yazılarını göster