Ülke imajı ve kurallı politika

Adnan NAS ASLINA BAKARSANIZ adnan.nas@stfa.com

Dış dünya ile sık temasta bulunanlar, önemine ve potansiyeline oranla en az tanınan ülkelerden birinin Türkiye olduğunun farkına varmışlardır. Bu durum, coğrafyadaki yerimizden başlayarak kültürümüz, siyasal rejimimiz, ekonomimiz ile ilgili genel bir kayıtsızlığa yol açmakla kalmamıştır. Aynı zamanda ekonomik politikalarda hedeflere ulaşmamızı kolaylaştıracak kritik göstergelerde şaşırtıcı ölçüde yetersiz performans göstermemize ya da bu performansın uzun süre gecikmesine küçümsenmeyecek düzeyde katkı yapmıştır. Gerçekten turizm gelirlerimizin, ihracatımızın, küresel doğrudan yatırımlardan aldığımız payın uzun yıllar boyunca son derece düşük kalmasında, kimliğimiz ve politikalarımız konusundaki, zaman zaman "ülke imajı" ya da "ülke riski" diye nitelenen izlenimin önemli rolü olduğu açıktır.

Mali Kural Yasa Taslağı

Bu açıdan Orta Vadeli Program fikrinin ilk açıklandığı zamandan beri çeşitli yazılarda değindiğim, son olarak ta 23 Mart 2010'da bu köşede, henüz IMF ile bir stand-by anlaşması yapılıp yapılmayacağı resmen belli değilken anlamını ve başarı koşullarını irdelemeye çalıştığım "Mali Kural" ile ilgili yasa taslağının ayrıntılarını Başbakan Yardımcısı Ali Babacan'ın geçen hafta açıklamış olması önemli.

Beklendiği gibi geniş tanımlı kamu açığı ve orta/uzun vadeli büyüme parametrelerine oturan "mali kural" denkleminde bu parametrelere verilen değerlerin, hedef açık için yüzde 1, büyüme hızı için yüzde 5 olarak belirlenmesi, birçoklarınca biraz iddialı bulundu. Ancak Türkiye'nin kısa ve orta vadede öncelikleri ve yakın geçmişteki başarılı ekonomik performansta mali disiplinin oynadığı büyük rol düşünüldüğünde bu değerlerin oldukça düşünülerek tespit edilmiş büyüklükler olduğu anlaşılıyor. Sorun burada değil, aşağıda belirteceğimiz gibi kuralın uygulamasındaki başarı koşullarının ve tamamlayıcı politika çerçevesinin ne ölçüde gerçekleştirilebileceğindedir.

Öngörülebilirlik ve borçların azaltması

Aslında formülde doğrudan yer almadığı için üzerinde fazla durulmayan, fakat kural getirmenin esas amacı olan husus kamu borç stokunun düşürülmesi ve bu düşük düzeylerde muhafaza edilmesidir. Gerçekten de Türkiye'nin 2001 krizi sonrasındaki başarılı performansına ve gerçekleştirdiği bazı reformlara rağmen, uluslararası kredi derecelendirme kuruluşları tarafından hala yatırım yapılabilir bir düzeyde görülmeyişi, büyük ölçüde iki nedene dayanıyor. Bunlardan birincisi ülkenin genel olarak "öngörülebilir" olmaması, ikincisi de kamu borçlarının düzeyi ve vadesinin tehlikeli bulunmasıdır. Mali kural tasarımı, gereğince uygulamaya aktarılabilmesi halinde, bu iki açıdan da ülkenin algılanışını olumlu etkileyecektir.

Öte yandan artık IMF çıpasının bulunmadığı, ayrıca küresel krizin özellikle Avrupa'da yoğunlaşan artçı şoklarının bizi de etkileyeceği düşünüldüğünde, Türkiye'nin maliye politikaları bakımından doğrultusunu ve rotasını böyle bir kurala bağlayacağını ilan etmesi, ülke imajı açısından kuşkusuz olumlu algılanacak bir adım alacaktır. Böylece kriz ile yoğunlaşan belirsizlik ve bozulan beklentiler, en azından Türk kamu yönetiminin konumu ve tavrı yönünden bir ölçüde düzeltilebilecektir.

Başarı koşulları

Mali Kural uygulamasının başarı koşullarına ve tamamlayıcı tedbirlere gelince, öncelikle altın çizelim ki sadece kuralın açıklanması, bununla hedeflenen ve Sayın Babacan'ın da basın toplantısında açıkladığı kapsamlı ve çok boyutlu niteliksel ve niceliksel iyileşmeleri sağlamaya yetmez. Bunun hem güçlü ve kurumsal bir uygulama iradesi ile izlenerek tamamlanması, hem de kuralın sürdürülebilirliği açısından engellerin kaldırılması ve ortamın elverişli hale getirilmesi gerekir. Nitekim Merkez Bankası, başarılı teknisyenliğine rağmen, enflasyon hedeflemesinde hedefine varamamıştır; çünkü bir yandan başta faiz olmak üzere para politikası araçlarıyla TL dışında dövize de dayanan para arzını kontrol edememiş, öte yandan sermaye yönünden sağlam olmakla birlikte vade uyumsuzluğu yönünden riskli bankacılık sisteminin esnek olmayışı ilk eli daralmıştır. 

Maliye politikası hedeflerinin, yani mali disiplinin ve şimdi yürürlüğe konan "mali kural"ın başarısı da bir dizi başka faktöre bağlı. İlk olarak mevcut ekonomik yapıda dönüşüm hızlandırılamazsa bütçe açığının küçülmesi, ithalat çekişli büyümenin (ve buna bağlı olarak dolaylı vergilerin), sonunda da cari açığın artmasını gerektirecektir. Bu durum ise ülke riski ve sürdürülebilirlik yönünden olumsuz sonuçlara yol açabilir. İkincisi, bütçe kalitesi iyi olmadığı, yani harcamalar cari ve transfer, gelirler de sıkça oranları değiştirilen dolaylı ya da bir defalık vergiler ağırlıklı ise gerçekleşme güçleşecek, beklentiler bozulacaktır. Nihayet, bütçeyi ve izlemeyi yapan organın aynı oluşu da potansiyel risk taşımaktadır.

Bu itibarla bu doğru açılıma, üretim yapısında ve kamu maliyesinde yapısal reformlar konusunda güçlü bir iradenin de eşlik etmesi şarttır.

Tüm yazılarını göster