U'nun neresindeyiz?

Alaattin AKTAŞ EKO ANALİZ ala.aktas@gmail.com

Dünkü yazımızı, "U'nun tabanına yaklaşıldığı izlenimi güçleniyor; sıfıra düşüş, artık 100 metreden değil, 10 metreden olacağa benziyor" diye bitirince, "krizin yüzde 90'ını geride bıraktık" görüşünü savunuyormuşuz gibi bir anlam doğduğunu gözledik. Kastımız tabii ki bir oran vermek değil, bir benzetme yapmaktı. Yoksa, krizin yüzde kaçının geride kaldığını tahmin edebilmek kimin haddine ki, biz söyleyebilelim. Biz yalnızca, U'nun tepesinde olmadığımızı, dibe de henüz inmediğimizi, ancak yaklaştığımızı vurgulamaya çalışmıştık. Ayrıca, dibe inilmesi de sorunun geride kaldığı ve çıkışın, düzelmenin hemen başlayacağı anlamına gelmiyordu. Dün de vurguladık, en az altı ay, belki bir yıl, kimi tahminlere göre daha da uzun bir süre o dipte kalmamız kaçınılmazdı.

Astronomide açıklaması çok basit olarak yapılabilen, ancak insanı hayrete düşüren durumlar var. Zaman zaman okur ya da dinleriz; şu kadar ışık yılı uzakta müthiş bir patlama oldu, şeklindeki haberleri. Sanki dün olmuş gibi gelir bize bu patlamalar. Oysa, patlamanın gerçekleştiği tarihte, değil birey olarak biz, dünya bile yoktu belki de. Saniyede 300 bin kilometre (tam olarak 299 bin 793 km.) yol alan ışığın bir yılda katettiği mesafeden yola çıkılarak ifade edilen uzaklıklar inanılmazdır. Yani çok önce olanı, bugün algılama gibi bir durum yaşıyoruzdur.

Ekonomide yaşadığımız bazı gelişmeler, bazı sorunlar da milyarlarca yıl önce evrende meydana gelen olayları bizim yeni algılamamıza benziyor. Merkez Bankası verilerine şimdiki gibi günü gününe ulaşmanın söz konusu olmadığı yılları kasteden dönemin Merkez Bankası Başkan Yardımcılarından biri daha sonraki bir sohbet sırasında, "Piyasaya şu kadar para verildi ya da şu kadar para çekildi, diye yazılan günlerde o rakamdan çok farklı bir emisyon söz konusu olurdu" şeklinde açıklamıştı durumu. Ama, rakam on beş gün geriden izlenebildiği için, örneğin "piyasa paraya boğuldu" diye haberler yapılabiliyordu.

Artık emisyonu günü gününe izleyebiliyoruz. Ancak, bu durum tabii ki ekonomik verilerin tümü için geçerli değil, olamaz da.

Ekonomik krizde bir dizi olumsuzluğu yaşadık. Ne var ki, bu olumsuzlukların çoğu henüz rakama dökülmüş değil. Nedir bunlar; örneğin GSYH, daha geçen yılın rakamı bile açıklanmadı. Bir gecikme yok tabii ki, bu verinin normal açıklanma tarihi 31 Mart 2009 zaten.

Gerçekleşen ama bilmediğimiz başka önemli veriler var; örneğin aralık ve ocak aylarının işsizlik oranları. Bu aylardaki işsizlik oranları bizim tahminimize göre yüzde 13.8 ve yüzde 14.8 dolayında olacak. Ocak-şubat-mart ortalaması olarak açıklanacak ve yüzde 15.8'e kadar çıkabilecek şubat işsizlik rakamlarının önemli bir kısmı da gerçekleşmiş durumda, ama bu rakamları da henüz bilmiyoruz.

İmalat sanayindeki kapasite kullanım oranında da yeni gerçekleşmeler var, sanayi üretiminde de. Evrendeki patlamalar gibi, bu rakamlar da gerçekleşti ama bizim görmemiz, algılamamız ve üstünde konuşup değerlendirme yapmamız daha sonra gündeme gelecek.

TÜİK'in yarın açıklayacağı ocak ayı verilerinde ithalatın 8.5 milyar dolar civarına indiğini, ihracatın 5.5-6.0 milyar dolar arasında kaldığını görmek sürpriz olacak belki ama, bu rakamlar da gerçekleşti.

İşte dün U'nun dibine yaklaştığımızı söylerken, birçok verinin aslında "gerçekleştiğini", ama bizim onları henüz "görmediğimizi" vurgulamaya çalıştık. Şimdi, örneğin GSYH, örneğin işsizlik, üretim, dış ticaret rakamları açıklandığında ve bu rakamlar önceki dönemlere göre kötü geldiğinde, ki kötü geleceği belli, tutup "kriz daha da derinleşiyor" demek ne kadar doğru olur? Bu, "krizin daha da derinleşmesi" değil, bizim rakamları görür hale gelmemizden ibaret bir durumdur.

Krizin daha da derinleştiğinin iki göstergesi olacaktır. Bunlardan biri, başlıca verilerin yılın ikinci yarısından itibaren daha da bozulması, diğeri ise, bir önceki yılın aynı dönemine göre değil, önceki dönemlere göre daha olumsuz veriler gelmeye başlamasıdır. 

Tüm yazılarını göster