Türkiye insanı ile büyüyor

DİDEM ERYAR ÜNLÜ YAKIN PLAN didem.eryar@dunya.com

Euler Hermes Başekonomisti Ludovic Subran, Türkiye’yi kendine has bir “ülke-kıta” olarak değerlendiriyor. “Türkiye’yi hiçbir ülke ile kıyaslayamayız. Türkiye hem gelişen hem de gelişmiş ekonomilerin sorunlarına ve avantajlarına sahip” diyen Subran, BRIC veya Türkiye’nin dahil olduğu MIST gruplandırmalarına karşı. “’Gri’nin 50 Tonu’ isimli kitap gibi, yükselen ekonomilerin de 50 tonu var” yorumunu yapan Subran geçtiğimiz günlerde İstanbul’daydı ve kendisi ile sohbet etme şansımız oldu. Fransa’da geleceğin 100 lideri arasında gösterilen Ludovic Subran’ın Türkiye ile ilgili değerlendirmelerinden ana başlıklar şöyle:

• Özel sektör kamudan güçlü
“Türkiye yükselen ekonomilerin en büyüğü değil; en güvencelisi de değil; ama ekonomi gayet iyi işliyor. Türkiye’de özel sektör, kamu sektöründen daha güçlü durumda. Hatta Türkiye’nin kamu sektörüne rağmen yükselen bir ekonomi olduğunu söyleyebiliriz.”
• Güçlü girişimcilik ruhu var
“Türkiye’de insanlar yükselmek istiyorlar. İnsanlar, ülkeleri için iyi işler yapmak istiyorlar. Bu da Türkiye’nin büyümesindeki en önemli faktörlerden birisi. MIST ülkelerine baktığınıza, Endonezya’nın hammaddesi var; Güney Afrika emtia sahibi; Meksika, ABD ile bağlantıları sayesinde güçlü; Türkiye ise bunlardan hiçbirine sahip değil; ama büyümeye devam ediyor; çünkü girişimcilik ruhuna sahip insanları var. Türkiye tamamen kendine has bir ülke. Hem coğrafi olarak önemli bir merkez; hem esnek bir özel sektöre sahip; hem de güçlü girişimcilik ruhuna.”   
• Mikro ekonomik büyüme
“Türkiye hem gelişmiş ekonomilerin hem de gelişen ekonomilerin yaşadığı sorunları ve avantajları yaşıyor. İnsanlar daha fazla demokrasi talep ediyorlar; daha yüksek gelir düzeyine sahip olmak istiyorlar; ileri düzeyde projeler için kısa vadeli sermaye ihtiyaçları söz konusu. Yükselen ekonomiler makro ekonomik seviyede büyüme gösterirler;  Türkiye’de ise mikro ekonomik düzeyde büyüme izleniyor. İş dünyası son derece hızlı bir şekilde gelişiyor. Türkiye bir ülke-kıta. O yüzden her zaman yeterince anlaşılamıyor.”
• Fakir doğsan da, zengin olma şansın var
“İnsan sermayeniz çok güçlü. Öte yandan, Türkiye’de insanların önü çok açık. Fakir bir aileden gelseniz bile, en yüksek seviyeye yükselme şansına sahipsiniz. Fakir doğup, çok zengin olma olasılığınız var. Dolayısıyla Türkiye’nin anne-babanın verdiğinden daha fazlasını verdiğini söyleyebiliriz.”

Ekonomik büyüme önündeki dört engel: Öfke; tembellik; kibir ve haset
“Türkiye insanı ile büyüyor” diyen Ludovic Subran, bu arada büyümenin önündeki tuzaklara da dikkat çekiyor: “Birçok faktör büyümeyi zorlaştırabilir: hızla değişen müşteriler, daha yumuşak bir pazar ve tabii ki kırılgan ekonomik politikalar. Herkes daha iyi günler görüleceğinden umutlu. Ancak, umut ile ilgili problem, umudun; sorular, sonuçlar ve analitikle değil, inançlar, dogmalar ve politikalarla ilgili olması. Büyüme söz konusu olduğunda ise daha fazla soru sormaya, daha fazla sonuç görmeye ve daha fazla analitik anlayışa ihtiyaç var. Makro bazda görülen toparlanmanın şirketler seviyesine sirayet edememesine neden olan bazı ortak tuzaklar var. Bunlar büyümenin yedi ölümcül günahı” yorumunu yapan Subran geçtiğimiz sene büyümenin önündeki yeni ölümcül günahı ve bunların nedenini şöyle tanımlamıştı:
• Şehvet: Yıllar boyu tasarruftan sonra Avrupa, nominal GSYH'sini artıracak ilginç bir yol buldu: Bazı olağan dışı faaliyetlerden elde edilen gelirleri ulusal hesaplara eklemek! Belçika, İtalya ve Hollanda için milyarlarca Euro - ama reel ekonomi adına bir hiç.
• Oburluk: Destekleyici para politikalarının sonu mu geliyor? Şirketleri kolay paradan nasıl ayıracağımızı biliyor muyuz? Bildiğimiz kesin bir şey varsa o da gelişmekte olan Asya ve Latin Amerika'da likidite krizi riskinin hâlen yüksek olduğu.
• Açgözlülük: Emtia fiyatları yatay bir seyir izledi ve bazen gerileme gösterdi. Mineraller, nadir toprak elementleri, petrol ve gaz gibi doğal kaynaklara olan talep (ve beraberinde fiyatlar) ise giderek kızışan rekabetle birlikte artış gösteriyor.
• Tembellik: Her yeni gün bir ülkenin yeni bir reform açıklamasına bakılırsa reform ilan etme yeni bir küresel salgına dönüşmüş görünüyor. Problem; reformcuların, açıkladıkları yeni politikaları gerçekten hayata geçirmeye sıra geldiğinde gösterdikleri çekingenlik ve genel olarak bu reformların gevşekçe uygulanması. Sorun politik bedeller mi, inovasyon eksikliği mi?
• Öfke: Dünyanın çatışma bölgelerindeki sıcaklık da artıyor. Borsalar neredeyse hareketsiz ama "acı" çoğu insan için oldukça gerçek. Diğer yandan şirketler için caydırıcı faktörler ve riskler hâlen artıyor.
• Haset: Fait du prince (keyfi kararlar) ve diğer "Tanrının işleri" yine sahneye çıkarak, şirketler - özellikle de sermaye yoğun veya egzotik yerlerde olanlar - için yatırım kararlarını çok daha çetrefilli hâle getirdi.
• Kibir: Düşük-büyüme-düşük-enflasyon ortamında teselli belki de günahların en kötüsü. Ertelenen borçlar ve düşük satın alma gücü - geçici olarak - çok büyük bir problem olmayabilir ama gelecek kuşaklar bunlarla uğraşmak zorunda kalacaklar.
Peki bu günahlardan hangileri Türkiye için geçerli? Subran’ın cevabı şöyle: “Öfke; tembellik; kibir ve haset”. Subran öfke ile Türkiye’nin yaşadığı jeopolitik gerilimlere; tembellik ile yapısal reformlardaki eksikliklere; kibir ile ertelenen borçlara, cari açığa; haset ile keyfi kararlara dikkat çekiyor. 

Tüm yazılarını göster