Türk Futbolu İçin Daha Fazla Sivasspor!..

Tuğrul AKŞAR EKO-SPOR taksar@gmail.com

Sivasspor'un Süper Lig'deki istikrarlı ve iddialı çıkışı ligimizde çok daha önceden tartışılması gereken bir konuyu gündeme taşıdı. "Sivasspor şampiyon olabilir mi?" Ya da  bir başka ifadeyle "Anadolu'dan şampiyon çıkar mı?" Soruya soruyla yanıt verelim: Neden çıkmasın ki? Trabzonspor da Anadolu'dan bu şekilde şampiyon çıkmamış mıydı? Tabii çoğu insan gibi ben de gönlümden geçeni dile getiriyorum. "Sivasspor şampiyon olur. Olmalı da" Bu temenni ve dilek; kısır, temposuz, verimsiz ve kalitesi düşük ligimizin geleceği açısından da gerekli...

Peki akıl ve mantık yönüm ne diyor? Üç büyüklerin ekseninde yapılanmış, dengesiz ve haksız rekabetin egemen olduğu bir ligde mevcut yapı buna ne ölçüde ve nasıl izin verecek? Neden geçmiş yıllarda bir Gençlerbirliği, bir Vestel, bir Gaziantepspor, bir Eskişehirspor ya da bir başka Anadolu takımı Lig'de şampiyonluk ipini göğüsleyemedi? Neden Sivasspor örneği Süper Lig'de toplumsal ve sportif uyanışın bir başlangıcı olmasın ki? Gerçekten de tartışmalı ve sorgulamalıyız. Anadolu'dan şampiyon Çıkar mı?

Aslında "Anadolu'dan şampiyon çıkar mı?" sorusu bile, pratikte kendisini bir ümitsizlik ve kaderine razı olmanın ifadesi olarak somutluyor...Anadolu'dan şampiyon çıkmalı! Bu, Türk futbolunun geleceği ve sağlığı açısından da önemli... Ellibir yıllık profesyonel futbol geleneğimizde, bugüne kadar şampiyonluğu kıl payı kaçıran üç Anadolu takımıyla karşılaşıyoruz. Bu takımlarımızdan Eskişehirspor 1969-70 sezonunda 7 puan; 1971-72 sezonunda da 3 puan farkla ligi ikinci tamamlayarak, şampiyonluğu kılpayı kaçırırken; Adanaspor da 1980-81 sezonunu şampiyonun hemen arkasından 5 puan eksikle tamamlamış...2000'li yıllarda ise Sivasspor 2007-08 sezonunda Lig ikincisi Fenerbahçe, Lig Üçüncüsü Beşiktaş ile aynı puanda ama averaj ile dördüncü sırada, şampiyon Galatasaray'ın 6 puan gerisinde ligi tamamlamış. Şampiyonluğa en yakın olduğu sezonda şampiyonluğu kaçırmış. Trabzonspor'u saymazsak, şampiyonluğa bu kadar yaklaşan başka Anadolu takımları da çıkmamış bugüne kadar ne yazık ki. Geçen 51 yıllık süreçte İstanbul 45 şampiyonluk yaşarken, Anadolu sadece Trabzon ile altı şampiyonluğa ulaşmış...matematiksel olarak ifade edersek, Türkiye profesyonel futbol ligindeki şampiyonlukların  yüzde seksen sekizi İstanbula gitmiş...Bu çok büyük bir oran... Bu anlamda temenni ve dileklerin gerçekleşme olasılıklarını, en iyi somut koşulların analizini yaparak değerlendirebiliriz. Somut koşulların somut analizi, bize Sivasspor'un şampiyonluğu konusunda önemli ip uçları verecektir şüphesiz.

Günümüzde Süper Lig'de "şampiyonluk" çok özel anlamlar içeriyor. Ancak bu unvana ulaşmak ne yazık ki sadece dilek ve temennilerle gerçekleşmiyor. Türk futbolunun sosyo-ekonomik yapılanması sportif başarıyı kesin ve doğrudan belirliyor. Şampiyonluk bir sonuç olmaktan öte çok ciddi bir süreçtir de aynı zamanda. Bu süreçte şampiyonluğu etkileyen ve belirleyen o kadar çok spor dışı öge var ki, bu ögelerin herbiri şampiyonluk yolundaki ekipleri zaman zaman bu şiardan saptırabiliyor.

Bu bağlamda konuya yaklaştığımızda karşımıza iki temel sorun çıkıyor. Sivasspor'un şampiyon olabilmesi ve yeni Trabzonların çıkabilmesi işte bu sorunların üstesinden gelebilmeyi gerektiriyor.

Bu sorunlar çözümlenmediği sürece Sivasspor'un olası şampiyonluğu bile gerçekten "hoş bir tesadüf" olarak varlığını devam ettirecektir.

Anadolunun önünü kesen temel sorunlar

Konuya ilişkin bugüne kadar yaptığımız çalışma ve araştırmaların sonucunda ortaya iki yalın gerçeğin çıktığını gördük.

Bunlardan ilki: Türkiye profesyonel futbol ligimizde gerçek anlamda bir "gelir dağılımı dengesizliği"nin bulunması; ikincisi ise bu olumsuzluğun kulüplere ve yeşil sahalara " haksız rekabet" şeklinde yansıması.

Süper Ligimiz hangi bakımdan "Süper?"

Futbolu kitlelerin ilgi gösterdiği sportif  ve ekonomik bir etkinlik olarak görürsek, "bileşik kaplar" teorisi burada da çalışıyor...Futbolumuzda da toplumsal ve ekonomik alanlarda olduğu gibi ciddi dengesizlik ve çarpıklıklar bulunuyor. Dengesiz ve haksız rekabet "güçlü" İstanbul kulüplerinin egemenlik alanını her geçen gün  biraz daha genişletip çevresinde, "kaderine razı" başaltı periferileri oluştururken; diğer taraftan Süper Lig'de "üç büyükler" ve "ötekiler" şeklinde çarpık bir yapılanmayı da beraberinde getiriyor...Bakmayın siz arada bir, birkaç Anadolu kulübünün çıkıp, Fener'i, Beşiktaş'ı ve Galatasaray'ı yenmesine...Bunlar belki üç büyüklerin amaçlarına ulaşmada zaman zaman, istem dışı da olsa uğradıkları "taktiksel yenilgiler"...Stratejik amaç aynen devam ediyor. "Futbol pastasından en büyük payı alabilmek" ve "nüfuz alanını" daha da genişletebilmek.

Yani İstanbul cephesinde değişen bir şey yok...

Peki ne olacak Anadolu futbolunun hali?...Sportif anlamda, mali anlamda, entelektüel anlamda Anadolu gerçekten çok gerilerde. Bu bir kader mi? Çıkış yolu yok mu? Anadolu kulüpleri gerçekten şampiyonluk istiyor mu? Gençlerbirliği gibi nakit bolluğu içinde yüzen bir kulüp neden vizyon ve misyon olarak önüne Avrupa'yı ya da "uluslararasılaşmayı" koymuyor? Marka olabilmek için neden mücadele etmiyor? Ya da zaman zaman "saman alevi gibi" parlayıp sönen Anadolu kulüpleri neden çıkışlarını kalıcı kılamıyor?

Önümüzde "dağ" gibi duran sorunlar!

Bugün ülkemizde fiili anlamda İstanbul, futbol endüstrisinin ve endüstriyel futbolun başkenti olmuş vaziyette. İstanbul merkezli bir futbol dünyası, Türk futboluna damgasını vuruyor. Şüphesiz ki, bunda asırlık kulüplerin tarihleri önemli bir rol oynuyor ama peki Ülkemize futbolun girdiği yer olan İzmir'in asırlık kulüplerine ne oldu? Nerede o kulüpler?  Sonuçta, Küreselleşen futbol ülkemizde de giderek tekelleşiyor ve İstanbul kulüplerinin çevresinde "ötekiler" isimli periferiler oluşuyor.  Sivasspor da bu "periferilerden" birisi...

Yeni Sivasspor ve yeni şampiyonlar çıkartabilmek için işte bu gelişim ve  değişimin analitik ve diyalektik sorgulamasını yapmak zorundayız.

Futbolumuzun bugün önünde iki temel sorun duruyor. Bunlardan ilki, rekabetçi dengeyi sağlayacak ve haksız rekabeti ortadan kaldıracak bir yapıya hala ulaşılamamış olması; diğeri ise, mevcut sınırlı kaynakların dengesiz dağılımı ile bu kaynakların etkin ve verimli kullanılamamasıdır. Bu iki temel sorun, futbolumuzun kalitesini olumsuz etkilemekte, sportif ve mali başarının önünü kesmektedir. O halde öncelikle yapılması gerekeni sorgulamalıyız...Yükselen bir değer olarak Türk futbolunun Avrupa ve Dünya futbol pastasından daha fazla pay alabilmesi için neler yapmalıyız? 

Öncelikle Türk futbolunun sosyo-ekonomik yapılanışını iyi analiz etmemiz gerekiyor...Bu bağlamda konuya yaklaştığımızda Türk futbolunun bugün çok ciddi altyapı ve üst yapı sorunlarının bulunduğunu görüyoruz. Tesis ve stat olarak yeterli alt yapıyı sağlayamayan kulüplerimizin, sahip olduğumuz yetenek havuzunu da efektif kullanamadıkları ortada.

Türk Futbol Pastasının Büyüklüğü

Aşağıdaki  tabloda yer alan veriler Türk futbol pastasının büyüklüğünün 450 milyon euroya (yaklaşık 600 milyon dolara) ulaştığını gösteriyor. Bu gelirler içinde en önemli kalemi yüzde 27,39'la naklen yayın gelirleri oluşturuyor. Bu geliri takip eden diğer önemli gelir kalemi ise %16.11'lik payla "Diğer gelirler" kalemi. (Diğer gelir kalemleri içinde, Sportif A.Ş.lerin temettü gelirleri,  logolu ürün satım gelirleri (merchandising gelirleri), hibe ve yardım gelirleri v.b gelirler bulunuyor) Üçüncü büyük gelir kalemi olarak ta karşımıza %14.50'lik payı ile "İddaa gelirleri" çıkıyor. Avrupa futbolunda önemli bir paya sahip tribün ve Sponsorluk gelirleri ise diğer gelirlerin gerisinde kalmış durumda. Tribün gelirlerinin payı ise yüzde onüçe düşmüş durumda. Sponsorluk gelirlerinin toplam gelirler içindeki payı ise %12 civarında. Diğer taraftan 600 milyon dolara yaklaşan büyüklüğüyle Türk Futbol endüstrisi, 17.5 Milyar dolar civarındaki Avrupa futbol pazarının sadece %3.4'ünü oluşturuyor.

2007-08 itibariyle Türk Futbol Pastasının Büyüklüğü  

Gelir Kaynakları Tutar (Milyon Euro) Toplam Gelir İçindeki payı (%)

Tv yayın hakları 123 27,39

Süper Lig  İsim hakkı satışı 14 3,22

Tribün gelirleri  60 13,34

Sponsor gelirleri 55 12,23

Saha  içi reklam pastası  50 11,12

Fortis Türkiye Kupası isim hakkı satışı 9 2,09

İdda Gelirleri 65 14,50

Diğer gelirler 72 16,11

TOPLAM (Milyon Euro) 450 100,00

Futbol Gelirinin Paylaşımı

Futbol pastamızı oluşturan gelir kalemlerinin kulüplere dağılımına bakıldığında ise bu pastadan en büyük payı dört büyük kulübün aldığını görüyoruz. Nitekim, TV yayın gelirlerinin %42'si; Tribün gelirlerinin %49'u; Sponsorluk gelirlerinin %23'ü; saha içi reklam gelirlerinin %35'i dört büyük kulübe gitmektedir. 

Futbol Pastasının Paylaşımı

Gelirler

  Dört Büyük Kulübün payı (%)

Tv yayın hakları 42

Tribün gelirleri  49

Sponsor gelirleri 23

Saha  içi reklam pastası  35

Diğer gelirler 27

Futbol faaliyetlerinin finansmanında yeterli öz kaynağa sahip olamayan Türk futbol endüstrisinin yoğun bir şekilde yabancı kaynağa, özellikle de banka kredisine yöneldiğini görüyoruz. Güncel verileri baz aldığımızda kulüplerin mali sektörden kullandıkları kredilerin 240 milyon dolara ulaştığını gözlemliyoruz. Toplam futbol pastasının % 40'ına karşılık gelen bu oran, bize futbolun kendi faaliyetlerinden fon yaratamadığını gösteriyor. Kullanılan kredilerin 205 milyon dolarlık kısmının da, yani %85'inin de üç büyüklere ait olduğunu belirtelim.

Türk Futbol Büyüklüğünün Finansal Göstergeleri

  Mio $

TFP (Türk Futbol Pastası)  600

Kulüplerin Kull.Topl. Krd. Tutarı 240

Üç büyüklerin Güncel Banka kredileri 205

Üç büyük Kulübün Krd.Toplamı /Sektörün Kullandığı Toplam Krd. 0.85

Üç Büyük Kulübün Yıllık Ort. Geliri 53

Üç Büyük Kulübün Yıllık Ort. Gideri 67

Üç Büyüklerin Giderleri Top./Toplam Futbol Gelirleri 0,40

Yukarıdaki tabloda yer alan verilere göre; üç büyük kulüp yıllık ortalama 53 milyon dolar gelire ulaşırken; giderler ortalaması ise 67 milyon dolara yükseliyor. Üç kulübün yaptığı toplam 201 milyon dolarlık gider ise toplam Türk futbol pastasının yüzde kırkına karşılık geliyor. İşte haksız rekabetin ve dengesiz gelir dağılımının nirengi noktasını da burası oluşturuyor. Türk futbol kaynaklarının yüzde kırkını harcayan üç kulübün yarattığı gelir ise ne yazık ki, giderlerini karşılamaktan uzak ve bu nedenle bu üç kulüp her yıl bütçe ve nakit açığı veriyor. Bunun anlamı ise Türk futbolunun kıt ve sınırlı olan kaynaklarının, bu kulüpler tarafından etkin ve verimli kullanılamadığıdır. 

Türk futbol pastası bugün itibariyle ne yazık ki olması gereken büyüklükten çok uzakta...Futbol pastasının yeterli büyüklüğe ulaşamaması kulüplerimizin Avrupa'da başarılara ulaşmasının önünü kesiyor. Bu nedenle Avrupalı devlerle rekabet edemiyoruz. Sportif başarı olmayınca, mali başarı da gelmiyor. Türk futbolu kendisini yeniden üretecek ve uluslararası marka olmasını sağlayacak başarılara imza atabilmek için gerekli kaynağı yaratmakta zorlanıyor.

Sorun sadece kaynak yaratamamaktan da  değil. Var olan pastanın paylaşımında da ciddi problemler var. Yaklaşık 600 milyon dolar büyüklüğündeki futbol gelirlerimiz, kulüpler arasında rekabeti artıracak, teşvik ve şikeyi ortadan kaldıracak, sportif başarıyı getirecek şekilde kulüplere dağıtılmıyor, dağıtılamıyor...Rekabetçi denge kurulamıyor, kulüplerimiz dengede rekabet edemiyor. Bu nedenle Türk futbolu yükselen bir değer  olarak, Avrupa ve dünya futbolundan daha fazla pay alamıyor. 

Kayıtlı değerler üzerinden hesapladığımız 600 milyon dolarlık Türk futbol pastasının paylaşımına bakıldığında ise üç büyük kulübün, toplam gelirin yüzde otuzüçünü kendi aralarında bölüştüklerini görüyoruz. Trabzonspor'u da dahil ettiğimizde bu pay %37'e kadar çıkıyor. Sadece Süper Lig'deki kulüplerimizi baz alsak bile geriye kalan on dört kulübün bu pastadan aldığı payın  ortalaması %4.5'a kadar düşüyor.  Kaldı ki, 2. 3. ve amatör liglerimizi bu pastanın paylaşımına dahil etmeden bu hesabı yapıyoruz. Durum bu olunca, ligin tepesindeki dört kulüp  toplam gelirden kulüp başına ortalama %9.5 oranında pay alırken; kalan on dört kulübün payı ise %4.5 civarında gerçekleşiyor. Sonra da bu kulüplerimizden rekabet etmelerini bekliyoruz. Hangi bütçe ve hangi kaynakla bu kulüpler rekabet edecekler? Türk futbolunun yapılanışındaki bu oligopolistik tekelci ve dengesiz yapı devam ettiği sürece, aslında biz bu kulüplerimizi rekabet etmemeye zorlamış oluyoruz.

SONUÇ

Sivasspor'un bugün dolu dizgin gidişinin önünde sportif bir engel bulunmuyor. Ancak şampiyonluk ta sadece sportif performansla gelmiyor. Şampiyonluk yolu engebeli, dolambaçlı ve dikenli bir yol. Bu yolu tamamlamak için sağlam ve sağlıklı bir mali yapı da tek başına yeterli olmuyor. Çünkü futbol sisteminin işleyişi çok önemli bir etken. Sistemin temel dinamiklerindeki dengesizlikler giderilmediği sürece, Sivasspor tüm Anadolunun gücünü de arkasına alarak şampiyonluğa ulaşıp sıra dışı bir örnek olarak ismini Türk futbol tarihine altın harflerle yazdırması, hoş bir tesadüf olarak kalacaktır. Asıl olan Sivasspor'u yeni Sivassporlar'un izlemesine  ve Sivasspor'un başarılarını kalıcı kılabilmesine olanak sağlayacak futbol alt ve üst yapılanmasının sağlanması; Anadolu kulüplerinin rekabet gücünün yükseltilmesi; Üç büyükler lehine haksız rekabetin minimize edilerek, dengeli gelir dağıtımının sağlanmasıdır.

Asla biz Sivasspor'un Türk futbolu için sıradışı bir örnek olarak kalmasını istemiyoruz. Anadolunun her türlü haksız rekabete maruz kalmış ve adil olmayan gelir dağılımı nedeniyle finansal ve iktisadi sıkıntılar içindeki cesur ve özverili takımlarının önlerinin açılmasını istiyoruz.

Yukarıda yer verdiğimiz veriler bize; Türk futbol pastasının futbolumuzu daha ileri noktalara taşıyabilecek büyüklüklere ulaşamadığını; var olan pastanın paylaşımında çok ciddi dengesizlik ve haksızlıkların bulunduğunu; paylaşılan kaynakların ise verimli ve efektif kullanılamadığını; üç büyüklerin lehine  amansız bir haksız rekabetin bulunduğunu gösteriyor.  Yani İçinde bulunduğumuz mali ve iktisadi durum bugün Türk futbolunun ayağına pranga olmuş durumda. Futbol gelirlerinin dengede rekabeti sağlayacak, futbol kalitesini yükseltecek, teşvik ve şikeyi ortadan kaldıracak şekilde düzenlenmesi ve dağıtılması Federasyonun önünde duran en acil görev...Bu sorunlarımızı gideremediğimiz sürece Türk Futbolunda rekabete, kaliteye ve yeni şampiyonlara hasret kalacağımız görülüyor. Bu yapının oluşturulması, sadece lokal rekabeti getirmiyor. Avrupalı devlerle de baş edebilmenin yolu da buradan geçiyor. İşte bu koşullarda gerekli ve yeterli iyileştirmeleri sağlayabilirsek, o zaman yeni Sivassporlar çıkartabiliriz. Yoksa hayallerimiz sadece bir temenni ve dilek olarak kalır. Türkiye'nin 60'lı yıllarda yaşadığı toplumsal uyanış hareketinin, Süper Lig'de de yaşanabilmesi için Sivasspor çok önemli bir fırsat...Bu nedenle Türk Futbolunda sloganımız: "İki, üç daha fazla Sivasspor" olmalıdır ki, hayallerimiz gerçeğe dönsün.

Tüm yazılarını göster