Önümüzdeki pazartesi günü ikinci geçici vergi dönemine ilişkin beyannamelerin verilmesi için son gün. Bu beyannamelerin özelliği, kurumlar bakımından enflasyon düzeltmesi uygulamasının vergisel sonuçlarının ilk defa görülecek olması.
Enflasyon düzeltmesi uygulaması, günümüz yüksek enflasyon koşulları nedeniyle şayet bir değişiklik yapılmaması durumunda, en iyimser ihtimalle bu yıl dahil iki yıl daha devam edecektir. Uygulama yeni yeni tam olarak anlaşılmaya başlandı ve doğal olarak da bu uygulamanın gerçek mahiyeti anlaşıldıkça uygulamaya karşı tepkiler de yükselmeye başladı.
Öncelikle Türk vergi sisteminde gelir ve kurumlar vergisi uygulamasında temel prensip tahakkuk esasıdır. Tahakkuk, vergiye ilişkin muamelenin gerçekleşmesi ve bunun sonucunun yasal kayıtlara ve dolayısıyla de mali tablolara intikal etmesi olarak tanımlanabilir. Enflasyon düzeltmesi, gelir veya gider doğrucu anlamda yeni bir tahakkuk mahiyetine gelmiştir.
Bu aşamada konuyu daha iyi anlatabilmek için örnekle açıklamakta yarar var. İki işletme aynı faaliyete aynı gün başlamış olsunlar. İşletmelerden biri işletmesi için gerekli olan yatırımları sermayesi yanında ortakların şirkete verdiği borç ile karşılasın, diğeri ise tamamını sermaye olarak koysun. Birinci işletme sabit kıymetlerinin enflasyon düzeltesi ile değerlenmesi sonucu vergi matrahı ve dolayısı ile vergi ödemesi ile karşı karşıya gelecek.
İkinci işletme hem sabit kıymetleri hem de sermayesi aynı tutarda olduğundan ve enflasyon oranında her ikisi de değerlenmiş olacağından herhangi bir vergi matrahı ve dolayısıyla de vergi ile karşı karşıya kalmayacak. Aynı faaliyette bulunan aynı ölçekte sabit kıymet yatırım yapmış olan iki işletmenin öz kaynakla veya borç kaynakla yatırım yapma durumuna göre farklı sonuç doğmuş oldu. Bir anlamda, teorik değerleme sonucu oluşturulan tahakkuk ile vergiye tabi bir matrah söz konusu oldu.
Hal böyle olunca da, birçok işletme mevcut yasal düzenlemeler çerçevesinde kendisini konumlandırmış olduğu halde yüksek enflasyonun bedeli olarak ortaya çıkan ve uygulanıp uygulanmayacağı tartışmaları uzun süre devam eden enflasyon düzeltmesi nedeniyle ilave vergi ödeme durumu ile karşı karşıya gelebilmektedir.
Enflasyon düzeltmesinin ilk uygulaması olan 2004 yılında neden bu derece problem olmadı da bugün problem oluyor sorusu sorulabilir. Bu sorunun tek ve net bir cevabı var. O günün koşullarında yüksek enflasyonlu uzun yıllar sonucu işletmelerin mali tabloları gerçek durumu yansıtmaktan uzak hale gelmişti. İşletmeler mali tablolarını gerçek duruma getirmek anlamında bir defalık mali tablolarını düzeltme vergisi olarak gördükleri için bu kadar karşı çıkmamışlardı.
Günümüzde ise işletmeler önce %2 vergi ödemek suretiyle, daha sonra da otomatik olarak amortismana tabi kıymetlerini değerleme imkanı sağlayan Vergi Usul Kanunu Mükerrer 298/Ç maddesi var. Kurumların büyük bölümü zaten bu düzeltmeden yararlandığı için mali tablolar büyük ölçüde gerçek durumu yansıtır vaziyette. Enflasyon düzeltmesi uygulamasına hazırlıklı olmayan firmalar bakımından herhangi bir faaliyet göstermeksizin vergi ödemesi ile karşı karşıya gelmek elbette ağır gelmiş durumda.
Bu nedenle vergileme prensibinin temeli olan tahakkuk esasına da birebir uygun düşmeyeceğini söyleyebileceğimiz ve arızi bir durum olan enflasyon düzeltmesi uygulamasının vergisel sonuç doğurması mali külfet anlamında önemli olmuştur. Sabit kıymetler yanında, stoklar üzerinden de enflasyon değerlemesi sonucu bir vergi matrahı çıkıyor olması işletmelerin rahatsızlık boyutunu daha da artırabilmektedir. Öte yandan enflasyon düzeltmesi uygulaması birçok işletme bakımından muhasebe programlarındaki eksiklikler veya aksaklıklar nedeniyle hatalı sonuçlara da yol açabilecektir.
Bütün bu durumlar değerlendirilerek en azından yılsonuna kadar daha etraflı değerlendirme yapılabilmesi bakımından geçici vergi dönemlerinde enflasyon düzeltmesi uygulamasının bir kez daha değerlendirilerek ertelenmesi mükellefler ile vergi idaresi arasında gereksiz ihtilafların çıkmaması anlamında da önemli olacaktır.