Tüketim ekonomisi

Dr. Uğur TANDOĞAN NOT DEFTERİ tandogan2007@gmail.com

Emektar şemsiyemiz

Merzifon'daki evimizle sokağa açılan bahçe kapısı arasındaki mesafe 30 metre kadardı. Kapı çalındığında evin çocuğu olarak kapıyı ben açardım. Evden kapıya koşarken rekorumu kırdığımı sanırdım. Ama yağmurlu günlerde kapıyı açmak daha bir hoşuma giderdi.Çünkü kapıyı açmaya giderken babamın şemsiyesini alırdım. Sonra gelen konuğu şemsiyenin altında eve getirirdim. Şemsiyenin sapındaki sarı ve kahverengi kehribar taklidi malzemenin elime teması hoştu. Eve girince babamı taklit eder şemsiyeyi bir iki kere açar kapatır,üstündeki suyu akıtırdım. Sonra açık olarak betonun üstüne bırakırdım. Yukarı çıktığımda babamın ilk sorusu: "Şemsiyeyi açıp kurumaya bıraktın mı?" olurdu. "Dikkat edin karanlıkta takılmayın" derdi. Şemsiye simsiyahtı. O dönem  şemsiye değerli bir eşya idi; dikkat isterdi. Rüzgarlı havada dikkatle kullanılırdı; ters dönebilirdi. Böyle bir iki kere dönmüştü. Sonrasında soluğu çarşıdaki şemsiye tamircisinde almıştı.

Kolumun uzunluğu şemsiyeyi açmaya yetmezdi. Sol elimle ortadan bir yerden tutar, sağ elimle de bastırıp öne doğru iter şemsiyeyi açardım. Sonra otomatik diye satılan yaylı olanlar çıktı piyasaya. Onları ilk kez İstanbul'da gördüm. Düğmesine basınca otomatik olarak açılıyordu. Lisede komik bir hocamız vardı . Şemsiyesinden şikayet ederdi habire. "Bu şemsiye ile başım belada, açılacak yerde açılmıyor, hiç açılmayacak yerde açılıyor. Geçen otobüste açıldı, kadın eteğini zor topladı. Az daha dayak yiyecektim "

Bizim tarihi şemsiye İstanbul rüzgarına dayanamadı; ters döndü kırıldı. Zaten yeni çıkan şemsiyelerden eve alınmıştı. Artık tamir ettirmeme kararı alındığında en çok ben üzülmüştüm. Her seferinde bir bahane uydurup şemsiyeyi uzun süre çöpe attırmamıştım.

Şemsiyenin tarihçesi

Şemsiye sözcüğü Arapça kökenli. Şems, güneş demek; şemsiye de güneşlik. Gerçekten de şemsiyenin ilk kullanış biçimi güneşten korunmak içinmiş. Kökeni 4000 yıl öncesine kadar gidiyor. Şemsiyeye Mısır, Mezopotamya, Yunan ve Çin sanatında rastlıyoruz. Yağmura karşı kullanılan şemsiyeyi ilk kez Çinliler yapmış. Güneş için  yaptıkları kağıttan şemsiyelerini .mumlayıp lakeledikten sonra yağmura karşı kullanmışlar.

Batıda şemsiyenin popüler olması 16.yüzyıla rastlar. Özellikle de yağmurun bol olduğu  kuzey Avrupa ülkelerinde popülermiş. Ama önceleri kadının bir aksesuarı olarak görülmüş. İngiltere'de ilk kez bir İranlı yazar ve gezgin olan Jonas Hanway (1712-86)  bir erkek olarak şemsiye taşımış ve kullanmış. Bunun üzerine erkekler de şemsiye kullanmış ve şemsiyelerine uzun süre "Hanway" demişler.

Şemsiyenin bugünü

Küresel ekonomide şemsiyenin yapıldığı yer tahmin ettiğiniz gibi Çin. Şemsiye imalatı Çin'in Guangdong, Fujian and Zhejiang eyaletlerinde yaygın. Örneğin, Shangyu şehrinde 1000 den fazla şemsiye fabrikası varmış. Amerikada yılda  33 milyon şemsiye satılıyormuş.Bunu yarattığı pazar 348 milyon dolar civarda imiş.

Amerikan Patent Enstitüsünde 2008 yılı itibarı ile şemsiyeye ait 3000 aktif patent varmış.  Amerikanın meşhur şemsiye üreticisi Totes'un geliştirme bölümü yöneticisi yeni önerilere kapıyı kapatmış. Nedenini de şöyle anlatıyor: "Şemsiye o kadar sıradan bir şey ki, herkes bir şey düşünebiliyor.Şu ana kadar düşünülmemiş bir fikirle gelinmesi zor."

Bir yorum

Üsküdar meydanında yağmurlu bir günde tanesi 5 liradan satılan Çin malı şemsiyeleri görünce bizim emektar şemsiyeyi hatırladım.Merak edenler için de şemsiyenin tarihçesine değindim.

Beş liraya satılan şemsiyeler sevimli idi, ama bir kişilikleri yoktu. Çok dayanıklı oldukları da söylenemezdi; "kullan ve at" ekonomisi. Çünkü şemsiye de tüketim malı olmuştu.

Dünyanın öbür ucundan gelen bu 5 liralık şemsiyeye bakıyorum. Taşıma, gümrük ve diğer giderleri de hesaba katınca acaba bunu kaça mal ettiler diye merak ediyorum. Eğer şemsiye imal eden bir fabrikam olsa bununla rekabet edebilir miydim diye kara kara düşünüyorum.

Evden tedbirsiz çıkmış, yağmuru görünce şemsiye alanlara bakıyorum. Fazla düşünmüyor, şemsiyeyi alıp açıyorlar.  Çünkü bir sandviç parasından da ucuz.  Bu durumda tüketim malında  tek ölçüt, en ucuza mal edebilmek. Çok az kârla satıp sürümden kazanmak.

Biliyorum, her şeyin bir ömrü var. Ancak elimde değil, oldum olası eşyalarımla duygusal bir bağ kuruyorum. Hepsinin bir anısı var.  "Kullan ve at" ekonomisine bir türlü alışamıyorum. Acaba siz de böyle misiniz?

Tüm yazılarını göster