ABD’nin 20 Ocak 2025'te göreve başlayan yeni başkanı Donald Trump, göreve başlama töreninde yaptığı konuşmada korumacı bir ticaret politikası uygulayacağını açık bir şekilde ifade etti: “Amerikan işçilerini ve ailelerini korumak için ticaret sistemimizi derhal yeniden yapılandırmaya başlayacağım.
Diğer ülkeleri zenginleştirmek için vatandaşlarımızı vergilendirmek yerine, vatandaşlarımızı zenginleştirmek için yabancı devletlere tarifeler ve vergiler uygulayacağız. Bu amaçla tüm tarifeleri, vergileri ve gelirleri toplaması için Dış Gelir Servisi'ni kuruyoruz. Bu, hazineye yabancı kaynaklardan büyük miktarda para akışı sağlayacak.”
Trump’ın temel hedefi, üretimi ABD’ye kaydırarak yerel üretimi ve istihdamı artırmak ve ABD’nin dış ticaret açığını azaltmak. Bu doğrultuda, ABD’ye yapılan tüm ithalatlara yüzde 10 ile yüzde 20 arasında, Çin’den gelen ürünlere ise yüzde 20 ile yüzde 60 arasında gümrük vergisi uygulamayı planlıyor. İlk başkanlık döneminde benzer tarifeleri sınırlı şekilde uyguladı; ancak bu politikalar dış ticaret açığını azaltmaya yetmedi. 2016- 2020 yılları arasında ABD’nin ticaret açığı, gayrisafi yurtiçi hasılanın (GSYİH) yüzde 3’ü civarında sabit kaldı.
Trump, hedefine ulaşmak için gümrük tarifelerinin yanısıra vergi politikalarını da kullanmayı planlıyor. 2017’de yürürlüğe koyduğu bireysel vergi indirimlerinin süresini uzatacak, ABD’de üretim yapan işletmeler için kurumlar vergisi oranını yüzde 15’e düşürecek. Ancak bu politikaların, hazineye 10 yıl içinde 3,3 ila 4 trilyon dolar arasında bir yük getireceği tahmin ediliyor. Bunun sonucu olarak, doların değer kazanması ve ABD’nin ithalat talebinin artması olasılık dahilinde. İronik bir şekilde, bu durum Trump’ın “dış ticaret açığını kapatma” hedefine ters düşerek açığın daha da büyümesine yol açabilir.
Türkiye’nin ihracatında ilk sırada yer alan Avrupa Birliği (AB), Trump’ın korumacı politikalarına yanıt vermeye hazırlanıyor. AB, 2013 yılından bu yana ABD ile bir serbest ticaret anlaşması için müzakere yürütüyor. Bu anlaşmanın gerçekleşmemesi durumunda bile, ABD’ye bağımlılığı azaltmak için diğer bölge ve devletlerle daha fazla serbest ticaret anlaşması yapmayı amaçlıyor. Ayrıca, Trump’ın ithalat tarifelerine misilleme olarak ABD ürünlerine uygulanan gümrük vergilerini yükseltme ihtimali masanın üzerinde duran araçlardan biri.
Öte yandan, Trump’ın genişlemeci mali politikalarının doların değerini artırıp ABD’nin ithalat talebini yükseltmesi halinde, AB’nin ABD’ye ihracatını sürdürebileceği bir fırsatın ortaya çıkabileceği düşünülmekte.
Tüm bu süreçte AB’nin kendi ekonomik ve teknolojik gücünü artırması ve uzun vadeli bir strateji geliştirmesi kritik öneme sahip. Nihayet, Trump’ın ABD’yi Paris İklim Anlaşması’ndan çekmesi ve petrol ile doğal gaz rezervlerinin kullanımını artırması, iklim politikaları açısından AB’nin liderlik rolünü üstlenmesine yol açacak. Burada, iklim politikalarını bağımsız olarak sürdüren ABD eyaletleriyle iş birliği yapılması olasılık dahilinde.
Trump dönemindeki korumacı politikalar, Türkiye ve Türkiye merkezli işletmeler için hem riskler hem de fırsatlar sunmakta. Bu süreçte dikkat edilmesi gereken ana noktaları şu şekilde sıralamak mümkün:
-AB ile Gümrük Birliği’nin güncellenmesi: Türkiye’nin AB ile arasındaki Gümrük Birliği’ni güncelleyerek ticari bağlarını sıkılaştırması, Türkiye’nin AB pazarındaki konumunu güçlendirmesi ve korumacı politikalara karşı bir kalkan oluşturması bakımından çok önemli.
-Yeni pazarlar: Türkiye’nin de serbest ticaret anlaşması ağını genişletmesi, Orta Doğu, Afrika, Asya, Güney Amerika gibi pazarlardaki fırsatları iyi değerlendirmesi gerekmekte. AB Meksika ile serbest ticaret anlaşmasını genişletti; Mercosur ile böyle bir anlaşma yapılmak üzere. Türkiye bu sürece dahil değil, ancak STA için görüşmeler sürmekte.
-ABD’de üretim: Yüzde 15 KV gibi Trump’ın yerel üretimi teşvik eden politikaları ve oradaki pazara doğrudan erişim, Türkiye merkezli işletmeler için ABD’de üretim yapmayı cazip kılacaktır.
-AB’de üretim: AB pazarındaki mevcut avantajlara ilaveten, AB’nin Trump politikalarına karşı kendi işletmelerini korumak üzere alacağı önlemler, AB sınırları içinde kurulan Türkiye merkezli işletmeler için de aynen geçerli olacak.
Sonuç
Trump’ın korumacı politikaları, dünya ticaretinde yeni bir dönem başlatmak üzere. Türkiye merkezli işletmeler için ihracat mı yoksa yurt dışında şirket kurmak mı daha mantıklıdır sorusunun yanıtı, kuşkusuz sektöre ve stratejiye bağlı olarak değişecektir.
Üç aya yakın bir süre önce “vergisel açıdan bunlardan hangisinin daha avantajlı” olduğuna ilişkin iki yazı yayınlamıştım (https://www. dunya.com/kose-yazisi/ihracat-mi-yoksa-yurt-disinda-sirket-kurmak-mi/751522, https://www.dunya.com/kose-yazisi/ihracat-mi-yoksa-yurt-disinda-sirket-kurmak-mi-2/752367). Almanya’da yaşayan ve hem oradaki hem de Türkiye’deki baroya kayıtlı şekilde her iki ülkede de şirket kuruluşu ve şube açılışı dahil işletmelere hizmet veren bir hukukçu olarak, işin hukuki kısmı kadar ‘pazar araştırması’nın ve gidilen yerdeki ‘iş kültürü’ne hakim olmanın da çok önemli olduğunu belirtebilirim. En azından Almanya bakımından verilen bazı bilgilere katılmamakla birlikte, bana da atıfta bulunulan şu yazıya dilerseniz göz atabilirsiniz: https://vergialgi.com/ihracat-yapmak-mi-yurt-disinda-sirket-kurmak-mi
Sonuç olarak, mevcut şartlarda bir değişiklik olmadığı sürece, ikinci Trump döneminde -sektöre ve stratejiye göre seçim yaparak- başka bir ülkede şirket kurma yoluyla ticaret genel itibariyle daha avantajlı gözükmektedir.