Topluca itibar kaybetmeye devam edeceklerdir!

İlter TURAN SİYASET PENCERESİ dunyaweb@dunya.com

Üç yıl önce kaybettiğim dostum siyasal bilimci Nelson Polsby'i şöhrete ulaştıran eserlerinden biri Amerikan Temsilciler Meclisi'nin kurumsallaşmasını konu edinen uzunca bir makaleydi. Kurumsallaşma sözünden yazarın kastettiği çok şey arasında kurumun diğer kurumlar karşısında kendi kimliğini kazanması; özgün normlar, davranış kuralları oluşturması; kurum üyelerinin kurumu benimsemeleri, kurumun itibarını korumaya önem vermeleri konuları bulunuyordu. Zamanla kurumun işlerini düzenli yürütmesi, saygınlığını koruması, üyeler arasında saygının egemen olması için kurallar gelişiyor, kuruma yeni gelenler de kıdemli üyelerden bu kuralları öğreniyorlardı. Polsby, Temsilciler Meclisi'nin yüz elli yıl öncesinde bugün düşünülemeyecek olaylara sahne olduğuna işaret ediyor, bir temsilcinin diğerine tokat atması, yüzüne tükürmesi ve karşılıklı silah çekilmesi örneklerini veriyordu. Ancak, günümüzde ulaşılan kurumsallaşma düzeyinde, üyelerin birbirine böyle davranması mümkün değildi. Davranış kurallarına uymayan bir üyenin, muhalifi ve muvafıkıyla, kurumun hiçbir üyesi tarafından onaylanması sözkonusu olamaz, bu kişi meslektaşları katında saygınlığını yitirir, yalnızlığa itilirdi.

Herhalde Polsby'nin meşhur makalesini bu hafta anmanın tesadüf olduğunu düşünmediniz. Geçtiğimiz hafta gerçekleşen olaylar biz vatandaşlar nezdinde parlamentonun saygınlığını arttırmadı, aksine hepimizi üzdü. Yüzyılı aşmaya başlayan deneyimimizde parlamentonun barışçıl, terbiyeli, kavgasız iş görmeyi yerleştirememiş olmasına üzülmekle yetinmemek, bunun nedenlerini irdelemek, durumu düzeltmek için neler yapılabileceğini ayrıntılı olarak düşünmemiz gerekiyor. Parlamentomuzun terbiye ve nezaket hudutları içinde iş görmesini engelleyen nedir? Birçok neden olduğu muhakkak. Benim hemen aklıma üç neden geliyor . İlkin, tamamen parti genel başkanlarına biat etmiş, yeniden seçilmeleri genel başkanının keyfine tabi zevattan oluşan bir yasama organının kendi kimliğini geliştirmesi kolay olmuyor. Milletvekillerinin referans aldıkları kurum Meclis değil partiler. Zaten parti başkanlarının da partizan kimliğe ek ayrı bir kurumsal kimlik gelişmesini arzuladıkları pek söylenemez. İkinci olarak, bizde muhtelif nedenlerden dolayı milletvekili devir hızı yüksek olduğundan, kuralların oluşması, yerleşmesi ve bir kuşaktan diğer kuşağa aktarılması da yetersiz kalmıştır. Askeri müdahaleler, partilerin kapatılması ve seçmen tercihlerinde hızlı değişmeler, çok kişinin sadece bir dönem milletvekilliği yapmasıyla sonuçlanmıştır. 1974 yılında parlamentoda anket yaparken milletvekillerine birbirleriyle ilişkilerini düzenleyen yazılı olmayan kurallar olup olmadığını sorduğumuzda, çoğu milletvekilinin soruyu kavramakta zorlandığını hatırlıyorum. Üçüncü olarak, milletvekillerimizin önemli bir bölümü, itişip kakışmanın, karşılıklı küfürleşmenin alışılagelmişin dışında kalmadığı kültür ortamlarından geliyor. Gerilimli anlarda bu kültüre rücu ediyorlar. Yaptıklarının ne kadar ayıp olduğunu idrakte zorlanıyorlar. Birçoğunun, mücadeleyi sözü esas alan becerilerle yürütecek donanımda olmaması, yadırganan davranışlara yönelmelerini kolaylaştırıyor.

Büyüklerimiz, "O benden özür dilesin!" "Hayır, esas o benden özür dilesin!" çizgisinde bir tartışmaya yöneldiler. Yapmaları gereken bir araya gelmek,, "Biz ne yapalım da, gelecekte kurumumuzun itibarını yerlere düşürmeyelim" sorusunda cevap aramaktır. Yoksa topluca itibar kaybetmeye devam edecekler!

Tüm yazılarını göster