Tempier ve Witelo 1

Gündüz FINDIKÇIOĞLU GLOKAL BAKIŞ debrovian@gmail.com

Thijssen (1998) kitabına Amalric of Bène'nin 1206 yılında Papa Innocent III tarafından papalık mahkemesine çağrıldığını ve sonuçta Paris üniversitesinde meslektaşlarının önünde öğretilerinden vazgeçtiğini açıklamaya zorlandığını yazarak başlar. Yazara göre bu mahkumiyet Paris üniversitesi kayıtlarına geçen ilk akademik sansür vakasıdır. Ancak 13. Yüzyılın sonuna doğru ortalıkta pek çok sansür edilen tezler listesi dolaşacak ve bunlar "İngiltere ve Fransa'da mahkum edilen tezler manzumesi" haline getirilecektir. Aslında 1277 Tempier mahkumiyetleri sırasında, 18 Mart 1277'de Oxford'da Canterbury Başpiskoposu Robert Kilwardy tarafından açıklanan mahkumiyet dışında bu işte İngiltere'nin fazla rolü yok gibidir. Paris üniversitesi 13 Yüzyıl boyunca hem özgürlükler, hem de özgürlüklere müdahaleler açısından en zengin deneye sahiptir. "Uzun 13. Yüzyıl" (1189-1306) boyunca entelektüel hayatta, yani teolojik-felsefi akademialarda olanların bir anlamda sonucu, sembolik momenti, hakkında geniş bir literatür bulunan Tempier olayıdır.  Olayın kendisine geçmeden birkaç açıklayıcı not vermek faydalı olabilir.

Önce 1277 mahkumiyetlerine götüren yolda tartışılanların ne olduğuna ve tartışma konularının nasıl ortaya çıktığına dikkat etmek gerekiyor. Aksi takdirde son derece sıradan bir görüşe saplanarak kilisenin akademik özgürlüğe müdahale ettiği ve "fikir/inanç özgürlüğünü" hayata geçiren bazı skolastiklerin üniversitede konuları tartışmaya açarak "katılığa", "toleranssızlığa" karşı bir entelektüel özgürlük agorası yaratmak istedikleri düşünülebilir. Oysa ki aşikar bir ortodoksinin teolojik evrende net biçimde ortaya konul(a)madığı bir dünyadan bahsediyoruz. Ayrıca skolastiklerin, hatta sadece felsefeciler veya sanatlar fakültesindekiler değil, teoloji bölümündekilerin ve dışarıdaki kilise ve/veya tarikat mensuplarının da ortodoksluk/sapkınlık (heresy ve heretic) çiftini tartışmanın içinde yol alırken tanımladıklarını söyleyebiliriz. Tartışmanın kendisi neyin kabul edilebilir, neyinse sapkınlık olduğunu tartışılırken norm koyarak ve sapkınlığın hukuki sonuçları ve ilgili hukuki süreçleri geliştirerek ilerleyebiliyordu. Zamanına göre son derece eğitimli -1326 Meister Eckhart (Paris), 1331-34 Thomas Waleys (Oxford) gibi dominikenlerin davaları örnek gösterilebilir- teologların zaten sınırı çizilmiş, Katolikliğin normunu koyan kurucu önermeleri gizlice yadsımaya kalkışmalarından ziyade, bizzat kendilerinin sapkınlığı ve sapkın kişiyi -bu ikisi ayrı olabiliyor- tanımlamaya kalkışmaları söz konusudur. Peki sapkınlık" (heresy) ve kişinin sapkın (heretic) olması neden aynı şey değildi ve aradaki fark özenle ayırd edilmeye çalışılmıştı? Burada William of Ockham'ın, ki kendisi de sapkınlıkla suçlanmış ve gıyabında mahkum olmuştu, açıklamasına başvurulabilir. Önceki sapkınlık suçlamalarında hatada ısrar etmenin (pertinacia) temel ayraç olduğunu görüyoruz. Hatta Meister Eckhart hatanın entelekte, sapkınlığınsa iradeye dair olduğunu savunmuştu. Esasen önermeler de doğru olmayabiliyordu (falsus), hatalı olabiliyordu (erroneus) ve sapkın olabiliyordu (hereticus). Ockham inanması gereken konuları sorgulayan kişinin ruhunun kurtuluşunu tehlikeye attığını bildirerek, sapkınlık suçlamasının geçerli olabilmesi için sadece önermenin sapkın olması değil,öneren kişinin de sapkın olması gerektiğini söylüyordu. Hatada ısrar etmek ve inatçılığın türüdür ki kişiyi sapkın yapıyor ve teolojik cehaletten kaynaklanan sapkınlıkları ayırarak, sadece bilinçli ve inatçı sapkınlıkların bu sonuca götüreceğini söylemiş oluyordu. Böylece sapkınlık yapan kişi (haereticians) inatçılık sonucu sapkına (haereticus) dönüşüyordu. Sapkın önermelerde bulunan kişinin hukuki süreçte -ki bu sadece üniversite bünyesinde yürütülen bir soruşturma olabiliyordu- tezlerini geri çekmesi (revocatio) sapkınlık suçlamasının  düşmesine neden oluyordu. İnatçılığın ötesinde, bizatihi ortodoksluk dairesini çizenin de sapkınlık olduğu söylenmiştir. Bunun nedeni ortodoksluğun sınırlarının bulanık oluşu ve vaka bazında akademik sansür tartışma ve ritüelleri geliştikçe sapkınlığın ortodoksluğu, ortodoksluğun da sapkınlığı karşılıklı tanımlamasıdır.   

Bunlar olurken aynı zamanda papaların fizik bilimlerine ve tıbba olan ilgileri son derece ileri düzeydeydi. Hatta bir tıp alimi papa olmuştur. Witelo'dan ve optikten bahsetmeye başlayınca detayları göreceğiz.

Tüm yazılarını göster