Teknolojik Gelişim: Learning - "Forgetting" -- "Un"l

Murat YÜLEK KÜRESEL BAKIŞ myulek@aya.yale.edu

"Yeniden Öğrenme"

Teknoloji geliştirme kapasitesi "öğrenme" süreciyle yakından alakakalıdır. 22 Mart'taki Küresel Bakış köşesinde iktisat literatüründe iyi bilinen "öğrenme" süreciyle birlikte pek bilinmeyen veya henüz literatüre girmemiş olan "öğrendiğini unutma,"  (forgetting) "bilinçli unutma"  (un-learning) üzerinde durulmuştu.

"Unutma", bir teknolojik bilgiyi kaybetmekden daha ileri bir soruna işaret eder;  teknolojiyi özümseme ve geliştirme kapasitesini kaybetmeye kadar uzanır. Osmanlı İmparatorluğu'nun son dönemi teknolojik açıdan "unutma" süreciyle açıklanabilir. Türkiye Cumhuriyeti'nde de benzer süreçleri yaşadık.

Ülkemiz açısından sonuç, 22 Mart yazısında altını çizdiğim gibi,  sanayileşmekten ziyade  "makineleşme; teknolojinin üreticisi olmaktan çok tüketicisi haline gelmek olmuştur. "Makineleşen" Türkiye, son 15 senede, asgari ücretle işçi çalıştırdığı tekstil sektöründen kazandığı ihracat gelirlerinin 20 milyar dolarlık kısmını İsveç, Finlandiya, Güney Kore ve ABD'deki üç-dört yabancı cep telefonu üreticisine geri vermiştir. Oysa "sanayileşen" Güney Kore, cep telefonu (ya da LCD televizyon ekranı) fırsatına en başta "uyananamış" olsa da. Derin tasarım ve geliştirme kapasitesini yoğunlaştırarak kısa zamanda sektörde önemli bir küresel oyuncu haline gelebilmiştir.

Bu hafta, "yeniden öğrenme" konusunu tartışmak istiyorum. Türkiye açısından önemli bir konu. Zira kalıcı ve ekonomik açıdan anlamlı gelir artışı ancak kalıcı verimlilik artışı ile oluyor. Bu da (yeniden) öğrenmeye dayanıyor.

Türkiye'nin (ve diğer gelişmekte olan ülkelerin) "yeniden öğrenme" sürecini "normal" akışında başlatmaları zaten geç kaldıkları sürecin daha da gecikmesini ve gelişmiş ülkelerle aradaki makasın daha da açılmasına sebep olduğu rahatça gözlemlenebilmektedir. Oysa, "geç" kalkınan (Almanya ya da Japonya) ve ondan da sonra kalkınan (Güney Kore gibi) ülkelerin tecrübesi, maliyetleri olsa da ister "big bang" deyin ister "kısa devre," süreci hızlandırıcı politikaların başarıya ulaşabileceğini gösteriyor.

Türkiye açısından, bu tür politikaların arkaplanını oluşturabilecek özel bir durum dikkati çekiyor: büyük altyapı ve üstyapı ihtiyacı. Bu ihtiyaç, Türkiye'yi bir taraftan yüklü bir tasarruf (iç veya dış kaynak) ihtiyacına zorlarken, diğer taraftan ise teknoloji özümseme ve geliştirme kapasitesinin yükseltilmesinde önemli bir rol oynayabilir.

Türkiye'nin alt ve üst  yapı ihtiyacı

Türkiye çeşitli sebeplerden büyük ölçekli alt ve üstyapı yatırımlarına ihtiyaç duyuyor: yüzölçümünün büyüklüğü, nüfus ve nüfus artış hızının yüksekliği, sürdürülebilir ekonomik büyüme hedefi, büyüme hızı potansiyelinin yüksekliği, Türkiye'nin belli başlı ana ticaret yollarının üzerinde olması ve bunun ülkeye sağladığı eko-stratejik konum. Buna, eksik de olsa mevcut altyapının yenilenme gereğini de eklediğiniz zaman ortaya devasa bir yatırım ihtiyacı ortaya çıkıyor.

Türkiye, bütçe kısıtları sebebiyle bu ihtiyacı yeterince karşılayamıyor. Bu da, Türkiye'de bir yandan kamu hizmet arzı seviyesi ve kalitesini düşürürken, diğer yandan da ülkenin ekonomik büyüme potansiyelini sınırlayarak rekabet gücüne menfi etki yapıyor.

Ancak, Türkiye'nin merkezi hükümet ve yerel yönetimler eliyle alt ve üst yapıya ayırabildiği kamu bütçesi imkanları ülkenin ihtiyaçlarına oranla kısıtlı da olsa, toplu olarak bakıldığında, yine de ciddi bir yekun tutmaktadır. Buna özel sektörün harcamalarını da eklemek gerekiyor. Bu da Türkiye'yi büyük bir yatırım malı tüketicisi haline getiriyor.

İşte bu büyük "tüketimden" Türkiye değil, büyük ölçüde bu malları üreten güçlü ekonomiler faydalanıyor. Örneğin:

·Türkiye'nin enerji açığı sadece petrol ithalatı talebini değil, türbin ithalatını da artıyor.

·Türkiye'nin ulaşım alt ve üst yapısı eksikliği metrobüsden, lokomotif ve Airbus'lara kadar Türk sirketlerinden daha çok Avrupa ekonomilerinin yüzünü güldürüyor.

·Savunma altyapısı ihtiyacı da keza ABD ve Avrupa şirketleri gözünde Türkiye'yi yağlı müşteri durumuna sokuyor.

Acaba, bu yüklü ithalat ihtiyacı, Türkiye açısından bir teknoloji geliştirme programının temel unsuru haline getirilebilir mi? Gelecek hafta devam edeceğiz.

Tüm yazılarını göster