Taşınan riskler gerçekçi olmayı zorlaştırıyor!

Uğur CİVELEK ARKA PLAN dunyaweb@dunya.com

Ülkemizde mali sektör ile ekonomi yönetimi ve Merkez Bankası arasında yaşanan görüş ayrılığını daha iyi anlamak için bugünün küresel koşullarında diğer gelişmekte olan ekonomilerde yaşananları anlamanın yararlı olacağını düşünüyorum. Her G-20 toplantısında Çin'e parasının değerlenmesine izin vermesi konusunda baskı yapılıyor fakat durum değişmiyor: Diğer gelişmekte olan ekonomilerde benzer bir çizgide yürümeyi tercih ediyor: Brezilya ekonomi yönetimi geçen hafta parasının hızla değerlendiğini görünce yeni önlemler almaya hazırlandığını açıklıyor. Bu tablo gelişmekte olan ekonomilerin tehlikeli şekilde ısındığına ve ekonomi yönetimlerinin rekabet gücü kaybına neden olmadan ve iç talep artışını frenleyerek duruma çözüm aramaya çalıştığına işaret ediyor; Bu yaklaşım sermaye akımlarını yönlendirme gücünü hâlâ elinde tutan gelişmiş ekonomileri rahatsız ediyor; evdeki hesaplarının çarşıya uymasını engelliyor.

Ülkemizde yaşanan tartışmaları da bu eksende değerlendirmekte yarar var. Önce soralım Türkiye ekonomisinde ciddi bir ısınma var mı? Evet var; geniş tanımlı para arzı ve bunu etkileyen kredi hacmindeki yıllık artış hızları, büyüme ve enflasyon hedefleri ile uyumlu olmayacak kadar yükse, net tasarruf açığını temsil eden cari açık kontrolsüz bir şekilde yükseliyor ve dış finansman kalitesi olumsuzlaşmaya devam ediyor. 2006 yılı Mayıs ayında yaşanan dalgalanma ve 2008 yılında etkisi hissedilmeye başlanan küresel kriz öncesinde de Türkiye ekonomisi benzer durumda idi, bu nedenle olumsuzluklardan en çok etkilenen ülkeler arasında yer aldı. Mali sektörün istediği yapılır ise kırılganlık ve belirsizlikte yaşanan artışı boşverip politika değişikliğine gitmeyelim dış finansman kalitesi bozulsa bile cari açık büyüsün, iç talep artışı için üretim cephesinde rekabet gücü kaybı olsun, Türk Lirası'nın değerlenmesi sayesinde enflasyon ve faizler kontrol altında kalsın!.. Gittiği yere kadar böyle devam etsin!.. Ekonomideki ısınmaya kayıtsız kalalım, politikalarda herhangi bir değişikliğe gitmeyelim!..

Bugünün küresel koşullarında, mali sektörün talep ettiği politika ????????? daha doğru olduğunu savunabilecek uluslararası bir kurum olduğunu sanmıyoruz. Cari açığı büyük ekonomiler ile büyük fazla verenlere yönelik tavsiye ve baskıların aynı olması mümkün değil. Bir tarafın tasarruf açığını azaltacak önlemlere yönelmesi normal iken diğer tarafın devasa boyutlara ulaşan tasarruf fazlasını eritmek için çaba harcamıyor olması sıkıntı yaratıyor. Tavsiye belli, cari fazla verenlerin iç  talebi arttırıp parasının değerlenmesi yolu ile rekabet gücü kaybına izin vermesi, büyük açığı olanların ise tam aksine yapması gerekiyor. Bu açıdan baktığımızda Türkiye ve Çin tam tezat bir görüntü oluşturuyor. Türkiye büyüyen cari açığına rağmen sanki cari fazlası varmış gibi gitsin isteniyor, Çin ise büyük tasarruf fazlasına rağmen açığı varmış ve bunu kapatmaya çalışıyormuş tırzı tercihlerden vazgeçmiyor. Sonuçta bir tarafta işsizlik kronikleşir ve ekonomi balonlaşır iken diğer taraf güçleniyor ve küresel dengeleri tehdit edecek hale geliyor. Euro bölgesinin bugün sorunlu olan, ekonomilerinde nerede hata yapıldığını irdelemek, bankalarımızın pek işine gelmiyor.

Beklentileri olumsuzlaştırarak kısa vadede günü kurtarmak ve siyasi tercihleri meşrulaştırmak adına yapılan hatalar euro bölgesini içinden çıkılmaz bir açmaya soktu. Zenginler klubü olma, belgelerarası dengesizlikleri azaltma yönündeki ütopik yaklaşımlar iç talep ve borçluluğu hızla yükseltir iken rekabet gücü kaybı dramatik oldu, balonlaşmaya kayıtsız kalındı. Farklı tercihleri benikseyenleri eleştirmek euro bölgesindeki yanlışları ve de yarattığı sonuçları değiştirmedi. Avrupa Merkez Bankası'nın temel girdilerde yaşanan fiyat hareketlerinin ikincil etkilerini önlemek adına faizleri yükseltmeye başlaması eski yanlışlara devam anlamındadır: Euro'nun değer kazanmasını sağlayarak enflasyonu besleyecek ikincçil etkileri bir süre geciktirebilirsiniz fakat balonlaşmış euro bölgesi ekonomilerinin patlamasını da hızlandırırsınız...

Türkiye ekonomisinde de tehlikeli düzeyde bir balonlaşma vardır ve kırılganlık oldukça yüksektir. Görüntü ile gerçek birbirinden ayrı yönde hareket etmiş, iç talep artarken cari açık büyümüş, faaliyet gelirleri erirken menkul ve gayrimenkel şeklindeki varlık değerleri şişmiş, sürdürülebilir olmayan bir rotada büyük tehlike sınırlarına çok yaklaşılmıştır. Tercih değişikliğinde geç kalınmıştır; bu aşamadan sonra ekonomiyi soğutmak adına yapılanlar yumuşak inişten çok yaşanacak olumsuzlukları geciktirmeye yönelik olabilir. İç talep ve kredilerdeki artış hızı kontrol altına alınacak faaliyet gelirlerindeki erime ve işsizlikteki artış potansiyelinin daha tehlikeli noktalara gitmesi engellenmeye çalışılacaktır. Bu süreçte büyüme ivme kaybeder iken enflasyonun yükseliş egiliminde olması masal niteliğindeki hikayelerle üretilen beklentilerin bozulması, varlık değerlerindeki şaşkınlığın kısmen azalması normaldir.

Mali sektörü bugüne kadar rahatlatan politikalarda son durak geride kalmıştır ve korkuların ecele faydası yoktur... Kendileri için istediklerini başkalarına çok görenlerin kaderi yalnızlık ve hayal kırıklığından başka bir şey olamaz... Mevcut tartışmalar yumuşak inişin mümkün olmadığı anlamındadır.

Tüm yazılarını göster