Tasarruf mu edeceksin, öyleyse zararı da göze al!

Alaattin AKTAŞ EKO ANALİZ ala.aktas@gmail.com

Doğrusu tuhaf bir ikilemle karşı karşıyayız. Daha doğrusu vatandaşın bu durumda kalmasına yol açıyoruz. Bir yandan kredi kartlarına sınırlamalar getirerek, kredi kullanımını kısıtlayarak tüketimi caydırıcı önlemler almaya çalışıyor, dolayısıyla vatandaşın harcamayıp tasarruf etmesini sağlamaya gayret ediyoruz, öbür yandan da vatandaşı “Tasarruf eden zarar eder” durumuyla yüzyüze getiriyoruz. Tam bir perhiz-lahana turşusu durumu!

TÜİK finansal yatırım araçlarının getiri oranları olarak beş yatırım aracındaki gelişmeyi izliyor. Bu çerçevede mevduat, hisse senedi, dolar, euro ve altının getirisine bakılıyor. Bu beş finansal araç içinde ekonomiye doğrudan katkı sağlayacak olan yalnızca mevduat. Hisse senedinde dolaylı olarak, bir anlamda Nasrettin Hoca’nın çalı hikayesindeki gibi bir katkı olabilir. Şirketler halka açılır ya da sermaye artırımına gider, bu şekilde fon sağlanır gibi... Ama bankada döviz mevduatı olarak tutulmadığı takdirde ne doların ekonomiye bir katkısı var, ne euronun. Elbette altın tasarrufundan da bir katkı beklememek gerekir.

Mevduat dışındaki dört finansal yatırım aracı, hisse senedindeki dolaylı ve sınırlı katkıyı saymazsak yatırım yapan için bir getiri oluşturabilir; ama ülke ekonomisine bir katkı söz konusu değil. Ama dedik ya, önemli olan mevduatın getirisi. Mevduat reel kazanç sağlayacak ki, vatandaş parasını bankada tutsun, bu para krediye dönüştürülsün, işadamına kaynak olsun, yatırım yapılsın. Ama bakıyorsunuz mevduatın getirisine, negatif. Ekim ayında da, ekim itibariyle son üç ayda da, altı ayda da, bir yılda da, yıllık ortalamada da hiç pozitif orangöremiyorsunuz. Hani bir dönem denirdi ya, gerçi son zamanlarda biraz farklı şekilde yine duymaya devam ediyoruz; “Dövize dokunanın ya da alanın eli yanar” diye. Şimdi de parasını mevduat olarak bankada tutanın eli yanıyor adeta.

Tamam, kimse demiyor ki para bankada tutulmasın ve yastık altına girsin. O zamanki kayıp çok daha fazla olacak elbette. Bankada tutulduğu sürece negatif oran küçülüyor, iyi kötü bir faiz var. Ama faiz bu kadar mı olmalı, insanlar paralarını enflasyona karşı bile koruyamama durumuna mı düşmeli?

Mevduatın getirisi enflasyona yeniliyorsa, “Tasarruf etmektense harcamak daha iyi” düşüncesi ön plana çıkıyor kuşkusuz. Neden düşündüğünüz bir alımı yarına bırakasınız ki... Birikiminiz yarın reel olarak daha azalacaksa eğer...

Başta da belirttiğimiz gibi bu durumda belirgin bir çelişkiyle yüzyüze gelmiş olmuyor muyuz? Hem diyoruz ki, “Aman harcamalar kısılsın”, hem de demiş oluyoruz ki, “Bir an önce ne alacaksanız alın, harcamanızı yapın, ne işiniz var tasarrufla ve hele o tasarrufu bankada tutmakla”... Bu ne yaman çelişkidir...

Enflasyon ekimde ezdi geçti

TÜFE ekimde yüzde 1.80 ile geçmiş yıl ortalamalarının bile altında gelmesine rağmen nedense şaşkınlıkla karşılandı. Geçmiş yıl ortalamalarının ekim için yüzde 2 olduğunu belirtelim.Kuşkusuz mevduat faizlerinin yalnızca ekim için TÜFE paralelinde değişim göstermesi beklenemezdi ve bu yüzden ekim ayında yüzde 1.37 gibi negatif bir oran ortaya çıktı. Ama negatif oran yalnızca ekime özgü değil ki... Ekimdeki enflasyonun da etkisiyle mevduat son üç ayda yüzde 1.21, altı ayda yüzde 0.95, son bir yılda yüzde 1.42, yıllık ortalama olarak da yüzde 1.76 zarar ettirdi.

Yani bankaya geçen yıl ekimde 1000 lirayla giriyorsun, bu ekimde reel olarak 985.8 lirayla çıkıyorsun. Ne o, tasarruf ettiniz!

Bu koşullara rağmen vatandaş yine de tasarruf ediyor, etmeye çalışıyor ve parasını ağırlıklı olarak mevduatta tutuyor. Çünkü görüyor ki diğer alanlar çok riskli.

Hisse senedi piyasası kurtlarla dans demek. Döviz alsa, yarın ne olacağını bilemiyor. Gördükleri başka, yetkililerin dile getirdikleri başka, kafası karışıyor. Altın vazgeçilmez tasarruf aracı gibi, ama son dönemde altında da öylesine keskin zik zaklar görüyor ki, ondan da uzak durmayı tercih ediyor. Sonunda geriye kala kala mevduat kalıyor ve zarar ettireceğini bile bile ağırlıkla mevduata yöneliyor.

Tüm yazılarını göster