Tarım ve hayvancılık alalında yatırım yaparken

Rüştü BOZKURT BUZDAĞININ DİBİ rustu.bozkurt@dunya.com

Fındıktan pamuğa, meyveden sebzeye, arpadan buğdaya, sütten ete tarım ve hayvancılık alanında sorunlu olmayan alanımız var mı?

İnsanın aklına çok uçta kalan sorular geliyor: Birisi özel olarak planlasa, bir ülkenin tarımını bu kadar karmaşık hale getirebilir mi?

Tarım ve hayvancılıkla doğrudan ya da dolaylı ilgisi olan, işin içinde yer alan; sorunları birebir yaşayanlarla sürekli görüşmeler yapıyoruz.

Herkes ülkemizin yerel iklimsel özellikleri, yararlanılabilir bitki çeşitleri bakımından olağanüstü potansiyelinden söz ediyor.

Tarım ve hayvancılık alanına yönelik "yatırım heyecanı" da giderek artıyor.

Elimizin menzilindeki kaynak

Tarım ve hayvancılık yatırımları söz konusu olduğunda iki temel ilkeyi anımsatmak istiyorum: Birincisi, bir toplum, elinin menzili altındaki var olan kaynakları iyi değerlendiremiyorsa, yeni kaynaklara erişmesi güç olduğu gibi, erişse bile etkin kullanması imkansızdır. Coğrafyamızın bize sunduğu değişik iklim özellikleri, farklı toprak yapıları, yarar üretebilen meyve ve sebze çeşitliliğini değerlendiremediğimiz zaman, piyasanın talep ettiği yenilikleri nasıl harekete geçirebiliriz? Bu açıdan bakıldığında, tarım,hayvancılık, ormancılık ve balıkçılık gelirleri bir ülkede zenginlik yaratmanın "gerek şartı" dır; "yeter şartı" değildir. İkincisi, tarım ve hayvancılık işletmelerinde verimliliği etkileyen bağımlı ve bağımsız değişkenler endüstri üretimine göre daha fazladır. Özellikle "kontrol edilemeyen etkenler", ıslah çalışmalarında "zaman boyutu", pazarlama ve işlemede "mevsimsellik" gibi etkenleri dikkate almayan yatırımların beklenen sonucu vermediğini sayısız örneğinden biliyoruz.

Tarım ve hayvancılık projelerinde "başlangıç noktasına hassas bağlılık" hiç unutulmaması gereken bir ilkedir. Net bir anlatımla söylemek gerekirse, toplam yatırım tutarının en az yüzde 2'sini ön-araştırmalara, proje hazırlanmasına, fizibilite hesaplarına ayırmayanların bir yanlışın kurbanı olmaları olasılığı son derece yüksektir.

Önce pazardan başlanmalı

Tarımsal üretimde gelişigüzel destekler, gözetim ve denetim eksikliği, bilgiye dayanmadan yapılan yatırımlar, bütünsel değil parçacı yaklaşımlar sıkıntıların temel kaynağını oluşturuyor. Örneğin, nar üretimini özendiriyorsunuz; ama nar üretiminde değer yaratma zincirinin diğer halkalarını gözetmiyorsunuz. O zaman iki yıl doğru dürüst para eden nar, arz artınca birden üreticinin emeğini bile karşılamaz hale geliyor. Bugün, son yıllarda gelişen nar bahçelerindeki ağaçların kesileceğinden söz edenler var. Akşehir, Afyon ve Kütahya yöresinde vişne ağaçlarının yol olma olasılığı çok yüksek. Süt fiyatları 40 kuruşlara düştüğünde inek kesimi gibi akıl almaz bir sonuca tanıklık ediyoruz. Çok değişik tohumların dar alanlara ekilmesi nedeniyle tam buğday ekmeği yapacak kaliteli buğday bulmanın güç olduğunu söyleyen sanayiciler var.

Sözün özü, fiyat istikrarını gözetmeyen, yatırım araştırmasına pazar boyutunda başlamayan, toprak analizi ile bitki ve meyvenin uyumunu önemsemeyen, dikim aralıklarından, makineli hasat gelişmelerinin farkında olmayan, sulama ve gübreleme sistemlerini yatırım aşamasında analiz etmeyen bir yaklaşımın istenen sonucu yaratması mümkün değil.

Büyük sorun indirgemeci algılama

Tarım ve hayvancılık projelerinde büyük sorunumuz "indirgemeci algılama"dır. Örneğin, siyasi irade çok parçalanmış arazi yapısında mülkiyet yapısında ciddi bir irade ortaya koymazsa, korkarız ki yapılacak yatırımların önemli bir bölümü "israf" edilecektir. Bu israf bir yönüyle "sınai tesislerin" verimsiz kalmasına yol açacak, öte yandan mevcut üretim düzeyini "koruma" ya da "geliştirme" amacıyla sağlanan destekler yerini bulmayacaktır.

Krizin başından bu yana, "…Selçuklu, Osmanlı ve Cumhuriyet dönemlerinde, kriz sonrasında yakaladığımız büyük fırsatları, hiç yüzleşmemiştik. Bu bin yıllık fırsatı doğru yönetmek zorundayız" diyoruz. Bu fırsatlardan biri de "örgütlü tarım ve hayvancılık alanıdır".Bir şartla, geleneklerin,göreneklerin olumsuz ve gelişimi engelleyen değerlerine tutsak olmazsak…İşlerimizi, alışkanlıkla değil analizle yaparsak… İşyerlerinde "ölçek ekonomisi" koşullarına uyarsak… "Alan ekonomisi" kurallarını bilir; akılcı ve doğru seçimler yaparsak… Yenilik-odaklı yaratıcı gelişmeleri arar, bulur ve hayata taşırsak…Geçimlik üretim anlayışını kırar, rençberliği rekabet edebilir "tarım işletmelerine" taşıyabilirsek… Çiftçi dalkavukluğu yapmayı bir yana bırakarak, onların rakip ülkelerdeki gibi örgütlenmelerine, verimli iş yapabilmeleri için gerekli bilgilerle donanmalarına, gözetim ve denetimle yanlış işleri yapmalarını engellersek… Gerçekten bin yılın fırsatını değerlendirmiş oluruz…

Tarım ve hayvancılık projelerini bütün yönleriyle, değişik boyutlarını dikkate alarak değerlendirmeliyiz. Bugünlerde, çoklu bakışa, açık ortamlarda alabildiğine özgür tartışmalara ihtiyacımız var, hem de pek çok ihtiyacımız var…

Tüm yazılarını göster