”Suyu tutmak gibi bir şeydi hepsi”

Faruk ŞÜYÜN ODAK kitap@dunya.com

Sene 1981'di sanırım. Hürriyet Gösteri Dergisi'nde Edip Cansever'in "Bezik Oynayan Kadınlar" şiirlerini yayınlamaya başlamıştık... Tepeden tırnağa âşıktım... Sevdiğim kadın da Edip Cansever diyordu... Onun şiirlerini ezbere okuyorduk... Ara Güler'in çektiği olağanüstü fotoğraflardaki ellerine hayrandık... Dünyanın en güzel elli insanlarından birisiydi Edip Cansever... Benim abimdi, arkadaşımdı... Tüm şiirlerinin bir arada yer aldığı "Yeniden" Cem Yayınevi'nden çıkacaktı ve ben, daha matbaadayken forma forma alıp okuyordum hayran olduğum şairini şiirlerini...

Bebek'teki Şadırvan'a gidiyor, içkiler içiyor, erikler yiyor, doğumgünlerini kutluyorduk Edip Cansever ile birlikte...

Ve ben, ezbere okuyordum Manastırlı Hilmi Bey'e mektupları:

"İşte şu yağmurlar, işte şu balkon, işte ben/ İşte şu begonya, işte yalnızlık/ İşte su damlacıkları, alnımda, kollarımda/ İşte yok oluşumdan doğan kent/ Hiçbir yere taşınıyorum, kendime sızıyorum yalnız/ Ben dediğim koskocaman bir oyuk/ Koltuğun üstünde, aynadaki yansıda/ Bir oyuk! sofrada, mutfakta, yatağımda/ Yaşamayı tersinden kolluyorum sanki/ Yetişip öne geçiyorum sık sık. / Sözgelimi/ Bir iki saatte bitiveriyor bir mevsim/ İyi/ Bugün pazartesi mi? kapının, pencerenin durumu/ Salıyı gösteriyor. / Salondaki büyük saati sattım/ Saatin ölçebileceği/ Herhangi bir zaman parçası yok/ Gittiği yeri bilmeyen böcekler gibiyim/ Bir oyuğa, oyulmuş bir yaşama/ Ne gereği var ki saatin/ Balkona çıkıyorum sürekli/ Yollar yollar yollar katediyorum sanki böylece/ Bir semtin ilk rengini alıyorum/ Örneğin Ümraniye'de bir çay bahçesindeyim/ Bazan/ Anılardan anılara bir yol
// (...) Ve balkon demirinde bir martı. / Dedim ki/ Deniz şuralarda bir yerde olmalı/ Çıt yok evin içinde/ Deniz şuralarda bir yerde olmalı/ Çıt yok/ Sanki dünyadaki bütün çay ocakları kapalı/ Ve göklerden tepelere inen bir sokak/ Ya da bir akarsuyum ben/ Denizse/ Şuralarda../ Yok önemi bir iki gün kaldı -martı-/ Balkonda /
Deniz de öldü sonra, martı da/ İyi iyi./ Suyu tutmak gibi bir şeydi hepsi/ (...) Sanki kar yağıyor da sürekli, Tepebaşı'ndayız/ Karlar gıcırdıyor ayaklarının altında/ Besbelli Gümüşsuyu'ndayız, Rus lokantasındayız/ -Ne tuhaf, biz her zaman her yerdeyiz ikimiz-/ Şarap içmişiz, üşüyoruz/ Dışarda dünya silinmiş/ İkimiz ikimiz ikimiz/ Böyle birkaç defa ikimiz/ (...) Bende herkes var, diyen bir kızın titrek/ Sesleri dökülüyor kucağıma."

Sonra ikinci mektup geliyor:

"Susmanın su kenarındayız bugün/ Ne kadar sevgiyle konuşsak -konuşuyoruz da-/ Korkuyoruz gözgöze gelince Hilmi Bey/ Korkuyoruz/ Sanki gözler rakiptir de birbirine -öyle değil mi-/ Ve bir yokuştan iner gibi oluyoruz/ Bir yokuştan bir yokuşa sürekli
- / Nereye?
- / Bilmem ki / Ellerimizde alkol sesleri, saçlarımızda/ Alkol sesleri/ Dağlarımızda, içdenizlerimizde/ Ve günler günlerin içinde öyle yavaş ki/ Yerine saplanıyor bir sürahi/ Pencereler şaşkın/ Perdeler bir uzak yol kadar uzun/ Ve balkon/ Kendi dudaklarında şimdi/ Donmuş bir tavus kuşu/ Bir tavus kuşu yontusu belki/ Ne tuhaf/ Demin de aşağıdan bir bando geçti/ Sormak isterdim sana/ Bir bando şefinin hüznü nedir Hilmi Bey/ Bir bando şefinin uykusu/ Nasıl bir uykudur ki Hilmi Bey/ Ne kötü/ Elimde bir çiçekle yaz geçti./ Ve bugün/ Çepçevre oturduk masanın başına gene/ Bezik oynadık Hilmi Bey -her gün oynuyoruz ya / Giysisiz, sadece kombinezonlarımızla -öyle işte-
// Oda çok sıcaktı -lal renkli çini soba-/ Seniha korse takıyor, yahudi matmazel/ Nerdeyse çıplaktı -terliyor terliyor terliyor-/ Ve Cemal bir köşeden bize bakıyordu/ Bakmıyor gibi bakıyordu/ Durmuyor gibi duruyordu da/ Benim anlamadığım işte bu/ Dün dudağını kesti çarşıda/ Kırmızı bir balıkla oynuyordu/ Öptü bir ara balığı -neden-/ Öperken dudağını kesti/ Balık da kırmızıydı, kan da/ Ve balık yüzerekten geçti -gördüm iyice-/ Dudaklarından/ Durdu Cemal gibi biraz ötede/ Durmuyor gibi durdu/ Ağlamadı, hiçbir şey söylemedi/ Bu çocuk anlaşılmayanın ta kendisi/ Yalnızca sordu, bu yüzden sana soruyorum ben de/ Melekler dişi midir Hilmi Bey/ Dişidir diye tutturdu/ Yani ben../ Öyleyse neyim (...)"

29 yıl geçmiş bu şiir yazılalı, Edip Cansever'i kaybedeli ise 24... Onun şiirleri benim için hep çok genç... Ben, daima Edip Cansever'I seviyorum... Ya aşklar... Onlar? Sahi, melekler dişi midir?

Tüm yazılarını göster