Susun! Biz de biliyoruz ama uluorta söylenmez!

İlter TURAN SİYASET PENCERESİ dunyaweb@dunya.com

SİYASET PENCERESİ / İlter TURAN Devir tek parti devri. Devlet büyüklerimiz Ankara-İstanbul arasındaki seyahatlerini trenlere eklenen meşhur beyaz vagonla yapıyorlar. İstanbul'a gidecek bir Fransız çift gara gelmiş. Her yer tıklım tıklım, beyaz vagon bomboş. Bilememiş, girip, yerleşmişler. Vagonun yolcusu asabiyeti ile maruf Ali Çetinkaya, namı diğer Kel Ali. Hizmetkar Fransızlar'ı görünce telaşlanmış. Fransızlar'ın adamın söylediklerinden bir şey anladıkları yok fakat her cümlede bir Ali kelimesini duyuyorlar. "Eyvah, Ali Bey gelirse ne deriz?", "Çabuk gidin, Ali Bey kıyameti koparır vallahi!" "Ali Bey beni yaşatmaz!" Sonunda meraklarını yenemeyip "Quelle Ali?" diye sorunca, hizmetkar, elini ağzına götürmüş, "Susun!" demiş, "Biz de biliyoruz keldir ama bu laf uluorta söylenmez." Geçen hafta Aysun Kayacı adında bir manken hanım, televizyonda patlamış: "Dağdaki çobanla benim oyum aynı mı olsun yani?" Durum fıkramızdaki gibi. Türkiye'de bu ifadeye katılan insan sayısı az değildir ama uluorta söylemeyi doğru bulmazlar. Nitekim, geçmişte tahsilli olanların ağırlığı daha fazla oya sahip olmaları gerektiği tartışmalarını yaşamıştık. Ayrıca, ülke siyasetinden memnun olmayan bir kısım seçmenin, sürekli sıkıntılarımızdan halkın cehaletini sorumlu tuttuklarını da dinlemişsinizdir. Demokrasimizin sorunlarını cehaletle açıklamanın yaygın kabul görmesinden öteye, galiba bizim demokrasi anlayışımızda sorunlar var. Yerleşik demokrasilerde, demokrasinin işlevi farklı çıkarları bağdaştırmak olarak görülür. İnsanlar kendi çıkarlarını temsil edecek kişileri seçerler. Bir kısım seçmeni küçümsemek, hatta aşağılamak kimsenin aklına gelmez. Zaten, cahil olsalar dahi, bireylerin çıkarlarını algılamaktan aciz olduklarını iddia etmek kolay değildir. İnsanların çıkarları yönünde makul tercihler yapacakları fikrini peşin bir doğruymuş gibi kabul edebiliriz. Temsilci olarak seçilenlerin sosyo-ekonomik nitelikleri ise zaten ortalamanın üzerindedir. Ülkemizde seçmenlerin okumuş, donanımlı, maddi imkanları nisbeten iyi ve kendini "çağdaş" gören bir bölümü, demokrasiyi farklı çıkarları bağdaştırma aracı olmaktan çok, akil kişilerin tartışmalar sonunda en doğru çözümü bulma çabası olarak görüyor. Demokrasi aracılığıyla çıkar dağıtılmasını küçümsüyor, bunu bir sapma, bozulma, "doğru" çözümlerden uzaklaşmak olarak değerlendiriyor. Kamu kaynaklarının dağıtımından aldıkları payı ancak demokratik siyaset aracılığıyla artırabilen insanlarımız ise kendilerini siyasetten dışlayan bu tutumun sahibi kadrolardan, partilerden uzak duruyorlar. Akil adam yönetimi isteyenler, bu ilgisizliği kendini beğenmiş tutumlarının değil seçmenin cehaletinin ürünü olarak görüp, Aysun Hanım'ın ortalıkta söylediğini aralarında konuşuyorlar. Oyu kıt bir partinin genel başkan yardımıcısı gibi, seçim yenilgisi dolayısıyla seçmeni suçlayanlar da bulunabiliyor. Gazetelere bakılırsa, Aysun Hanım mahkemeye verilecekmiş. Esas sorun onun gibi düşünen önemli bir kitleye demokrasinin bir çıkar çatışması-uzlaşması sistemi olduğunu anlatmaktır. Yoksa, malumatlı olmadığı aşikar bir genç hanımı yargıya vermek, "Sus, böyle şeyler uluorta söylenmez!" demekten öteye bir anlam taşımaz. Esas zihniyet yenilenmeli ama o da kuşaklar değişmeden pek olmuyor.

Tüm yazılarını göster