Sürdürülebilir kalkınma için birlikte çalışmak şart

DİDEM ERYAR ÜNLÜ YAKIN PLAN didem.eryar@dunya.com

GYİAD Başkanı Pınar Eczacıbaşı'nın dediği gibi "Sürdürülebilir kalkınma şirketlerin yerel ve küresel piyasalardaki konumunu belirliyor." Daha iyi bir dünya için, tüketim ve üretim alışkanlıklarını belirleyen büyük şirketler başta olmak üzere, herkesin aynı hedef doğrultusunda birlikte çalışması gerekiyor.

Sürdürülebilirlik kavramı şirketlerin en önemli gündem maddesi oldu. OECD, mevcut ekonomiden sürdürülebilir ekonomiye geçmenin aracını "yeşil büyüme stratejisi" olarak tanımlıyor. Bu strateji, enerji verimliliğinin artırılması, doğal kaynak kullanımının azaltılması, enerji güvenliğinin artırılmasını ön plana çıkaran düşük karbon ekonomisine geçişi içeriyor. Bu geçiş sürecinde iş dünyasına çok büyük görevler düşüyor.

Sürdürülebilirlik Akademisi de, işte bu amaçla yeşil iş dünyasının deneyimlerinin paylaşıldığı bir platform olmayı hedefliyor. Odak Kurumsal tarafından gerçekleştirilen ve Genç Yönetici ve İş Adamları Derneği'nin (GYİAD) destek verdiği girişim kapsamında ekonomik, toplumsal ve çevresel sürdürülebilirlik için eğitim çalışmaları, konferanslar, araştırmalar düzenlenecek; Türkiye ve dünyadan yeşil iş dünyasının deneyimleri paylaşılacak.

Sürdürülebilirlik Akademisi'nin ilk toplantısı GYİAD ve Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı (UNDP)'den uzmanların katılımı ile gerçekleşti.

Toplantının en ilgi çekici bölümlerinden biri ise WWF Başkan Yardımcısı Jason Clay'in videodan sunulan konuşmasıydı. Bir ABD'linin, bir Afrikalıdan tam 43 kat daha fazla tükettiği gerçeğini hatırlatan Clay, sürdürülebilirliğin bir rekabet meselesi olması ve herkesin ortak çalıştığını bir konuya dönüşmesi gerektiğini vurguluyor. Yani sürdürülebilirlik için Pepsi ile Coca Cola'nın; Greenpeace ile WWF'nin; ABD ile Çin'in birlikte çalışması lazım. Clay'e göre, sürdürülebilirliğe ulaşma sürecinde önemli olan, nerede, neyle ve kiminle harekete geçileceğinin doğru belirlenmesi. İşte Clay'in önerdiği çözüm:

"Dünya genelinde biyo çeşitlilik açısından son derece zengin olan 35 bölge var. Çalışmaların bu bölgelerde yoğunlaşması ve bu bölgelerdeki zenginliklerin korunarak değerlendirilmesi gerekiyor. Odaklanılması gereken ikinci nokta yaşamsal önem taşıyan emtialar. Bu kapsamda öncelik taşıyan 15 emtia var. Ve bu 15 emtianın yüzde 70'i dünya genelindeki 300-500 şirketin kontrolünde. Küresel üretim ve tüketim alışkanlıklarını değiştirmek için bu şirketlere ulaşmak gerekli. Bu kadar büyük bir sayıya ulaşmak mümkün olmadığından, en büyük 100 şirketi belirledik. Bu şirketler 15 öncelikli emtianın yüzde 25'ini kontrol ediyorlar. Eğer bu şirketler sürdürülebilir ürün talebinde bulunurlarsa, küresel üretim alışkanları da yüzde 40-50 oranında değişir."

Clay'in dediği gibi sürdürülebilir ekonomiye geçişte en büyük görev büyük şirketlerin CEO'larına düşüyor. Büyük şirketlerin sürdürülebilir ürünler talep etmesi, üreticilerin ve tüm tedarik zincirinin de sürdürülebilir bir yapıya geçmesine yol açacak. Şirketler değişirse, süreç de kendiliğinden değişecek.

UNDP: KOBİ'ler kilit öneme sahip

Birleşmiş Milletler Sürdürülebilir Kalkınma Programı Yöneticisi Katalin Zaim de, üretim ve tüketimde alışkanlıkların değiştirilmesi için doğru politika araçlarının belirlenmesi gerektiğini kaydederken, Clay gibi iş dünyasının rolüne değiniyor. Düşük karbon ekonomisine geçişte KOBİ'lerin kilit role sahip olduklarının altını çizen Zaim, bu kapsamda yeşil iş imkanlarının yaratılması için eğitim gerekli diyor. İnşaat, rüzgar ve güneş gibi yenilenebilir enerji alanları, akıllı ölçümler gibi sektörlerde yeşil iş imkanlarının hızla artacağını söyleyen Zaim, bu kapsamda yeşil beceri, yeşil insan sermayesi, yeşil tedarik ağı ve zincirinin yerel işletmelere çok büyük rekabet avantajı sağlayacağını ifade ediyor. Düşük karbon ekonomisine geçişte gerekli olacak politika araçlarını, "yeşil pazarların geliştirilmesi; yeşil teknoloji ve yeniliklerin teşvik edilmesi; enerji sektörünün yeşillendirilmesi; yeşil büyümenin kalkınma ile birleştirilmesi; yeşil ekonomiye geçiş için ticaret politikalarının belirlenmesi ve yeşil büyüme göstergelerinin geliştirilmesi" olarak sıralayan Zaim, "DPT 10. Planında, büyüme göstergelerinin sürdürülebilirliğe daha fazla odaklanması gerekecek" diyor.

Sürdürülebilir Akademi programına destek veren GYİAD Başkanı Pınar Eczacıbaşı da, sürdürülebilirliğin iş süreçlerine dahil edilmesinin önemine değinirken, şirketlerin en önemli sermayesinin doğal kaynaklar ve insan olduğuna dikkat çekiyor. "Sürdürülebilir kalkınma şirketlerin yerel ve küresel piyasalardaki konumunu belirliyor" yorumunda bulunan Eczacıbaşı, Türk şirketleri sürdürülebilir kalkınmada dünya standartlarını yakalamak zorundalar" diyor.

Bu arada, değinmek gereken önemli bir nokta daha var: Sürdürülebilirlik Akademisi'nin ilk konferansı, enerji verimliliği, sürdürülebilir kalkınma, düşük karbon ekonomisinde çevre politikaları ve yeşil büyüme üzerine gerçekleşti. Katılımcıların çok büyük bir çoğunluğunu kadınlar oluşurdu. Akademi dünyası, sivil toplum kuruluşları ve şirket yöneticileri kadınlar. Çevreye, yeşile, gelecek nesillere duyarlı kadınlar. Görünen o ki, dünyayı kadınlar kurtaracak. 

IFC: Türkiye'de sürdürülebilir yatırımlar olgun bir seviyede değil; ama artacak

Dünya Bankası kuruluşu IFC Türkiye'de sermaye piyasaları aracılığı ile gelen   sürdürülebilir yatırımların büyüklüğü ile ilgili bir araştırma raporu yayınladı. Raporda Türkiye'de sürdürülebilir yatırımların sınırlı miktarda olduğu, ancak bu miktarın artabileceği belirtiliyor.

"Türkiye'de Sürdürülebilir Yatırımlar" raporu, Türkiye'de sürdürülebilir yatırımlar ile ilgili farkındalık seviyesini, mevcut durumu ve var olan talebi incelemenin yanı sıra, bu tür yatırımlara yönelik fonların artırılması ile ilgili fırsatları da belirliyor.

Rapora göre sürdürülebilir yatırımlar, çevresel sürdürülebilirlik, sosyal etki ve kurumsal yönetişim risklerinin yatırım kararları içerisine dahil edilmesi ile gerçekleşiyor.

IFC Orta Doğu, Kuzey Afrika ve Güney Avrupa Direktörü Dimitris Tsitsiragos hazırlanan raporun IFC'nin sürdürülebilir yatırımları teşvik etme amaçlı çalışmalarının bir parçası olduğunu söylüyor ve şu yorumlarda bulunuyor: "Araştırma Türkiye'de sürdürülebilir yatırımların henüz olgunlaşmamış bir seviyede olduğunu gösteriyor. Ancak Türkiye, iyi düzenlenmiş bir bankacılık sektörü, emeklilik fon sistemi, sürdürülebilir büyüme öngörüleri ve rekabetçi bir pazar gibi güçlü yönlere sahip. Bu avantajların Türkiye'de sürdürülebilir yatırımların artmasına destek olacağına inanıyoruz."

Raporu IFC ile birlikte hazırlayan 

Illac Araştırma ekibini yöneten Sabancı Üniversitesi profesörü Melsa Ararat ise "Türkiye'deki menkul kıymetlerin  büyük bir çoğunluğunu kontrol eden aileler sürdürülebilir yatırımların gelişimini sağlayabilir ya da engelleyebilirler. Onların yapacağı seçimler  bu sektörün ve şirket-toplum ilişkilerinin geleceğini  belirleyen bir  unsur olacaktır" diyor. Rapordaki bazı bulgular şöyle:

· Türkiye'de hızla uluslararası hale gelen kurumsal sektörün büyümesi, sürdürülebilir yatırımları ve uluslararası kaynaklardan gelen uzun vadeli fonları çekebilmesine bağlı. Ancak ülkedeki düşük birikim oranları ve devlet borçlanmasının özel sektör borçlanmasına olumsuz etkisi, sürdürülebilir yatırımların gelişimini engelleyen yapısal bariyerler arasında yer alıyor.

· Rapora göre mevcut durumda Türkiye'de çevresel, sosyal ve yönetişim konularını göz önüne alan sürdürülebilir yatırımların miktarı, iyimser bir tahminle ve girişim sermayesi yatırımları da dahil edildiği takdirde yaklaşık 4 milyar dolar.

Tüm yazılarını göster