Son durum ve TCMB

Gündüz FINDIKÇIOĞLU GLOKAL BAKIŞ debrovian@gmail.com

TCMB faiz indirmeye istekliydi ve şimdi enflasyon açısından 2010'da ve hatta 2011'de tehlike görmüyor gibi. Açıklama bu yönde. Neden? TCMB Ekonomide canlanma yavaş olacak ve 2010'da gerçekleşebilecek düşük, pozitif 1-2% GDP büyümesi enflasyon yaratacak kadar talep baskısı oluşturmayacak görüşünde. Bu durumda ilk hedef O/N gösterge faiz %7.5, sonrasında %7. Piyasa faizi tek haneye düşecek ve orada kalacak görüşünde. Zaten %11'in altına indi. %7 gösterge faiz (basit), ve %9.5 benchmark bileşik gibi bir kombinasyon olabilir kanısındalar. Böylece devletin faiz harcamaları daha da düşecek ve faiz dışı harcamalarını kontrol altına almaya başlarsa TCMB'nin eli de güçlenmiş olacak, ki zaten TCMB'nin stratejik bakışı orta vadeli mali uyumu ön koşul olarak algılıyor. Aslında aylar önce "böyle bir niyeti olabilir" tarzı konuştuğumuz %5 gecelik faiz hedefi de hala akıllarının bir ucunda gibi görünüyor. Olur mu? Zor. Enflasyon 2011 sonrası %3-4 aralığında stabilize olabilirse, %7 piyasa faizi, %5 gösterge, %3-4 büyüme ve 20 milyar USD cari açık gibi oldukça dengeli ve geçmişten çok farklı bir model gündeme gelebilir. IMF'nin şu anki vizyonu da aslında bu yönde. Yeniden aşırı değerli kur, yüksek cari açık, yüksek dış kaynak girişine dayalı bir büyüme istenmiyor ve istenmemeli. Ancak, böyle bir model tek başına TCMB tarafından kurgulanıp hayata geçirilemez. Bambaşka şartların, kalıcı verimlilik artışının ve iyi düşünülmüş bir sanayi politikasının uygulanması da gerekiyor. Peki gelecek böyle olabilir mi? Olamasa bile bu yönde bir strateji beyanı var ve ilk hedef gecelik faizi %7.5 seviyesine düşürmek olabilir. Önce 50 bps, sonra 25 bps veya 2 kere 50 bps ve son bir 25 bps indirim şeklinde iki alternatif olabilir. 

Bankacılık sektörünün durumu şu anda sağlam. Bu ne demek? Döviz likiditesi sorunu yok ve TL likiditesi de, repo finansmanı ve mevduat verileri dalgalanmakla beraber, sorun oluşturmuyor. Haziran ayının son haftasında repo fonlamasında görülen artış Temmuz başında, 30 Haziran geçtikten sonra, derhal sönmüş ve mevduat artışı da tersine dönmüş durumda. 3 Temmuz ile biten haftadan sonra mevduat artışı tekrar başlamış da olsa Haziran sonuna doğru gördüğümüz hareket likiditeden çok bilanço açıklama tarihiyle ilgili görünmekte. Yani, TL mevduatta artış Haziran ayında olup, esas olarak özel mevduat bankalarında büyük artış var. Bu artış 30 Haziran sonrası ortadan kalkıyor ve repolardaki yükseliş de aynı şekilde Temmuz başı yok oluyor. Diğer mevduat ve repo kaynaklı mevduat (BDDK'nın bilgi için kaydıyla yayınladığı bir veri) 30 Haziran öncesi artışı esas itibariyle açıklıyor. Buradan YP mevduat açısından sorun olmadığı, TL mevduattaki artışın da TL likidite kaygısından olmayıp, dönemsel olduğu sonucu ilk elde çıkarılabilir görünüyor. Takipteki kredilerde artış sürmekle beraber en yüksek oran kredi kartlarında ve son önlemlerle beraber kredi kartındaki TGA oranının tepe yaparak çok daha yükseğe çıkmaması beklenebilir. Beklenmeyen bir gelişmeyle karşı karşıya değiliz. Kredilerde bütün dünyada olduğu gibi artış kamu bankaları kaynaklı olacak -bu arada kredi kartlarında takip oranı yüzde 10'u aşsa bile, özel bankalarda en yüksek artış oranı da yine kredi kartı işlem hacimlerinde görülüyor. Özetle, senelik repoya kadar uzun vadede fonlama sağlayan Avrupa Merkez Bankası ve bankaları 3 aylık fonlayan Fed gibi heryerde merkez bankaları mali sistemi düşük faiz ve likidite ile desteklemeye devam ediyor. Ancak bu fonlar krediye dönüşmüyor -ve bazı şartlar yerine gelmeden dönüşmez de. Türk bankacılığının göreceli sağlamlığı tüm göstergelerde görünüyor. Üstelik sistemde gelecekteki karlardan ve piyasa düzeldikçe, zamanla yüzdürülebileceği düşünülerek zarar yazılmayan IMF'ye göre USD 4 trilyona varan bir toksik varlık sorununun en küçük benzeri bile yok.   

Tüm yazılarını göster