Solun açmazları (3)

Gündüz FINDIKÇIOĞLU GLOKAL BAKIŞ debrovian@gmail.com

GLOKAL BAKIŞ / Gündüz FINDIKÇIOĞLU findikciog@tskb.com.tr Bu söylenenlerden iki sonuç çıkarmak mümkün: (a) İşçi sınıfı -aslında herhangi bir sınıf- evrensel ve tarihsel bir vizyonun taşıyıcısı/aktörü olarak başarı sağlayamaz(dı) ve/veya böyle bir vizyonda kendisine atfedilecek rolü oynayamaz(dı). Oynamaya teşebbüs edecek duruma gelmesi dahi düşük ihtimaldi. (b) İşçi sınıfı bir zaman tutarsızlığı sorunuyla da karşı karşıyaydı: Aşağı yukarı bütün dramanın sınıf kendisini politik olarak kurup konsolide ederken oynanıp bitmiş olması gerekiyordu. Çünkü dayanışmacı-kolektivist bir toplumun kuruluşuna aktörlük yapabilmesi için sınıfın hem temsil ve mücadele dolayımlarını önceden kurması, hem de bu dolayımların getireceği kazanımları tam olarak temellük etmemesi lazımdı. Merkeze dayalı projelerin çok daha yüksek siyasi ve sosyal şanslarının olmasının nedenine bu açıdan da bakılabilir. Sadece merkezi projeler köşeli aidiyet sorunlarına ve politik iradenin zamanla zayıflaması tehlikelerine maruz kalmaksızın kısa bir zaman diliminde gerçekleştirilebilir. Ama merkeze dayalı projeler zaten radikal olmadıkları için de bu böyledir. Ortadaki -veya merkezdeki- seçmen (median voter) teoreminin arkasında yatan asil saik budur ve, bu teoremin, kelimesi kelimesine doğru olmamasına rağmen, en yüksek olasılıkla gerçeği yansıtma şansına sahip olması da bu yüzdendir. Bir işçi sınıfı çağrısı ve ideolojik adlandırması olarak sosyalizm zorunlu şart olarak -ama asla yeterli şart değil- ancak işçilerin toplumun yarısını bir hayli geçmeleri durumunda bir "merkez projesi" kimliğine bürünebilirdi. Kapitalizm bu zorunlu şartı yaratmadığı için bu vizyon realize olamadı. Ancak yaratsaydı dahi, yukarıdaki yorum doğruysa, söz konusu olasılık yüksek değildi. Seçime dayalı sosyalizmi benimseyen partiler aslında orta sınıflara açılmayı da tam olarak başaramadılar. İşçi sınıfına sınıfsal aidiyete yönelik bir propagandayla gitmekten kısmen vazgeçerek orta sınıflara 'kitleler', 'yığınlar', 'çalışan sınıflar' retoriğiyle ulaşmaya çalıştıkları ölçüde sınıf aidiyetinin önemini bizzat kendileri azalttılar. Öte yandan, işçi sınıfının özgül partisi olmaktan vazgeçtikleri ölçüde bu sınıfın desteğini de yitirmeye başladılar. İşçi sınıfının desteğini yitirmekten korktukları için, bu bir siyasi kimlik kaybı sorunuydu, bu yöndeki gelişmelere aşırı duyarlı oldular ve orta sınıflara doğru 'fazla açıldıklarını' hissettikleri anda tekrar sınıf vurgusuna geri dönmeye çalıştılar. Bu yüzden Avrupa'da işçi hareketinin siyasi tarihi küçük burjuvaziyle işçi sınıfı arasında bitmek bilmeyen bir salınımla, aidiyet ve hitabet probleminin tezahürleriyle doludur. Bu tam olarak bir radikallik sorunu da değildir: İşçi sınıfının reformist bir çemberde konsolide olması ölçüsünde 'saf' bir sınıf partisi olmak sınıfın korporatist çıkarlarını savunmaktan öteye götüremezdi. Orta sınıflara hitap etmeye çalışıldıkça işçi sınıfının korporatist taleplere dayalı desteği yitirildi ve bizzat sınıf ayrımının ayırt edici önemi azalmaya yüz tuttu. İşçi sınıfına münhasıran tekabül edilmeye çalışıldıkça da seçim kazanma şansı azaldı ve yeniden orta sınıflara açılma ihtiyacı doğdu. Bu dilemma demokratik hakların kazanılmaya başlandığı ilk günlerden itibaren önderlerin önüne çıktı ve sorunla yüz yüze gelindi. Ancak, yaklaşık yüz yıllık bir süre boyunca, dilemmadan çıkılamadı. Türkiye'nin sosyalist solun ve işçi sınıfının yukarıda değinilen dilemmalarıyla gerçek bir ilgisi, ilişkisi, denkliği hiç varolmadı: Böyle bir konu zaten tarihi olarak mevcut değildi. Dolayısıyla, bu konuda anılar ve acılar dışında pek bir şey söylenemez. Türkiye'nin sosyalist solu, 1960'larda -daha öncesini dile getirmiyorum bile- ortaya çıkışının yarattığı kuruluş dinamikleri itibariyle, 1960-80 arasının 3. Dünyacı parantezinde soluk bir gölge olarak kalmaya mahkumdu ve parantez toplumda iz bırakmadan kolayca kapanıverdi. Gerçek budur ve neoliberal yükselişin kendi dilemmalarının varlığı sosyalist solun iz bırakmadan sönüşüne ne bir ethos, ne de bir aura kazandırabilir.

Tüm yazılarını göster