Şok faiz artışının politika penceresinden tefsiri

İsmet ÖZKUL KRİTİK AÇI ismetozkul@gmail.com

Merkez Bankası, Salı gecesi tam bir U dönüşü yaptı. Uzun zamandır faizleri düşük tutmakta ısrar etmekle eleştirilen Merkez Bankası, bir anda beklentilerin de çok üzerinde faiz artışları yaptı. Yine uzun zamandır karmaşık ve anlaşılması zor bir para politikası izlemekle eleştirilen Merkez Bankası, bir anda politikasını sadeleştirme kararı aldı.

Daha bir hafta önce hedefinin çok üzerinde seyreden enflasyona ve kurlardaki bütün oynaklık ve artış eğilimine karşı eski politikasını savunuyordu. Bir hafta sonra eleştirilere rağmen ısrarla savunulan eski politika terkedilerek, eleştirenlerin önerdiği politikalar sert bir şekilde uygulamaya sokuldu.

Bir haftada ne değişti de Merkez Bankası böyle keskin bir dönüş yaptı?

Keskin dönüşü, “Merkez Bankası, izlediği politikanın kurların böylesine yükselmesini önlemeye yetmeyeceğini, bunun enflasyondaki etkisinin geçici değil uzun süreli olacağını bir hafta önce görememişti, şimdi gördü” diye açıklamaya kalkmak, ikna edici olmadığı gibi Merkez Bankası yöneticilerine ve uzmanlarına da haksızlık olur. O koltuklarda oturan kişilerin her birinin bunları görebilecek bilgi ve tecrübeye sahip olduklarını biliyoruz.

Bu yüzden keskin dönüşün nedenini, Merkez Bankası’nın dışında aramak daha gerçekçi olur. 21 Ocak’taki Para Politikası Kurulu (PPK) toplantısından sonra 3 milyar doları aşan müdahale ve yüzde 9 faizle ek parasal sıkılaştırma uygulamasına rağmen dövizin ateşinin söndürülememesi, olsa olsa Başbakan Tayyip Erdoğan’ın faiz artışına razı olmasını sağlamıştır. Merkez Bankası’nın U dönüşüne kapı açan değişiklik, asıl olarak politik cepheden gelmiştir.

Faiz artışına bu kadar açıktan karşı olan Başbakan Erdoğan’ın, bu kadar güçlü bir faiz artışına razı olmasının temel nedeni de politik. Seçim kampanyalarının kızışacağı önümüzdeki günlerde, piyasaların adeta bir yangın yeri halinde olması ve bütün dikkatlerin oraya yönelmesi istenmiyor.

Piyasalardaki yangının uzun sürmesi kaçınılmaz olarak mart sonundaki yerel seçim sonuçlarını etkileyecektir. AKP’nin bu seçimlerden ciddi yaralar alarak çıkması da yazın yapılacak Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin rengini değişirebilir. Üstelik kurlardaki tırmanış, kontrol altına alınamadığı takrdirde yaz aylarında enflasyon ve ekonomide bozulmaları daha belirgin şekilde görmeye başlarız. Bu durum da Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde oyların yönelimini çok etkiler.

Başbakan Erdoğan’ın bu kadar yüksek bir faiz artışına razı olmasının önemli bir nedeni, yerel seçim sonuçlarına ilişkin kaygılardır. Ancak Erdoğan, kurlar ve piyasalardaki ateşi düşürmek için faiz artışı yerine politik yumuşamayı da bir araç olarak kullanabilirdi. Çünkü Türkiye’de piyasalardaki bozulmanın aşırı ölçüde hızlanmasının nedeni, 17 Aralık ve sonrasında gelişen politik kriz ve çatışma ortamı.

Başbakan Erdoğan, değişik kesimleri vatan haini ilan eden çatışmacı üslubunu terkederek, hukuk devleti alanında kaygı yaratan adımları geri çekerek de piyasalarda bur yumuşama sağlayabilirdi. Ancak bunu tercih etmediği görülüyor. Merkez Bankası’nın yüksek oranlı faiz artışı, Başbakan Erdoğan’ın iç politikadaki çatışmacı sert üslubunu sürdüreceğinin bir işareti sayılabilir.

Ancak bu da çok riskli bir tercih. Çünkü iç politikada sertleşme ve hukuk devleti konusunda iç ve dış kamuoyunda kaygı yaratan adımların sürmesi, şok faiz artışından beklenen yatıştırıcı rolün de boşa çıkmasına yol açabilir. Bu durumda şok faiz artışına rağmen sıcak para kaçışının hızlanması ve kurların ekonomik dengelerin kaldıramayacağı düzeylere çıkması önlenemeyebilir.

Şok faiz artışının ilk gününde öğleye kadar ciddi bir düşüş gösteren kurların, daha sonra hızla yükselmeye başlamasında, 17 Aralık yolsuzluk soruşturmasını yürüten iki savcının görevden alınması kararının etkisini bu açıdan iyi değerlendirmekte büyük yarar var.

Tüm yazılarını göster