Yüksek öğrenim kontenjanları iki yıldır 1 milyonun üzerine çıkmış bulunuyor. Toplam kontenjanlar geçen yıla göre yüzde 4.96, 2013’e göre yüzde 14.20 arttı.
Bu yıl YGS barajını aşan yaklaşık 1 milyon 369 bin kişinin neredeyse tamamı isterse bir programa kayıt yaptırabilecek durumda. YGS’yi geçip LYS için başvuru yapan öğrenci sayısı 953 bin olmasına karşılık açıklanan kontenjan sayısı 1 milyon 56 bini geçiyor. Adeta yüksek öğrenimde kontenjan sorunu kalmamış gibi gözüküyor. Ancak kontenjanların nasıl arttığına yakından bakınca, kazın ayağının hiç de öyle olmadığı anlaşılıyor. Çünkü yüksek öğrenim kontenjanlarındaki artış niteliksiz ve şişirilmiş bir artış.
İşte kontenjan artışının iç yapısını gösteren birkaç rakam:
• Açıklanan toplam yüksek öğrenim kontenjanları 2 yılda yüzde 14.20 arttı. Gündüz eğitim kontenjanları yüzde 8.29 artarken, ikinci öğrenim kontenjanları yüzde 10.11 düştü. Kabaca gece öğrenimlerinin gündüze kaydırıldığı söylenebilir.
• Kontenjanlardaki artış, açık öğrenim ve uzaktan eğitim kontenjanlarındaki patlamadan kaynaklandı. Son iki yılda üniversite havası teneffüs etmeden, kampus yüzü görmeden “yüksek öğrenim” görecek kontenjanlar yüzde 92.68 arttı.
• Yüksek öğrenimin temelini oluşturan lisans programlarındaki iki yıllık kontenjan artışı sadece yüzde 0.78 olmasına karşılık, önlisans kontenjanlarındaki artış yüzde 31.87 oldu. Yani aslında üniversite kontenjanları artmadı, 2 yıllık yüksek okul kontenjanları arttı.
• Önlisantaki artışın bile kalitesinden söz etmek mümkün değil. Çünkü bunu sağlayan da açık öğretim ve uzaktan eğitim kontenjanlarındaki yüzde 278.67’yi bulan sıçrama. Yani ara kademe meslek elemanı yetiştirecek olan önlisans programları da öğrencilerine mesleklerini uzaktan öğretecek.
Bu verilere bakınca Socar Türkiye CEO’su Kenan Yavuz’un isyanına hak vermemek elde değil. Ama asıl nitelikli bir üniversite eğitimi için çocukluğunu yaşamadan didinen ve onun için büyük fedakarlıklara katlanan ailelerin isyanına ne cevap vereceğiz?