Sizin hiç mi sorumluluğunuz yok? (*)

Alaattin AKTAŞ EKO ANALİZ ala.aktas@gmail.com

EKO ANALİZ / Alaattin Aktaş ala.aktas@gmail.com Makamınızda oturuyorsunuz... Biriniz hemen önünüzden geçen kentin en büyük bulvarındaki keşmekeşi izliyor belki, diğeriniz biraz uzağınızdaki bitmek tükenmek bilmeyen trafik yoğunluğu. Bir telefon geliyor, çok üst düzey birinden. "Sayın ... sizinle görüşmek istiyor" diyor özel kaleminiz ya da makama çağrıldığınızı haber veriyor. Bir an, "Acaba görevden mi alınıyorum" sorusu zihninizi kurcalıyor, ama hemen kendinizi toparlıyorsunuz, bunun için böylesine tepe noktadan aranmayacağınız geliyor aklınıza. Yine de biraz tedirgin oluyorsunuz. Sesinizin titremesine engel olamayacak şekilde telefona uzanıyor ya da koşar adım makama gidiyorsunuz. "Falanca gruba şu kadar kredi lazım, gerekeni yapın" şeklinde bir talimat alıyorsunuz. Rahatlıyorsunuz... "Aman" diyorsunuz kendi kendinize, "İstenen kredi olsun, veririz ne olacak ki..." Dönüyorsunuz bankanıza, hemen ilgili birimlere aktarıyorsunuz bu talimatı. Gelen bilgiler pek iç açıcı görünmüyor. Söz konusu gruba o kadar kredi verilmesi biraz "sakıncalı" gibi. Hem bankanız şimdiye kadar tek kalemde o büyüklükte kredi de vermemiş. Ama emir büyük yerden, ne yapacaksınız yani, emre karşı gelecek, "Kusura bakmayın efendim, bankacılık teamülleri açısından biz bu gruba, bu tutarda kredi kullandıramayız" mı diyeceksiniz? Olur mu, olmaz tabii ki... Bankanızın alt kademelerinden cılız çatlak sesler çıkıyor, "Olmaz efendim" diye. Hatta üst düzeyden de "Yapmayalım" diyenler oluyor. Tabii ki dikkate almıyorsunuz bu çatlak sesleri. Sanki makamla muhatap olan, koltuğu kaybedecek olan onlar. Bankacılık teamülleri, grubun riski, kredinin geri dönmeme durumu gibi "anlamsız" konulara takılmış gidiyorlar. "Tamam tamam, uzatmayın, işlemleri bitirin" diye kesin emri veriyorsunuz. İşlemler çok kısa sürede halloluyor, kredi gereken zamanda yetiştiriliyor ve ilgili grubun kullanımına sunuluyor. Bu süreçte kimileri de aklına takılan bazı sorulara yanıt bulmaya çalışıyor: "Kredi verile" denildiğinde ayaklarınızı birleştirip, ellerinizi bacaklarınıza yapıştırıp "Emredersiniz" diyerek bu talimatı sorgusuzca yerine getirmek durumunda mıydınız? "İnceleyelim efendim, ona göre gerekeni tabii ki yaparız" diyemez miydiniz? "İnceleyelim efendim, ona göre" kısmını atarak, "Gerekeni tabii ki yaparız" demek zorunda mıydınız? Kendinizi böyle bir zorunluluk içinde hissediyorsanız, aynaya baktığınızda bankacılık kurallarına göre hareket edebilen özgür bir yönetici görebiliyor musunuz? Bu krediyi açmak bankacılık açısından çok kârlı ve iyi bir iş ise, neden özel bankaların bu kredi ilişkisine girmediğini sorgulamıyorsunuz, neden adı geçen grubun kredi notunun düşürülmesi sizi paniğe sürüklemiyor? Yoksa sürüklüyor da, "Başa gelen çekilir" diyerek kaderinize razı mı oldunuz? Talimatı alınca "Emredersiniz" diyerek işlemi yerine getirmek için kolları sıvayacağınıza, incelemenin ardından "Hayır olmaz bu krediyi veremeyiz" deseniz, böyle yaptığınız için de olur ya görevden alınsanız, çok mu üzülürdünüz? Bu şekilde davranarak bir "hortumlamayı" önler ve her fırsatta "hortumları kesmek" için yoğun çaba harcayan bir yönetime yardımcı olmaz mıydınız? Yoksa, bütün bunlar aklınıza geldi de, "Ben onay vermesem, bir başkası nasıl olsa verir, bari ben işimi kaybetmeyeyim" diye mi düşündünüz? (*) Bu yazı, Afrika ülkelerinden Cabo Verde'deki bir kamu varlığı satışı-kredi ilişkisiyle ilgili olarak ülkenin önde gelen bir gazetesinde yer alan değerlendirmenin birebir çevirisidir. Türkiye ile kurulacak benzerlikler tümüyle tesadüfidir ve benzerliği kuranları bağlar.

Tüm yazılarını göster