Siyasiler rekor büyüme davulu çalıyor, bürokrasi ise "nasıl yavaşla

Alaattin AKTAŞ EKO ANALİZ ala.aktas@gmail.com

Yılın ilk çeyreğindeki büyümenin çift haneye ulaşacağı tahmin ediliyordu da, gerçekleşmenin yüzde 11 gibi bir düzeye çıkacağı pek beklenmiyordu doğrusu. Türkiye, bu büyüme oranıyla Dünya rekoru kırdı; bu durum özellikle siyasi kadrolar tarafından çok sevindirici bir gelişme olarak yorumlandı. Ülkenin büyüyor olması elbette sevindirici bir gelişmeydi; ama ortada bir çelişki de yok değildi…

Türkiye bir yandan rekor düzeyde büyüyor ve bu durum siyasiler tarafından neredeyse davul çalınarak kutlanıyordu; bu tabloyu bir köşeden biraz buruk bir şekilde izleyen ekonomi bürokrasisi ise bu hızlı büyümeyi frenleyebilmek için alınan önlemlerin yeterli olup olmadığını tartıyor ve gerektiği takdirde ne gibi yeni önlemler alınabileceğinin hesabını yapıyordu.

"Neyse ki yavaşlıyoruz"

Ekonomi bürokrasisinin büyümeye ve ekonomideki canlılığa ilişkin görüşünün özetini Merkez Bankası Para Politikası Kurulu'nun haziran ayı toplantısına ilişkin tutanaklarda tüm açıklığıyla görmek mümkün:

"…İlk çeyrekte iç talebin desteğiyle güçlü seyrini koruyan iktisadi faaliyet, ikinci çeyrekte yavaşlamıştır. Nitekim, sanayi üretiminde şubat-nisan döneminde üç ay üst üste aylık bazda gerileme gözlenmiş ve nisan ayındaki üretim, ilk çeyrek ortalamasının altında gerçekleşmiştir. Dış talebe duyarlı sektörlerdeki yavaşlamanın daha belirgin olduğu gözlenmektedir.

Özel tüketim ve yatırım talebi ılımlı bir seyir izlemektedir. Özel kesim talebindeki güçlü artış ikinci çeyrekte hız kesmiştir. Nisan ayı tüketim malları üretim ve ithalatı ile sermaye malları üretimi ilk çeyreğin altında gerçekleşmiştir. Nisan-mayıs dönemine ilişkin satış verileri de özel kesim talebindeki yavaşlamaya işaret etmektedir.

Dış talep zayıf görünümünü korumaktadır. Yakın döneme ilişkin veriler, ihracatta ikinci çeyrekte sınırlı bir toparlanmaya işaret etmektedir. Gelecek üç aya ilişkin sipariş beklentilerindeki yatay seyir, dış talep koşullarında kısa dönemde güçlü bir iyileşme olmayacağı yönünde sinyal vermektedir. Dış talebe ilişkin aşağı yönlü riskler artmaktadır. Bu risklere bağlı olarak ihracattaki toparlanmanın yavaş ve kademele gerçekleşeceği öngörülmektedir…"

"Aşırı ısınma yok!"

Merkez Bankası, toplam talep koşullarının aşırı ısınmaya işaret etmediği yolundaki görüşünü koruyor. Ancak, bu cümleyi; "aşırı ısınma yok, ama ısınma var" biçiminde yorumlamak da pek yanlış olmasa gerek.

Hem zaten ekonominin aşırı ısınmaması ya da böyle bir riskin ortaya çıkmasının önlenebilmesi için geçen yılın son çeyreğinden bu yana önlem alınıyor.

Önce Merkez Bankası'nın zorunlu karşılık operasyonları başladı; daha sonra BDDK tüketici kredilerine ilişkin önlemlerle devreye girdi. Amaç, bankaların elinde krediye dönüştürebilecekleri daha az para kalmasını, dolayısıyla kredi açılırken daha dikkatli hareket edilmesini sağlamaktı. Böylece kredi faizlerinin artırılması da gündeme gelecekti. Bu sayede de tüketim talebinde bir yavaşlama sağlanması umuluyordu. Merkez Bankası'nın önlemlerine BDDK'dan "nokta atış" önlem desteği geldi. BDDK, tüketici kredilerine dönük bir dizi önlemi uygulamaya koydu, daha sonra da kredi kartlarındaki en az ödeme oranını artırdı.

Bu önlemlere yenileri eklenir mi, şimdilik ortalık sessiz. En azından Merkez Bankası, BDDK'nın aldığı önlemlerin etkisiyle zorunlu karşılıkları artırma gereğinin azaldığı görüşünü dile getiriyor:

"…Son dönemde BDDK'nın aldığı tüketici kredilerine yönelik önlemler, hızlı kredi büyümesinin kontrol altına alınmasına destek vererek iç ve dış talebin dengelenmesine katkıda bulunacaktır. Anılan önlemler, aynı zamanda zorunlu karşılık oranlarında ilave artışlara duyulabilecek ihtiyacı da azaltmaktadır…"

Gidişat hala kötü! 

Merkez Bankası aşırı ısınma olmadığı görüşünü dile getiriyor getirmesine, ama bu biraz da aksini söylemenin pek de hoş karşılanmayacağından kaynaklanıyor olabilir. Merkez Bankası ortalığı ayağa kaldırırcasına "ekonominin çok ısındığı ve önlem alınmazsa felaket olacağını" en azından kamuoyuna karşı dile getiremez zaten. Belki bu görüş kapalı kapılar ardında seslendiriliyor, siyasilere de aktarılıyordur; ama o kadar.

Peki rakamlar bizi nereye doğru götürüyor. Bir de ona bakalım:

Geçen yılın tümünde yaklaşık 736 milyar dolar olarak gerçekleşen GSYH için bu yılın hedefi orta vadeli programa göre 781 milyar dolardı. Ancak, bizim tahminimiz bu hedefin bir miktar üstüne çıkılacağı ve gerçekleşmenin 791 milyar doları bulabileceği yönünde. Bu tahmini yaparken şu varsayımlarla hareket ettik:

Yıllık GSYH sabit fiyatlarla yüzde 7 artacak, deflatör de yine yüzde 7 olacak. Böylece cari fiyatlara göre yüzde 14.5 artacak GSYH, 2011'in tümünde 1 trilyon 265 milyar lirayı bulacak. Yıl ortalamasında 1.60 düzeyinde oluşabilecek dolar kuruna göre de yıllık GSYH 791 milyar dolar olacak. Dolarda yılın ilk yarısındaki ortalamanın 1.5644 olduğu hatırlatalım.

GSYH öngörülenin üstüne çıkacak, Merkez Bankası'na göre talep koşullarında aşırı bir ısınma yok, ama giderek daha fazla kaygı veren bir gösterge var; cari açık.

Biz aylar önce dile getirdiğimiz 80 milyar dolarlık açık tahminimizi koruyoruz. Bu açık, GSYH'ye göre yüzde 10'u bile aşan bir oran demek. Ama ekonomiyi soğutmaya dönük önlemlerin çok iyi sonuç vermesi durumunda 2011 yılı açığı belki 70 milyar dolar civarına inebilir. Çok iyimser sayılabilecek bu rakamın gerçekleşmesi durumunda bile açığın GSYH'ye oranı yüzde 9'a yakın bir düzeyde oluşacak demektir. Şimdiye kadar gerçekleşen en yüksek oranın yüzde 6.5 ile 2010'da ortaya çıktığını hatırlatalım. 2003-2010 yıllarını kapsayan son sekiz yılın ağırlıklı ortalaması itibariyle cari açığın GSYH'ye olan oranının da yüzde 4.9 düzeyinde bulunduğunu belirtelim.

Daha önceki en yüksek oranın yüzde 6.5, son sekiz yılın ortalamasının yüzde 4.9 olduğu dikkate alınırsa, cari açığın GSYH'ye oranının bu yıl yüzde 9'a yaklaşacağının anlaşılması, hatta yüzde 10'a kadar çıkmasının çok güçlü bir olasılık olması sorunun hangi boyuta geldiğini gösteriyor.

Yüzde 11'e sıcağı sıcağına çok sevinmiştik, ama…          
  GSYH Cari açık Cari açık/ Büyüme Dış ticaret (Milyar dolar)  
  (Milyar $) (Milyar $) GSYH (%) hızı (%) İhracat İthalat Açık İhr./İth.(%) TÜFE (%)
1999 247,5 -0,9 -0,4 -3,4 26,6 40,7 -14,1 65,4 68,8
2000 265,4 -9,9 -3,7 6,8 27,8 54,5 -26,7 51,0 39,0
2001 196,7 3,8 1,9 -5,7 31,3 41,4 -10,1 75,7 68,5
2002 230,5 -0,6 -0,3 6,2 36,1 51,6 -15,5 69,9 29,7
2003 304,9 -7,5 -2,5 5,3 47,3 69,3 -22,1 68,1 18,4
2004 390,4 -14,4 -3,7 9,4 63,2 97,5 -34,4 64,8 9,4
2005 481,5 -22,3 -4,6 8,4 73,5 116,8 -43,3 62,9 7,7
2006 526,4 -32,2 -6,1 6,9 85,5 139,6 -54,0 61,3 9,7
2007 648,8 -38,4 -5,9 4,7 107,3 170,1 -62,8 63,1 8,4
2008 742,1 -42,0 -5,7 0,7 132,0 202,0 -69,9 65,4 10,1
2009 616,7 -14,0 -2,3 -4,8 102,1 140,9 -38,8 72,5 6,5
2010 735,8 -47,6 -6,5 8,9 113,9 185,5 -71,7 61,4 6,4
2011 Hedef 781,0 -42,2 -5,4 4,5 127,0 199,5 -72,5 63,7 5,5
2011 Tahmin 791,0 -80,0 -10,1 7,0 140,0 260,0 -120,0 53,8 6,9
Tüm yazılarını göster