Siyasetin hızı

Siz de aynı fikirde misiniz bilmiyorum ama son zamanlarda siyaset epey hızlandı sanki. Çok değil bundan birkaç yıl önce yaşansa üzerinde haftalarca, aylarca konuşacağımız olaylar bugün gündemimizi ancak birkaç gün işgal ediyor.

Prof. Dr. Tolga Demiryol Küresel perspektif tolga.demiryol@dunya.com

Siz de aynı fikirde misiniz bilmiyorum ama son zamanlarda siyaset epey hızlandı sanki. Çok değil bundan birkaç yıl önce yaşansa üzerinde haftalarca, aylarca konuşacağımız olaylar bugün gündemimizi ancak birkaç gün işgal ediyor.

Tarihi önemde, dünya ölçeğinde sonuçları olabilecek bir gelişmeyi doğru dürüst anlama, çözümleme im­kânı bulamadan bir sonraki olaya, sıradaki krize doğru soluksuz yol alıyoruz.

Donald Trump’a dü­zenlenen ve şans eseri başarısız olan suikast giri­şimi yukarıda tarif edilen hızlanma olgusunun en son örneği. Trump sıradan bir başkan adayı de­ğil. Modern zamanların belki de en tartışmalı si­yasi figürü. Temsil ettiği elit karşıtı popülist siya­set tüm dünyada yükselişte. Trump’ın ikinci kez başkanlığa seçilmesi başta Ukrayna-Rusya savaşı, ABD-Çin ilişkileri ve Ortadoğu olmak üzere küre­sel siyaseti ilgilendiren konuları doğrudan şekil­lendirecek. Keza Trump’ın seçilmemesinin de bir o kadar önemli sonuçları olur.

Şaşırma limiti gittikçe azalıyor

Trump’ın saldırıya uğramasının ardından, ar­tık alışılageldiği üzere, komplo teorisi sosuna bu­lanmış ve magazin yanı ağır basan tartışmalar ya­pıldı. Konunun siyasi boyutları, tarihsel önemi ve olası uzun vadeli sonuçları ise ne ABD’de ne de Türkiye’de yeterince ilgi çekti. Bu yazıyı kaleme aldığım sırada suikast girişiminin üzerinden dört gün geçmişti ve konu büyük ölçüde manşetler­den düşmüş görünüyordu.

Meydan ihaleyi ABD derin devletine çıkaranlara ve benzeri komp­lo teorisyenlerine kaldı. Siyaset gündeminin baş döndüren hızının yakın dönemde pek çok örneği var. Bunlardan biri İran’ın 13 Nisan 2024’te İsra­il’e düzenlediği hava saldırıları. İran önceki haf­ta Şam’da iki generalin öldürülmesine misilleme olarak İsrail’e geniş çaplı bir hava saldırısı başlat­tı. Tüm dünya 13 Nisan cumartesi gecesi boyun­ca ekranlardan nefesini tutarak İsrail’e doğru sü­zülen insansız hava araçlarını ve füzelerini izledi.

On yıllardır bölgesel bir soğuk savaş içerisinde olan İran ve İsrail arasında yaşanan bu sıcak çatış­ma tarihi ölçekte bir olay. Diğer bölge ülkelerinin de çatışmaya dahil olmaları halinde çatışmanın kontrolden çıkması ve bölgesel bir savaşa dönüş­mesi olasılık dahilindeydi. Jeopolitik bir kâbus senaryosu gözümüzün önünde gerçekleşmek üze­reydi. Ancak tıpkı Trump suikast girişimi olayın­da olduğu gibi İran’ın İsrail’e saldırısı da bir haf­ta sonu boyunca uluslararası kamuoyunun günde­minde kaldı ve birkaç gün sonra spot ışıklarındaki yerini yeni olaylara ve krizlere bıraktı.

Örnekler çoğaltılabilir. 23-24 Haziran 2023 ta­rihinde -yine bir haftasonu- Rus özel askeri şirke­ti Wagner Grubu’na bağlı bir grup askerin Yevgeni Prigojin liderliğinde ayaklanması ve Moskova’ya doğru ilerlemeye başlaması (ve tabii akabinde Prigojin’in öldürülmesi), 6 Ocak 2021’de ABD’de yaşanan Kongre Baskını ya da 26 Temmuz 2023’te Nijer’de yaşanan askeri darbe önce çok ses getirip birkaç gün içerisinde uluslararası toplumun hafı­zasında silikleşen olaylar arasında sayılabilir.

Küresel siyasette birbiri ardına patlak veren krizlerin her birine ayırılabilen zaman gittikçe azalıyor. Bireylerin ve toplumların dikkat süresi kısalıyor. Daha da önemlisi, krizlere maruz kalma sıklığımız arttıkça olaylara karşı duyarsızlaşıyo­ruz.

Kâğıt üzerinde ne kadar önemli ve benzersiz olursa olsun, yeni olaylara gösterdiğimiz “şaşır­ma” reaksiyonunun üst limiti gittikçe aşağı çeki­liyor. Bir düşünün, haberleri açtınız ya da favori sosyal medya platformunuza şöyle bir bakayım dediniz. Karşınıza çıkan hangi olay size “bunun da olabileceğini hiç düşünmemiştim” dedirtir? Yaşanacak hangi gelişme gündeminizi ve zihnini­zi günler, haftalar boyunca meşgul eder?

Eski zamanlar daha mı iyiydi?

Modern siyasetin başdöndürücü hızını ve iz­leyiciler olarak bizim bu hıza verdiğimiz tepkiyi açıklayabilecek birkaç unsur var. Başta haber ka­nalları olmak üzere geleneksel medyanın uzun bir süredir 7/24 haber döngüsü içinde içerik üretme­leri bir faktör. Buna X ve TikTok gibi sosyal med­ya platformlarından kaynaklanan kesintisiz veri akışı da eklendi. Dijital bağlantılılık çağında her yerel olayın anında küreselleşmesi olumlu sonuç­ları olduğu kadar kompleks meselelerin tartışı­labilmesi için gereken kamusal alanın daralması sonucunu da doğurdu.

Gözümüzün hemen önün­de cereyan eden, kısa bir süre zarfında ayrıntıları­nı bin bir farklı açıdan ekrandan izleyebildiğimiz meselelerle aramıza mesafe koyabilmek, gerekir­se bir adım geri atarak olaylar ve olgular arasın­daki bağlantıları, nedensellikleri inceleyebilmek gittikçe daha zor hale geliyor. Bu durum kamuoyu kadar kriz zamanlarında görüşlerine başvurulan uzmanlar için de geçerli. Trump suikast girişimi örneğinde olduğu gibi henüz yaşanmış, ayrıntıla­rı belirginleşmemiş olaylar konusunda ilk ve en çarpıcı değerlendirmeyi sunma çabasında olmak kimi zaman uzmanların bile meselelere yeterince derinlikli bakmasına engel oluyor.

Buradan “eski zamanlar çok daha iyiydi” gibi romantik bir sonuç çıkarmak doğru olmaz. Siya­seti yavaşlatmak ya da veri akışını kısmak istesek de mümkün değil. Ancak krizlere duyarsızlaştığı­mız, milyonda bir görülen olaylara bile şaşırma­dığımız bir dünyada yaşadığımız da ortada. “Ha­kikat ötesi” (post-truth) tartışmalarını yaparken hızlanan siyaseti ve bizim bu hıza ayak uydurma becerimizi de dikkate almakta yarar var.

Tüm yazılarını göster