Askerlikte var olan çok beğendiğim bir deyişi paylaşayım: "Allah kumandanları her dediğini onaylayacak kurmaylardan korusun."
Devlette de aynı duayı hükümetler ve hükümetlerin atadığı yöneticiler için sürekli etmekte fayda var: "Allah tüm yöneticilere, kendilerine hukuki düzenlemeler çerçevesinde direnebilecek kalitede çalışanlar versin."
Geldiğimiz noktada, bürokrasi ile, bürokratik oligarşiyle, bürokratik vesayetle, kırtasiyecilik, hantallıkla mücadele edeceğiz, seçilmişleri atanmışlara üstün kılacağız derken Devleti mi çökerttik?
Etkili ve yetkililerin olaylara verdikleri tepkilere bakınca hemen her yerde bir yetki, görev ve sorumluluk karmaşası var görünüyor. İliç'teki maden kazası (kaza demeye dilim varmıyor)sonrası hiçbir Bakanlık, yetkili, sorumlu ve görevli olduğunu üstlenmedi. Bu son yangında da aynı şey oluyor.
Yangın sonrası Kızım bana soruyor:
“Baba ne yapmamız lazım?
Nasıl tepki göstermeliyiz?” diye.
Çaresizlik içinde bir cevap veremiyorum.
Hayatın her alanında denetimsizlik ve kuralsızlık çok yaygın. Bu böyle gidemez.
Kuralsızlık, denetimsizlik ve cezasızlık güveni öldürür, kurumsallaşmayı bitirir, devleti çökertir.
Güvenin tesisinin, kurumsallaşmanın en önemli yolu kural koymak ve kurala uyulup uyulmadığını düzenli denetlemek ve uymayanları cezalandırmaktır.
Toplum olarak, çok çeşitli nedenlerle, şu veya bu ölçüde yasadışı (yolsuz, saydam olmayan, gizli) eylemler içindeyiz. Öyle topu birbirimize atarak, yolsuzluktan şikâyet ederek oturamayız. İstisnasız her kurum, kişi bir şekilde, bir yolla denetlenmeli, hesap vermeli, verebilmelidir. Hesap verebilecek olan hesap sorabilir. Aksi halde paralize olur; ki toplum olarak bu durumdayız.
Kural tanımama, kurallara uymama, kayırmacılık, bir şey olmazcılık, fizik-matematik-olasılık-bilim dışılık;
sadece yöneticilere değil ki tüm topluma sirayet etmiş ve karşılıklı birbirini besliyor.
Uyanıklık, gemisini yürüten kaptancılık, bal tutan parmağını yalarcılık, devletin malını deniz-yemeyeni keriz gören akıllı-uyanık iş adamlığı, buna ortak olan görevli-etkili-yetkililer ve bu durumdan nemalanan iş bilir yöneticiler.
Yediğimiz, içtiğimiz, soluduğumuz havanın kalitesi-kalitesizliği hep aynı anlayışın ürünü.
Kaç tane otelin, sinema, restoran, okul, hastane, iş merkezinin, alışveriş merkezinin, insanların en başta toplu olarak bir araya geldikleri mekanların mevcut durumu yangın önlemleriyle uyumlu? Bırakın özel kurumları, devlet yapıları uyumlu mu? Ama hepsi ruhsatlı ve çalışıyor.
Daha bir acı içimizi dağlarken Konya’da kendi kendine çöken bir yapıyla karşılaştık.
Bakalım unutmamız kaç gün sürecek.
Depremleri,
Selleri,
Maden göçüklerini,
Kaçak içki zehirlenmelerini,
Yine bir yangında yitirdiğimiz kız çocuklarını,
Cinayetleri,
Siyanürlü madenlerin patlamalarını unutma hızımıza bakarsak uzun sürmeyecek.
Bir sonraki felakette tekrar hatırlayacağız.
Filmin sonunda katil uşak çıkmamalı.
Sinan Ateş cinayetiyle ilgili verilen takipsizlik kararı ile katilin uşak bile değil “tabanca” olduğuna karar verildi. Burada da sorumlu mutfaktaki ocak ya da komi, garson belki ahçı…olmamalı.
Sorgusuzluk Allaha mahsustur.
Her şey ve herkes gerektiği gibi denetlenmelidir. Kurallara uyum temel kural olmalıdır.
Bu olay bir başlangıç olsun. Tepeden tırnağa yenilenmenin, Devlete çeki düzen vermenin, tamir ve ihyanın. Bir şekilde peşi peşine birçok olayla sarsıldık. Sadece dövünerek, dövüşerek, birbirimizi suçlayarak daha fazla karmaşa dışında hiçbir şey elde edemeyiz.
Bu yaşadıklarımız 21.yüzyılda Türk toplumuna yakışmıyor.