Şirket yapılanmaları: III

Rüştü BOZKURT BUZDAĞININ DİBİ rustu.bozkurt@dunya.com

Şirketler eğilimlerin fırsat ve tehlikelerine göre yapılandırılır

Önceki iki yazıda "şirketin kendini tanıması" ile "yapısal ve ekonomik özellikler analizinin" yeniden yapılandırma çalışmaları bağlamına ilişkin bazı noktalara değinildi. Sıra, yeniden yapılandırma çalışmaları ile eğilimlerin yarattığı fırsat ve tehlikelerin arasındaki karşılıklı bağımlılıkları açıklamaya geldi.

Şirketlerin tarihi, çoğu zaman geçici, bütünleyici ya da rakip eğilimlerin, şirkette yer alan kişilerin ve örgütlenmelerin yarattığı bir bütündür.

Şirketinizin rekabet gücünü artırmak için "yeniden yapılandırmayı tasarlıyorsanız", dünyamızı yönlendiren temel eğilimlerin neler olduğunu, eğilimlerin üretim alanımızı nasıl etkilediğini analiz etmiş olmanız; belli bir zihni modelle o eğilimlerin açıklamasını yapabilir duruma gelmeniz gerekir.

Çok genel çizgileri ile işyerlerini derinden etkileyen 8 eğilimden söz ediliyor. Bu eğilimlerin neler olduğunu, yeniden yapılandırma çalışmaları bağlamlarını kısaca paylaşalım:

Birincisi, Sanayi Toplumu aşamasından Bilgi Toplumu aşamasına geçilmiş olmasıdır. Bu geçişin anlamı şudur: gelecekte iş ve aş sağlama "bilgi-odaklı" olacaktır.

Tohumun toprağa atılmasından, 18'inci yüzyılda uç gösteren Sanayi Devrimi'ne kadar insanların büyük çoğunluğunun geçim kaynağı topraktı. Bütün örgütlenmeler, idealler, savaşlar, stratejiler "toprak kazancı" temelinde gelişti. Rusya'nın düşü Baltık kıyılarına egemen olmak, sıcak denizlere inmek, Japon denizine ulaşmaktı. Japonlar komşuları Rusya ve Kore'ye karşı yaşam alanı aradı; Pasifik limanlarına baskınlar yaptı. İngiltere ise İspanya, Fransa ve Almanya'ya üstün gelebilmek için güçlü donanmalar oluşturdu. Cebelitarık'ı, Kıbrıs'ı, Mayorka'yı ve Malta'yı egemenliğinde tutması yaşam alanını geniş tutmak içindi. Uzak Asya'da Endonezya, Güney Amerika'da Brezilya ve Afrika'nın güneyini yaşam alanı (lebenstraum) için kontrol ediyordu.

Tarihin derinliklerinde, geniş toprakları elde tutarak gücünü korumak isteyen devletlerle ilgili çok örnek bulabiliyoruz.

Buharlı makinelerin ve içten patlamalı motorların devreye girmesi ile başlayan Sanayi Devrimi sonrasında ise iş ve aş yaratmanın kaynağı fabrikalardı. İmalat Sanayi hızla gelişti; emek-sermaye eksenli algılama, üretimin iç örgütlenmesi, endüstri-devlet ilişkileri ve devletlerarası ilişkileri hep fabrika-odaklı algıya göre biçimlendirdi. Emek-sermaye eksenli gelişme 300 yıla yakın sürdü.

Bugün Bilgi Toplumu'nda geçildi. Zengin ülkelerde tarımda çalışanların oranı yüzde 10'ların çok altına indi. Daha 40 yıl önce 1970'lere doğru yüzde 40'lara yaklaşan imalat sanayinde görece gerileme hızlandı; gelişmiş ülkelerde yüzde 20'lerin çok altına indi. Bilgi Toplumu, insanların geçimlerini zihni emekle sağlamasının yaygınlaşması anlamına geliyordu. Bilgi işçiliği ve ona dayalı hizmet kesimi ekonomide büyümenin dinamosu haline geldi. Bu geçiş sürecinin etkilerini gözlemeden, yarattığı fırsatları kavramadan, tehlikeleri öngörmeden şirketinizi yeniden yapılandırmamız mümkün mü?

Şirketlerini yeniden yapılandırmak isteyenler Bilgi Toplumu oluşumunu üç bağlamıyla değerlendirmiş olmalı: 1) Mevcut yapıda üretimin sürdürülmesi için gerekli bilgilere ulaşılabiliyor mu? 2)Farklılık yaratan ve üretimde hüner düzeyine eriştiren gizli bilgi elde edilebiliyor mu? 3) Geleceğe yönelik 'değer üstünlüğü' yaratacak Ar-Ge alanları izlenebiliyor mu?

Soruların tümüne "evet" yanıtı verilmelidir ki, bir sonraki aşamaya geçilebilsin.

Bilgi Toplumu Birikim Sisteminin, üretim alanında piyasaya sunduğu yeni bilgilerin ne olduğunu, onlara ulaşabilme ve erişebilme olanaklarını, gerekli bilginin sürekliliğini korumak için nasıl bir yapıya, işleve ve kültüre gereksinim olduğunu betimlemek son derece önemli. Hepimiz biliyoruz ki, betimlemeden herhangi bir olay ya da olguyu belirleme imkanımız yok.

Eğer "şirket yeniden yapılandırma çalışmaları" yukarıda genel çizgileri ile aktarılan "bilgi-odaklı üretim ihtiyaçlarına" yanıt verecek öngörü ve önlemleri içermiyorsa, yaratmak istenen sonuca ulaşamayacaktır.

Ekonomide güç merkezi kayması

İkinci eğilim, ekonomide güç merkezi kaymasıdır. Ekonomide güç merkezinin Asya'ya kayması günümüzün bir gerçeği. Orta vadede üretimin kültürünün yeni odağa göre biçimlenmesi kaçınılmazdır. Batı'nın 300 yıldır belirleyici olmasına göre zihni modellerimizi tasarlamışız. Yeni odağın yapısını, kültürünü ve işlevsel özelliklerini gerektiği kadar bilmiyoruz. O nedenle, yeniden yapılandırma çalışmaları, ekonomide güç merkezi odakların kültürünü analiz ederek yola çıkmalı.

Ayrıca, enformasyon odaklı, küresel ve ağ kurumuna dayanan yeni dünya sisteminde işyerinin sürdürülebilirliği bireyler, topluluklar ve toplumlar arasındaki karşılıklı-bağımlılık ilişkileri giderek daha sıkılaşıyor. Şirketlerin bir ahlak kültürü edinmelerine yardımcı olan LRN adlı kuruluşun başkanı olan Dov Seidman'ın belirttiği gibi piyasalar ve insanlar görülmemiş derecede küreselleşti. Sosyal ağların, Skype'nin, türev ürünlerin, hızlı kablosuz internet bağlantılarının, ucuz akıllı cep telefonlarının ve bulut bileşimin sıkı sıkıya bağladığı insanlığın değer ve davranışları önem kazanıyor; çünkü bunlar daha önemli hale geliyor, kırılganlıkları da artıyor. Başkalarının olumsuz davranışlarından korunmak zorlaşıyor.

Ekonomideki yeni güç merkezlerinin kültürünü, çıkarlarını, değerlerini, kaynaklarını, güçlerini, bütün bunların üretim alanımızla ilgili olası etkilerini analiz etmeden, gerekli bilgi ve anlama düzeyine erişmeden bir yeniden yapılanma projesi rekabet gücünüzü artırıcı etki yapabilir mi?

Üçüncü eğilim, refah arayan insanların göçleri ve kentleşmenin hızlanmasıdır. Kentleşme ataerkil aileyi çözüyor, çekirdek aileyi yaygınlaştırıyor. Kadın nüfusun iş yaşamına girmesini zorunlu hale getiriyor. Genel ekonominin verimi, rekabet gücü önemli ölçüde kent verimine bağımla hale geliyor. Kentlerde akışların hızı, mal ve hizmet üretimin maliyetini etkiliyor.

Kentleşme yaşam biçimini ve yaşam tarzlarını hızla değiştiriyor.

Bu yazı çerçevesinde altı çizilen üçüncü eğilimin ayrıntılarına girmeyeceğiz ama, şu iddiada bulunabiliriz: Bir şirket yeniden yapılandırılırken, kentleşmenin üretim alanımızı nasıl etkileyeceği üzerine malumat sahibi değilse, malumatı uygun yöntemle bilgiye dönüştürmemişse ve bilgiyi anlama düzeyine taşımamışsa öngördüğü hedeflere ulaşamaz.

Eğer şirket, kentleşme olgusunun bütün derinliklerindeki ilişkiler üzerinde kafa yormazsa, doğru konumlandırma yapamaz. Örneğin, kadın nüfusun iş yaşamına girmesi nedeniyle kuruluş yeri ile çocuk ve yaşlı bakım altyapısı arasında ilişki kuramaz. Orta kademede çalışanların çevredeki büyük kentlerde oturmasının iş verimi üzerindeki etkilerini göz önüne alamaz. Daha düzinelerce ayrıntıdaki etkenin analizini yapamaz, işletme üretime alındığında derindeki etkilerin sonuçlarını analiz edemez, net bilgilere ulaşamaz. Her türlü önlemi aldığı halde, çevrenin insan üzerinde yarattığı olumsuz etkiler gözlenmediği için uzun dönemli geleceği güven altına alacak fiyat-maliyet dengesini kurmada zorlanır.

Kentleşme olgusu ve işyeri verimliliğine etkilerinin dünü, bugünü ve yarını hakkında bilgi ve fikir sahibi olmadan etkin bir yeniden yapılandırma projesinin hayata taşınması olanaksızdır.

Teknoloji ve karşılıklı bağımlılıklarınız

Dördüncü eğilim, teknolojiye kolay erişebilirliğin yarattığı, nüfusu kalabalık ülkelerde ekonomik büyümenin hızlanmasıdır. Yaşanan büyük finans krizi yaygın biçimde kanıtladı ki, teknolojiye kolay erişebilirlik makro açıdan büyümeyi etkiliyor… Mikro açıdan ise, yarattığı "kalite homojenliği" nedeniyle, satışların "marka ve imaja bağımlılığını" artırıyor.

Teknolojiye kolay erişebilirliğin bir başka etkisi vardır ki, onu çok az tartışıyoruz. Üretimi hammadde kaynaklarından bağımsızlaştırıyor; üretim alanlarını yaygınlaştırıyor; klasik "karşılaştırmalı üstünlük kuramını" yeniden ele almayı gerektiriyor. Karşılaştırmalı üstünlüğün bileşenlerini, bağlamlarını, bakış açısını ve uygulamalarını köklü biçimde değiştiriyor.

Kuruluş ve kurumları yeniden yapılandırırken, teknolojiye erişebilirlik olanaklarının artmasının üretim alanlarımıza etkilerini analiz etmemiz gerekiyor…Eğer, teknolojiye erişebilirliğin üretimin iç örgütlenmesine, endüstri-devlet ilişkilerine ve devletlerarası ilişkilere etkilerini analiz etmemişsek, net bilgilere ve bilgiye dayalı kaliteli fikirlere sahip değilsek, doğru yapılanmayı tasarlayabilir miyiz?

Yeniden yapılandırma çalışmaları rekabet gücünü artırmak için yapılıyorsa, iş verimini artırmanın araçlarından biri olan "teknoloji" hakkında bir fikre sahip olmalı, ne yapacağını ve nasıl yapacağını bilmeliyiz… Bilmek de yetmez, hangi çekirdek yetkinliklerle rakiplerden farklı işler yapılabileceğimizi de netleştirilmeliyiz.

Beşinci eğilimi belirleyen iletişim olanaklarındaki gelişmedir… Tüketicinin ulaşabilirlik ve erişebilirliğinin artması, değerleri, beklentileri ve davranışlarını etkiliyor. Bir de buna "orta sınıfın üçüncü yükselişini" eklerseniz, üreteceğiniz mal ve hizmeti satabilmenin zeminin hızla kaydığını anlarsınız…

Bir şirket yeniden yapılandırılırken, tüketici değerleri, beklentileri ve davranışları hakkında bizi net bilgilere ulaştıracak analizler yapmış olmalı.

Kuşkusuz her şirketin birikimi, kendi müşterileri hakkında bilgi sahibi olmaları anlamına gelir. Çok hızlı değişen, çok dinamik koşullarda, tüketici değer, beklenti ve davranışlarını değiştiren etkenleri sürekli güncelleştirmeliyiz. Özellikle yeniden yapılandırma çalışmaları konuya bir bütün olarak ve derinliğine bakmanın vesilesi olmalı.

Dönüştürücü inovasyonu içselleştirme

Altıncı eğilim, günümüz rekabetinin "dönüştürücü inovasyon-odaklı" bir yapıda olmasıdır. İnovasyon-odaklı bir kuruluş, ciddi birikime, işiyle ilgili ileri bilince, netleştirilmiş beklentiye ve sağlam bir bakış açısına sahip olmalı.

Dönüştürücü inovasyon bir örgütlenme kadar aynı zamanda bir kültürdür de. Çok-odaklı üretime geçiş sürecinin hızlanması, çok-kültürlü yönetimin yaygınlaşması, dönüştürücü inovasyonun önünü açar. Geleneklerinin tutucu özelliklerini tasfiye ederek, geleceği yaratacak anlayışa erişmeden etkili bir yeniden yapılandırmayı hayata taşımak zordur.

Yeniden yapılandırma projelerini yürürlüğe koyan işyerleri, dönüştürücü inovasyonla ilgili hangi analizleri yaptıklarını, hangi net bilgiye eriştiklerini, hangi stratejik bakışa sahip olduklarını sorgulamalı.

Yedinci eğilim, sınırlı şeffaflıktan sınırsız şeffaflığa geçiştir. Bu süreç, modern ticaretin özünü oluşturan "eşdeğerlilik ilkesinin" yeniden yapılandırılmasını gerektirdi. Böylece yeniden yapılandırmanın "hukuk sistemi algısı" da farklılaştı. Kuruluş ve kurumların "gizlilik algısını" köklü biçimde değişti.

Geçmişte, açık kaynaklardan derlenen bilgilere bile "gizli" damgası vuran yöneticiler hiç de az değildi.

Bir yeniden yapılandırma projesi, "ilkeli gizlilik" sınırlarını ilişkin ilkeler üzerinde mutlaka çalışmış olmalı. "İş istihbaratının" anlamını, sınırlarını ve etkilerini analiz etmemiş bir yapılandırma projesi yeterli olabilir mi? Anlamsız bir "gizlilik saplantısı" olan bir işyeri, net bilgi, etkin koordinasyon ve odaklanma ilkelerini hayata taşıyabilir mi?

Sekizinci ve sözünü edeceğimiz son eğilim "işbirliği bilinci"dir. Günümüz iş dünyası, piyasa yapıcısı kuruluşlar etrafında örgütlenmeyi gerektiriyor. Ölçek büyüklüğünün erişebilirlik ile küçük ve orta ölçek yapısının esnekliğini koordine etmeyi gerektiriyor. Satıcı piyasaların değil, alıcı piyasaların egemenliğine dayanıyor. Piyasa ekonomisinin "görünmez eli" ile yönetişimin "görünen elini" dengelemeyi gerektiriyor. Bütün bu yeni ve tamamlayıcı eğilimler "işbirliği bilincini" sürekli yükseltmeyi gerektiriyor. Çağdaş işletmelerin kültürü de, işbirliği olanaklarını geliştiren yönetişim ilkelerini öne çıkararak yerli yerine oturuyor.

Şirketinizi yeniden yapılandırırken, kurumun iç aklını, danışmanlar aracılığı ile dış aklı kullanırsanız; önemli emek, zaman ve para harcadığınız çalışmalardan sonuç alabilirsiniz. Eğer, işbirliğine ilişkin zayıf yanlarınız konusunda fikriniz yoksa, işbirliği alanınızı genişletmeniz de mümkün olmaz.

Yazının ilk paragraflarında eğilimlerin geçici, bütünleyici ve rakip olabileceği söylendi. Bizim burada sıraladığımız eğilimleri başkalarını eklemek mümkün olduğu gibi, gereksiz ve geçersiz oldukları da söylenebilir. Önemli olan, "eğilim analizlerini yapmadan yeniden yapılandırma çalışmalarının eksikli ve yararsız olacağını " kavramış olmamızdır. Eğilimler ile şirket yapılandırması arasındaki ilişkiye özetle değindikten sonra, dördüncü yazıda, "Uyum süreçleri ile yapılandırma arasındaki ilişkiler" tartışacağız.  

Tüm yazılarını göster