TÜSİAD (1975) kâr konusunda hazırlattığı broşürde şu cümleye de yer vermiştir: “Günümüzde ise, enflasyonun toplum üzerindeki baskısı çok sayıda insanın giderek güçleşen yaşam kavgası karşısında, “kâr” mekanizmasının ekonomideki rolü çok daha büyük bir dikkatle incelenmekte, çok daha yaygın bir ilgi konusu olmaktadır.”
Şirket kâr güdümlü enflasyon, kâr çekişli enflasyon veya satıcı enflasyonu. Yıllık ciro, işgücü, bilanço, üretim gibi tüm şirket verilerine sahip TÜİK sunumu ile çarşı karıştı. İlk defa resmi bir otorite mevcut mali politikanın temel kabulü talep enflasyonu dışında (yani asgari ücret, kredi kartları, hizmetler enflasyonun nedenidir gibi) fahiş fiyatın enflasyonu tetiklediğini kabul ediyordu.
Benim gibi çok limitli sayıda (genelde heterodoks) isim “shrinkflation, seller’s inflation, greedflation” diye bu durumu uzun zamandır dile getiriyordu. Bizdeki ana akım ortodoks neoklasik görüştekilerinden farklı olarak, Beyaz Saray, Lagarde, UBS Baş Ekonomisti, İtalya Merkez Bankası Başkanı, Kansas Fed, varlığını kabul etmeyeni yok, Nijerya’da bile tartışıldı. Weber ve Wasner (2023) makalesi COVID sonrası satıcı (şirket kâr güdümlü) enflasyon makalesi ile çok ses getirdi.
Merkez Bankası eski Meclis ve Yönetim Kurulu Üyesi, Başdanışmanı rahmetli Prof. Dr. İlker Parasız, “Mal Piyasasının Tekelleşmesi ve Markaj Enflasyonu” makalesinde (1983), 24 Ocak 1980 kararlarından sonra fiyatların sıçratıldığı 4 yıl boyunca talep enflasyonunun geçerli olmadığını, fiyat markajlarının esas neden olduğunu yazmıştır.
“Güdümlü Fiyatlar” tanımını koyan Gardiner Means’e (1935) atıfla bu durumun monopolcü veya oligopolistik piyasada oluştuğunu belirtmektedir. Faiz artışı ile reel gelir ve tasarrufların azalması sonucu çalışanların (emeğin) aleyhine bir durum olduğunu bulgularında ifade etmiştir.
Yurdakul (2001) makalesi; 1974 sonrasında enerji fiyatları ile oluşan küresel (arz) enflasyon(u) ve işçi gelirlerinin azalması, dış ticaret açığının artması ile oluşan döviz açığının enflasyona neden olduğunu belirtmiştir. 1980’de neoliberal politika dayatması ile TL’nin devalüe edilmiş, serbest faiz oranı politikası ile tasarrufa kayan talebin, işçi ve memurların ücretlerinin baskılanması ve ihracata yönelme ile iç pazarda arzın yetersiz kalması sonucu şirketler iflas etmiş, ithal malların fiyatının yükselmesi ile enflasyon tekrar yükselmiştir.
Lerner’a (Çeviri: Heper, 1975) göre, satıcıların sebep olduğu enflasyon, ücret (çalışan) ve kâr sahipleri satış fiyatında % 100’den daha fazla miktarda pay almak istediklerinde oluşur. Her iki tarafın bu orandan kendi lehine daha fazla pay almak istemesi sonucunda satıcıların sebep olduğu enflasyon sarmalına girilmiş olur. Talebi kısmak için uygulanan ortodoks politika depresyon ve işsizliğe neden olur, enflasyonu durdurmak için ne kadar işsizliğe gerek olduğuna evrilir.
İşsizlik ve enflasyon arası ters yönlü ilişkiyi anlatan Phillips Eğrisi (1958) dünyada çok tartışılıyor. Talep enflasyonu kabulünde ise ekonomiyi soğutma (ortodoks kabule göre işsizlik) gerekiyor konusu bizde bu aralar gündemde. Asgari ücrete (emekliye ek) zam yapılmaması konusu işte bu tarihi neoklasik anlayışın uzantısı. Ücretler baskılanırsa enflasyon düşermiş.
“Beklentilerle Genişletilmiş Phillips Eğrisi” kuramını koyan “enflasyon her yerde, her zaman parasal bir olgudur” diyen monetarist Friedman bile %4 üzerindeki işsizlikte maliyet çekişli enflasyonu kabul eder, “bu ikili arasında daimi bir ilişki yoktur” (1968) der (Hetzel, Richmond Fed, 2012, Çeviri: Çetin).
Karahan ve Uslu (2018) makalesinde 1996-2016 arası için Türkiye’de kısa vadede değil uzun vadede ilişki olduğunu, Atgür (2020) ise 1998-2017 arası için yine uzun vadede Phillips Eğrisi’nin geçerli olduğu sonucunu bulmuşlardır. Bu bulgular, Saint Louis Fed araştırmacıları (Reinbold ve Wen, 2020) çalışmasındaki uzun dönem ile uyumlu.
Dorn (2020) Cato Journal makalesinde Phillips Eğrisinin para politikası için yetersiz, zayıf bir gösterge olduğunu yazmıştır (ki dünyada merkez bankaları bu yüzden HANK kabul ediyor artık). Ari vd. (2023) IMF makalesinde tedarik şoklarının Phillips Eğirisi’ndeki kaymaların dışsal olabileceğini yazıyor.